2000’li Yılların En İyi Alman Anti-Faşist Filmleri

Almanya, tarih boyunca politik sinemanın Avrupa’daki beşiklerinden biri oldu. Gezegenimizi İkinci Dünya Savaşı’na götüren süreçten bu yana önce Nazi, sonra da Nazi karşıtı filmler ülkenin usta yönetmenleri tarafından çekildi. Bu uzun süreci tarihi altyapısı ve özellikle 2000’li yıllarda öne çıkan en iyi Alman Anti-Faşist Filmleri hakkında bir değerlendirmeyle ele aldık.

İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Sineması

İkinci Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında Leni Riefenstahl’ın başını çektiği bir grup Nazi yönetmen sinemaya faşist ama sanatsal ve sinematografik açıdan çok başarılı filmler verdiler. Bunların en bilinenleri Riefenstahl’ın 1935’te çektiği Triumph des Willens (İradenin Zaferi), 1938’de üst üste çektiği iki film olan Olympia serisi ve 1939’da çektiği Das Blaue Licht’ti (Mavi Işık). Bu filmler halen propaganda sinemasının mihenk taşları olarak görülürler. Özellikle İradenin Zaferi ve iki bölümlük Olympia filmleri halkı en çok etkileyen filmler olurlar. Hitler propagandada sinemanın önemini çok iyi biliyordu ve bunu çok başarılı bir biçimde kullandı. Riefenstahl’den önce önce alman halkını musevilerden soğutmak için musevilerin çok çirkin, çelimsiz ve sakat olarak gözüktüğü başarısız filmleri kullanmıştı. Tam tersine halk bu filmlerden rahatsız olup sinema salonlarını boş bırakınca Hitler Goebbels’i görevlendirip hemen başarılı yönetmenler bulmasını ve onlardan hedeflediği üstün ırka yakışır filmler çekmesini istedi. Bu propoganda filmleri tam olarak bu doğrultuda çekilerek halk üstünde çok başarılı oldu ve Naziler iktidarlarını, kirli emellerine giden yolu perçinledi.

Savaş Sonrası Batı ve Doğu Almanya’da Sosyalizmin yükselişi

Savaş sonrası doğal olarak tüm ülkede çok büyük bir utanç ve üzüntü hakimdi. 1939–1945 arası süren savaşta 6 milyon musevi olmak üzere toplam 75 milyon insan ölmüştü. Almanya yakılıp kül olmuş, tüm şehirler Sovyetler ve ABD tarafından harap edilmişti. Ve Almanya Doğu ve Batı Almanya olarak ikiye ayrılmıştı. Bunların arasına da 1991’de yıkılan Berlin duvarı örülmüştü. 1919 yılında kurulup 1933’te iktidara gelen Hitler tarafından kapatılan KPD’nin (Alman Komunist Partisi) idam mangalarından ve cadı avlarından kurtulabilmiş olan üyeleri savaştan hemen sonra 1946’dan itibaren hem Batı hem de Doğu Almanya’da etkin olmaya başlar. 1949 seçimlerinde Batı Almanya’da meclise bile giren KPD Doğu Almanya’da ise 1956’da Sosyal Demokrat Parti ile birleşti ve 1990’a kadar iktidarda kaldı. Bu birleşmeden çıkan partinin adı ise Sosyalist Birlik Partisi’ydi. Ayrıca savaş öncesinde tamamen tek başına ve kendi imkanlarıyla Hitler’e ve partinin tüm kodamanlarına bir konferans salonunda suikast düzenlemeye çalışmış ancak 15 dakika ile hedefi kaçırmış olan, günümüzde Almanya’da kahraman olarak görülen ve heykelleri bulunan Georg Elser’de bir KPD üyesiydi.

2000’lerdeki Anti Faşist Alman Filmleri

Goodbye Lenin, 2003

Goodbye Lenin (Elveda Lenin), ünlü yönetmen Wolfgang Becker’in çektiği, komedi öğeleri barındırmakla birlikte aslında bir trajedinin hikayesidir. Bu yüzden kara komedi de denilebilir. Filmde günümüzün isyankar rollerine hayat veren, bu filmden hemen sonra anlatacağım Edukators’te de oynayan, 2009’da Tarantino’nun başyapıtı Inglorious Basterds (Soysuzlar Çetesi) filminde de yer alan Daniel Brühl, alman aktristler Katrin Sab ve Chulpan Khamatova rol alır.
Film, 1990 yılında komaya giren ağır komünist annesi Mutter’ı komadan uyandıktan 8 ay sonra Berlin duvarının yıkılıp, Soyvetler Birliğinin’de yıkılışını farketmemesi için sevgilisi Lara ile birlikte uğraşan Alex’in hikayesini anlatır. Film, içinde barındırdığı içten ve sıcak sahneleri, doğal oyunculukları ve durum komedileriyle adından sıkça söz ettirmiş ve sinemada başarılı politik filmler dendiğinde akla ilk gelen filmlerden biri olur. Birçok festivalde ödülü ve adaylığı bulunan filmin en önemli adaylıkları altın küre ve bafta ödüllerinde aldıkları en iyi yabancı film adaylıklarıdır.

Edukators, 2004

Edukators (Eğitmenler), Avusturya doğumlu Alman yönetmen Hans Weingartner’ın yönettiği bir filmdi. Filmde gene Daniel Brühl, yazıda yine ilerleyen bölümlerde işleyeceğim Sophie Scholl: The Final Days’te Sophie Scholl’a hayat veren aktrist Julia Jentsch, 2008’de Baader–Meinhof Complex’te RAF kurucularından Holger Meins’a hayat veren aktör Stipe Erceg ve Goodbye Lenin’de de rol alan Alman aktör Burghart Klaubner alır. Ayrıca film yönetmen Weingartner ile Daniel Brühl’ün 2001’de çektikleri Das Weibe Rauschen’den sonraki ikinci işbirlikleridir. Edukators’ün en önemli yanlarından biri ise kuşkusuz Cannes film festivalinde 10 yıl sonra ilk altın palmiye adayı olan Alman filmi olması.
Film, Jan, Jule ve Peter adlı üç sosyalist gencin ilginç eylemlerinden birinde gerçekleşen bir aksiliğin gittikçe büyümesini ve devrime doğru gitmesini anlatır. Jan, Jule ve Peter Almanya’da zenginlerin evlerine girerek hiçbir şekilde şiddet uygulamadan eşyaların yerlerini değiştirmekte ve gitmeden önce de duvarlarına “Varlıklı Günleriniz Artık Sayılı” gibi kendi imzaları olan bir yazı yazmaktadırlar. Yine girdikleri evlerden birinde ev sahibi işadamı Hardenberg aniden eve gelir ve üç genç tarafından kaçırılır. Burdan sonra her şey farklı gelişecektir.
Film, içinde barındırdığı sosyo- kültürel, politik, sistem karşıtı uzun sohbetler ile hatırlanır. Özellikle bunlardan benim için en akılda kalanını burada paylaşmak istiyorum. Filmin sonlarına doğru ev sahibi Hardenberg’in de öğrencilik yıllarında devrimci bir öğrenci olduğunu öğreniriz ve Jan ile aralarında şu diyalog geçer :
Jan: Bir zamanlar senin de ideallerin ve bir dünya görüşün varmış. Şimdi neden bu hale geldin?
Hardenberg: Babamın dediği gibi “30 yaşından önce solcu olmayanın kalbi yoktur ama 30’undan sonra sağcı olmayanın da aklı yoktur”.
Daha bunun gibi birçok zekice politik sohbet barındırır Edukators ve hepsi çok ilgi çekici ve öğreticidir. Filmin çarpıcı finali ise İtalyan yönetmen Bernardo Burtolluci’nin 2004’te çektiği bir başka kapitalizm eleştirisi film olan The Dreamers’ın finalini hatırlatır.

Sophie Scholl, The Final Days, 2005

Sophie Scholl: The Final Days, 2005 yapımı Alman biyografik dram filmidir. Filmin yönetmenliğini 2013’te çektiği bir başka biyografik film Heute Bin Ich Blond filminden de hatırlayacağımız Marc Rothemund yaptı. Filmin başrollerde ise Edukators’ten hatırlayacağımız Julia Jentsch, Fabian Hinrichs ve Alexander Held rol alır. Filmin birçok festivalde ödülü ve adaylıkları bulunur ancak kuşkusuz bunlardan en önemlisi oscarda aldığı en iyi yabancı film adaylığıdır.
Film, 1943 yılında anti Nazi örgütü Beyaz Gül üyesi olan Sophie Scholl, Hans Scholl ve Robert Mohr’un okudukları üniversitede Hitler karşıtı bildiri dağıtırken yakalanmalarını ve onları idama götürecek olan yasama sürecini çarpıcı bir dille anlatır. Julia Jentsch Sophie Scholl’u, Fabian Hinrichs Sophie’nin abisi Hans Scholl’u ve Alexander Held’de dava arkadaşları Robert Mohr’ü canlandırır. Film Sophie Scholl ve yoldaşlarını anlatan birkaç Alman filminden biri olmakla beraber en ünlülerinden ve en başarılı olan filmlerden biridir. Bir diğeri de 1982’de Michael Verhoeven’in çektiği The White Rose’dur.

Die Welle, 2008

Die Welle, 2008 yapımı bir alman filmidir. Filmin yönetmenliğini ise 2000’lerin göz önünde alman yönetmenlerinden Dennis Gansel yaptı. Ginsel’in bir başka ünlü filmlerinden biri de Before The All’dur. Bu filmde ise genç bir amatör boksörün adını duyurunca Napola adlı Nazi okuluna kabul edilişini ve başına gelenleri anlatır. Filmin başrollerinde ünlü Alman oyunculardan Jürgen Vogel, 2015’te Başka Sinema ile ülkemizde gösterime giren ve sayısız ödüle sahip olan Victoria’da Sonne karakteri ile hatırlayacağımız Frederich Lau, Before The All’ın başrol oyuncusu ve yine bir Dennis Gansel filmi olan 2010 yapımı alman vampir filmi Wir Sind Die Nacht (Geceler Bizim)’de de rol alan Max Riemelt, yine Geceler Bizim’de de oynayan Jennifer Ulrich rol alır.
Almanya’da bir lisede tarih öğretmenliği yapan Rainer Wagner bir gün dersinde otokrasi ve faşizm konularını işlemektedir. Birden bire ders öğrencileriyle karşılıklı bir sohbete ve bambaşka tartışmalara neden olur. Öğrencilerine göre Almanya’da bir daha diktatörlük varolmayacaktır. Wagner’in öğrencilerine bu tanılarından sonra vereceği bir ders vardır: Die Welle adını verdiği bir öğrenci kulübü kurmak ve bir hafta boyunca öğrencileri bu disipline alıştırmak. Başta her şey normal ve öğrenciler için eğlenceli ilerlese de günler geçtikçe öğrenciler bambaşka yerlere gidecek ve grubun etkinlikleri çok tehlikle yerlere varacaktır.
Film, 1967’de Amerika’nın Kalifornia eyaletinde bir lisede gerçekleşen gerçek bir olaydan uyarlanmıştır. Ayrıca bu olayla ilgili filmle aynı adı taşıyan Die Welle adlı türkçeye Tehlikeli Oyun adıyla çevrilen bir kitapta bulunur. Die Welle ülkemizde Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde jüri özel ödülünü de kazandı.

Der Baader-Meinhof Complex, 2008

Baader Meinhof örgütü 1960’ların sonu ve 70’lerde Batı Almanya’da başlayıp tüm ülkeye yayılan silahlı sosyalist örgüt RAF (Kızıl Ordu Fraksiyonu)’nun kurucularının adıyla anılan ismidir. Adını grubun kurucu kuşağının üyeleri olan Andreas Baader ve Ulrike Meinhof’tan alır. Bir diğer kurucu üye de Gudrun Ensslin’dir. Örgüt ile ilgili günümüze kadar birçok film çekildi, kitaplar yazıldı ve şarkılar bestelendi. Ulrike Meinhof’un kendi yazdığı manifestolar günümüzde halen okunabiliyor.
Filmin yönetmenliğini en ünlü alman yönetmenlerden Uli Edel yapar. Edel ayrıca 1981 yapımı kült biyografik film Christiane F. Wir Kinder Vom Bahnhof Zoo’nun da yönetmenidir. Filmde Andreas Baader’i kendisine şaşırtıcı şekilde fiziksel benzerliği olan Moritz Bleibtreu, Ulrike Meinhof’u Martina Gedeck, Gudrun Ensslin’i ise Johanna Wokalek canlandırır.
Film, İran şahı Rıza Pehlevi’nin Almanya’yı ziyareti sırasında gerçekleşen protestolar ve ünlü Alman solcu öğrenci lideri Rudi Dutschke’nin de vurulmasıyla tavan yapan gerginlikle açılıyor. RAF işte tam da bu olaydan sonra resmi olarak kurulur ve eylemlerine başlar. Meinhof ise henüz sadece sosyalist bir gazetede yazı yazan bir gazetecidir, evlidir ve çocuğu vardır. RAF’ın alışveriş merkezini bombalama eylemine tanık olduktan sonra her şeyini bırakıp örgüte katılmaya karar verir ve olaylar gelişir. Film, Pehlevi ziyareti ve örgütün kuruluşundan Andreas Baader, Ulrike Meinhof ve Gudrun Ensslin’in Almanya Stammheim’deki hapishanedeki sonlarına kadar olan 8 yıllık dönemi anlatır.

Who Am I?, 2014

Filmin yönetmenliğini İsviçre doğumlu Baran Do Odar yaptı. Film, festivallerde çok beğenildi ve ödüller kazandı. Ayrıca ülkemizde de Başka Sinema vesilesiyle kısıtlı sinemalarda vizyona girebildi. Filmin başrollerinde Tom Schilling, Die Welle’deki Türk karakter Sinan’ı canlandıran Elyas M’Barek, The Experiment ve Operation Walkyre gibi başarılı filmlerde de rol almış olan Wotan Wilke Möhring bulunur.
Film birdenbire ortaya çıkan sosyalist bir bilgisayar hacker grubunun anti faşist eylemlerini ve üyelerinin gizem dolu yaşamlarını çok başarılı bir sinematografiyle anlatır. Özellikle filmdeki Hitler göndermeleri çok başarılı ve kusursuzdur. Çekimleri ile Victoria’dan esintiler barındırır çünkü iki filmde de kamera çok hareketlidir. Film en çok vurucu ve ters köşeye yatıran finali ile akıllarda yer etti.

Yorum Gönderin