Palto Film Günleri tüm hızıyla devam ediyor. Anadolu Üniversitesi Sinema Anadolu’da birbirinden güzel filmler her yıl olduğu gibi bu yıl da ilgiyle karşılandı. Neredeyse her seansta biletlerin tükendiği Palto Film Günleri’nde yakalayabildiğim Timbuktu filmini değerlendireceğim sizler için.
Timbuktu
Timbuktu, bu yılın ses getiren filmlerinden biri. Cannes dahil olmak üzere birçok festivalde gösterilip olumlu tepkiler alan film, son olarak Yabancı Dilde En iyi Film Oscarı için son dokuza kalarak dikkatimizi tekrar çekmeyi başarmıştı.
Filmin konusu kısaca şöyle: radikal İslamcı bir grup tarafından yönetimi ele geçirilen Timbuktu’da hayat artık insanlar için çok daha zordur. Futbol oynamak, müzik dinlemek ve sigara içmek gibi en sıradan eylemler bile artık yasaktır. Tüm bu baskıcı hayatın içerisinde Kidane ve ailesinin hayatının odak alındığı filmde, hem Timbuktu halkının hem de radikal İslamcı grup üyelerinin yaşamlarından kesitler izliyoruz.
“Geçtiğimiz yıl tüm dünyanın bir numaralı gündem maddesi neydi?” desek birçoğumuzun aklına ilk önce Işid gelir herhalde. Radikal İslamcı bu terör örgütü, Ortadoğu’da birçok ülkenin yönetimini ele geçirip, bölge halklarına kendi belirlediği yaşam tarzını dikte ederek milyonlarca hayatı kararttı. Filme konu olan radikal grup da Işid benzeri bir grup. İşgal ettikleri Timbuktu’da her gün yeni yasakların duyurularını yapıyorlar. Ama ne yasaklar; futbol oynamak yasak, müzik yapmak ve dinlemek yasak, sigara içmek yasak, sokakta boş boş gezmek yasak, erkeklerin paçalarını kıvırmaması yasak, kadınların eldiven takmaması yasak vs. Tabii İslam mahkemeleri kurup cihat peşinde koştuklarını iddaa eden bu grubun filmde İslam’ı tamamen temsil ettiğini söyleyemeyiz. Mesela bölge camisinin imamı, eli silahlı teröristlere her defasında bu yaptıklarının yanlış olduğunu ve islamın bu olmadığını anlatmaya çalışsa da pek başarılı olamıyor. Dünyanın pek çok farklı ülkesinden toplama oldukları konuştukları farklı dillerden anlaşılan bu radikal grup, İslam’ı kendi işlerine geldiği gibi yorumlayıp bildiğini okumaya devam ediyor.
Film, parça parça birçok karakter üzerinden gitse de Kidane ve ailesinin hikayesi biraz daha öne çıkıyor. Özellikle finale doğru doruk noktasına ulaşırken Kidane’nin hikayesi daha da ön plana çıkıyor. Kidane, karısı ve kızıyla birlikte kendi yaşam tarzına göre yaşayan bir sığır yetiştiricisidir. Karısına ve kızının kapanmasını istemeyen, onlara birey olarak değer veren bir karakter Kidane. Çöldeki çadırında kendi halinde yaşayan ve radikal İslamcı gruba olabildiğince mesafeli bir hayat süren Kidane de kaderin kendisine ördüğü ağ sayesinde bu baskıcı rejimden payına düşeni alıyor. Filmin başından itibaren radikal islamcılığa karşı antitez kıvamında bir simge olarak izlediğimiz ve bizi boğan baskıcılıktan bir nebze olsun çıkarıp nefes almamızı sağlayan Kidane ve ailesi de yanı başlarındaki bu fırtınadan kendilerine düşen payı alıyorlar malesef. Bu arada, Kidane ve kızı arasındaki ilişkiyi anlatan sahneleri umarım Fatih Akın da izlemiştir. Kesik’te baba-kız ilişkisinin tasvir edildiği sahnelerde ne kadar çuvalladığını anlatmıştım bir önceki Palto yazımda. Yönetmen Abderrahmane Sissako ise benzer sahneleri çok daha inandırıcı ve etkileyici bir şekilde resmetmiş.
Filmin en büyük artısı ajitasyona prim vermemesi. Radikal İslam’ın kötü yönlerini anlatmak için bize salt şiddet görüntüleri sunmuyor yönetmen. Birçok sinemacı bunu çok daha kanlı ve seyirciyi aşırı uyaran sahnelerle yapabilirdi ama Sissako bu kolaylığa kaçmıyor. Baskıcı yaşam tarzının yarattığı psikolojik hasarı anlatıyor daha çok. Bunu yaparken de fotoğraf gibi görüntüler ve yerinde müzikler kullanıyor. Filmin bir diğer enteresan yanı ise tüm bu dramın içine kara mizahı da yedirebilmesi. Baskıcı rejim ve yasakların hem halk hem de örgüt üyeleri üzerinde yarattığı ironiyi filmin ana meselesini bozmadan, hatta ona katkı yaparaktan mizahi bir dille gösteriyor. Yasaklanan futbol, müzik ve sigaranın aslında yasaklayanların da hayatlarının vazgeçilmezi olduğu gerçeğiyle tüm bu yaşananların ne kadar saçma olduğunu bazı sahnelerde güldürerek anlatıyor yönetmen Sissako. Timbuktu gençlerinin futbol oynadığı (!) bölüm ise filmin tartışmasız en muazzam parçası.
Pek fazla aşina olmadığımız Afrika sinemasının bu güzel örneğini Palto film Günleri sayesinde izleyebildiğim için kendimi şanslı varsayıyorum. Güncel bir konuyu, sebeplerine ya da uluslararası komplo teorilerine girip büyük laflar etmeye çalışmadan, bizzat biz küçük insanlar üzerindeki etkilerini anlatarak büyük laflar eden yönetmen Abderrahmane Sissako’yu da takip edilecek yönetmenler listeme alıyorum.
Aynı gün Palto’nun klasikleşen “Gece Yarısı” seansında izlediğim, yılın en iyilerinden Nightcrawler’ın kritiğini ise yarına bırakıyorum. Ama 27 Aralık Cumartesi gecesi 00.00’da (bu gece) tekrar gösterilecek Nightcrawler’ı kaçırmamanızı şiddetle öneririm.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.