Al Pacino’nun 1970’lerden bu yana ortaya koyduğu performansı, sinemaya olan etkisini, oynadığı 15 karakter ve bu karakterlerin 15 sahnesinde özetlemeye çalıştık.
The Godfather
Karakter: Mario Puzo’nun yarattığı, Francis Ford Coppola’nın 3 bölümde filme aldığı Michael Corleone karakteri, -kısaca anlatılmaz ama özetle- babası büyük patron olan genç bir italyanın ailesine ve tüm suç dünyasına kendisini kabul ettirmesi, yeteneklerini kanıtlaması üzerine kuruluydu. Al Pacino da Michael gibi bu rolü kusursuz bir şekilde canlandırarak tüm sinema dünyasına yeteneklerini kabul ettirdi.
Sahne: Michael Corleone serinin ilk bölümünde tüm olaya dışarıdan bakan, ailesinin ne yaptığını bilen ama kendisini dışarıda bırakmaya çalışan küçük kardeşi oynadı. Tüm olayların tam göbeğine yerleşmesini, dizginleri ele almasını, ruhunu ve benliğini ailesine ve suç dünyasına teslim etmesini ise lokanta sahnesi sağlar. Al Pacino, bakışları, tavırları ve hareketleriyle sahnede sinematik bir şiir yazar. Neredeyse hiç konuşmadan Shakespeare’in bir tiradını canlandırıyor gibidir.
Söylentiler, stüdyonun Coppola’nın Al Pacino seçiminden rahat olmadığını, çekimler başladıktan sonra bile oyuncu değişikliğini düşündüğünü, Coppola’nın sadece bu sahneyi çekip stüdyoya göndererek tüm soru işaretlerini sildiğini aktarır.
https://www.youtube.com/watch?v=kSQqv2UuvC0
Donnie Brasco
Karakter: Mike Newell’ın gerçek bir öyküden uyarladığı Donnie Brasco’da mafya ayakçısı Lefty, suç dünyasında bir türlü yükselememenin sorunlarını yaşar. Kendi keşfettiği ve fırsatlar yarattığı Donnie Brasco’nun sayesinde hayatı boyunca aradığı fırsatları yakalamıştır. Ama Brasco bir FBI muhbiridir. Al Pacino’nun yardımcı rolde yer almasına rağmen tüm filmin kontrolünü ele geçirdiği bir yapım.
Sahne: Aralarında bir muhbirin olduğu konusunda şüpheler ortaya çıktığında Lefty, Brasco’yu dostça bir sorguya çeker. Filmin en üzücü, en can alıcı sahnesinde, Pacino’nun en hüzünlü canlandırmalarından birini izleriz. Ağzından “Eğer muhbirsen, mafya tarihindeki en beyinsiz insan ben olurum” sözleri dökülürken, gerçeği bilen seyircinin içi parçalanır.
Glengarry Glen Ross
Karakter: Al Pacino Scent of a Woman’la oscar kazandığı yıl Glengarry Glen Ross ile en iyi yardımcı erkek dalında adaydı. David Mamet’nin oyunundan uyarlanan film hayatları satış üzerine kurulmuş bir grup emlakçının tek mekanda geçen bir gününü anlatıyordu. Jack Lemmon, Alan Arkin, Jonathan Pryce gibi büyük ustaların arasında Alec Baldwin ve Kevin Spacey ile birlikte genç ve vicdansız canavarları canlandırdılar. Ricky Roma bu canavarlar arasında vicdansızlığına felsefi bir temel oturtmuş tek karakterdi.
Sahne: Pacino’nun karakteri Ricky Roma’nın, hala içinde küçük vicdan kırıntıları kalan Jonathan Pryce’ın canlandırdığı James Lingk’e hayat dersleri vererek ikna etmesini izlediğimiz sahne, Pacino’nun sakin konuşurken bile fırtınalar yaratabilecek oyunculuğunu kanıtlayan sekanslardan biri…
Dog Day Afternoon
Karakter: Yine gerçek bir hikaye ve yine Al Pacino’nun gerçek olamayacak kadar mükemmel oyunculuğu… Erkek sevgilisi cinsiyetini değiştirsin diye banka soymaya karar veren Sonny’nin öyküsü…
Sahne: Bu olağanüstü sahnenin tek kelimelik bir özeti var: ATTICA!!!
Serpico
Karakter: Polisin içindeki çürümüşlüğü büyük bir risk alarak ve canını tehlikeye atarak anlatan gerçek bir isim, Frank Serpico’yu canlandıran Al Pacino, sisteme karşı savaşan bir insanın psikolojisini mükemmel yansıttı. Serpico’nun neredeyse tamamında Pacino’nun yüzünde sisteme karşı çıkma cesaretini ve her an başına birşey gelebilecek bir insanın korkusunu okuyabiliyordunuz.
Sahne: Serpico’nun sistemin kötülüğünü en net yaşadığı sahne çarpraz ateş altında kalıp, bir suçluyu yakalarken canını zor kurtardığı sahnedir. Can korkusu, polislere bir yandan acıması, bir yandan kızması, içinden kendisini ve çevresini bu hale düşüren sisteme ettiği küfürler tek bir sahne içinde vücut bulur.
Scarface
Karakter: Bütün bir suç dünyasını tek bir kareyle anlatın deseler, göstereceğimiz fotoğraf Tony Montana’nınki olurdu. Küba’dan kaçıp, Miami’de bir kokain imparatorluğunun ortasına düşen Montana’nın nasıl yükseldiğini, yükselirken de giderek kendini nasıl kaybettiğini film boyunca izleriz. De Palma’nın Pacino’ya üst üste verdiği sahneler, zaman zaman karikatüre kaçsa da Al Pacino başkası oynasa çok didaktik olabilecek bir rolü, gerçek hissetmemizi sağlar. Dünyanın dört bir yanında mafya özentilerinin giyimini, hareketlerini taklit ettiği Montana’nın aslında hırsından kendini kaybetmiş, acınası bir karakter olduğunu da filmin sonunda çok iyi aktarır.
Sahne: Tüm o kanlı, hareketli, bol küfürlü sahnelerin aksine Montana’nın filmin başında, işini ve her şeyini bir kenara bırakıp artık kendi yolunu çizmeye karar verdiği sahne filmdeki en gerçekçi görüntülerdir.
Carlito’s Way
Karakter: Çektiği o kadar mafyatik film arasında Carlito’s Way çok farklı bir yerde durur. 1993’te Brian De Palma ile yeniden bir araya gelen Pacino, bu sefer ne yaptığını bilen ve bu ortamdan kurtulmak isteyen Carlito Brigante’yi oynar.
Sahne: Filmin sonunu da bilenler için en önemli sahne… Al Pacino, Carlito’nun kafa karışıklığını, duygu fırtınalarını, kararsız kalmasını ancak bu kadar iyi anlatabilirdi.
Heat
Karakter: Robert De Niro’nun temkinli, planlı, akıllı soyguncusu Neil McCauley’ine karşı, Al Pacino’nun fevri, kuralları pek takmayan, plansız polisi Vincent Hanna… İki dev oyuncunun birlikte yer aldığı sahneler dışında Pacino’nun Hanna karakterini her seferinde üstüne bir tuğla daha koyarak inşa etmesi bir sinemacılık ve oyunculuk dersi gibidir.
Sahne: Vincent Hanna’nın tüm çalışma stilini, karakterini, hayata bakış açısını anladığımız sahnelerden biri… İz peşindeki Hanna’nın McCauley’nin çetesine ulaşmak için umarsız görünürken, aslında çok ikna edici olabildiğini anlatan bir sahne…
Frankie and Johnny
Karakter: Baskın, alfa erkek, bütün sahneyi dolduran karakterlerden sırılsıklam aşık, Frankie’si için yanıp tutuşan, duygusal Johnny’ye… Pacino’nun ne kadar büyük ve önemli bir oyuncu olduğunu en iyi anlatan karakterlerin başında Johnny gelir.
Sahne: Michelle Pfeiffer ve Al Pacino her sahnesini duygularıyla doldurdukları filmde belirli bir sahneyi seçmek zor. Açıp hangi sahneyi izlerseniz izleyin aşkı hissediyorsunuz.
The Merchant of Venice
Karakter: Shakespeare’e verdiği önemi belgeseller, röportajlar, özel tiyatro çalışmalarıyla sık sık gösteren Pacino, Venedik Taciri’nin Shylock’unu oynarken, bütün oyunculuk kariyerinin en iyi performanslarından birini ortaya koydu.
Sahne: Defalarca farklı ustaların canlandırdığı bir klasiğe her sahnede yeni bir yorum getirecek bir yeteneğe sahip olmak kolay değil. Shylock’un çektiği acılar ve ayrımcılıkla beslenen nefretinin öne çıktığı bu sahnede de Pacino’nun mimiklerini nasıl kullandığına özel olarak dikkat etmenizi öneriyoruz.
The Devil’s Advocate
Karakter: Dünyada Şeytan’ı hakkıyla oynayabilecek oyuncu sınırlı… Şeytanın hukuk dünyasını nasıl kullandığını anlatan filmde tüm diğer oyuncuları kenarda bırakan bir performans sergileyen Pacino, filmin gerçek başrolü oldu.
Sahne: Şeytanın tanrıyı anlattığı, daha doğrusu dedikodusunu yapıp, suçlamalarını sıraladığı sahne, her repliğiyle bir klasik.
Any Given Sunday
Karakter: Brian De Palma’nın Scarface’inin senaryosunu başrolünü kimin oynayacağını bilmeden yazan Olvier Stone, bu sefer özellikle Pacino için bir senaryo yazdı. Ve en az mafya dünyası kadar sert ve karışık bir evren olan sporu seçti. Kötü bir takımda başarılı olmaya çalışan coach Tony D’Amato’yu oynayan Pacino, yine her sahneye ağırlığını koydu.
Sahne: Filmi izleyen herkesin bu sahneyi izledikten sonra içinden sokağa çıkıp spor yapmak gelmiştir diye düşünüyoruz.
Scent of a Woman
Karakter: Görme yetisini kaybetmiş huysuz ihtiyar albay Frank Spade’in refakatçisi bir gençle yaptığı yolculuk ve sonunda vardıkları okuun disiplin toplantısı, Al Pacino’ya uzun süredir beklediği ödülleri kazandırdı. Pacino’nun en iyi performanslarından biri olmasa da yine tekrar tekrar izlenebilecek bir film.
Sahne: Disiplin kuruluna düşmüş genç bir öğrenci nasıl savunulur? Usta aktör uygulamalı olarak gösteriyor.
https://www.youtube.com/watch?v=UGsM1zBWCkk
Angels In America
Karakter: 1980’lerde AIDS salgını çevresinde dönen ve özellikle hastalığın açtığı hukuki açmazlar üzerinden ilerleyen mini dizide Roy Cohn’u oynayan Al Pacino, Meryl Streep ve Emma Thompson gibi oyuncuların da yer almasına rağmen tek başına öne çıktı.
Sahne: Al Pacino’nun karakterlerinin yüksek ikna gücüne kanıt olabilecek önemli bir sahne. Roy Cohn, etik dersi veriyor.
Salome
Karakter: Al Pacino’nun Shakespeare kadar ilgisini çeken bir diğer yazar Oscar Wilde… Pacino, tüm ipleri ele aldığı belgeselde, arada önemli isimleri de kullanarak yaptığı canlandırmalarda Wilde’ın ve Salome’nin önemini anlatmıştı. Oyundan bölümleri aktardığı yapımda Kral Herod’u da mükemmel bir canlandırmayla bizlere taşımıştı.
Sahne: Jessica Chastain ve Al Pacino’nun karşılıklı olarak döktürdüğü, sinemanın ve tiyatronun en zor sahnelerinden biri…
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.