İran’ın ilk vampir filmi olarak lanse edilen filme, İran asıllıların çektiği ilk vampir filmi demek daha doğru bir tabir olur.Başta yönetmeni Ana Lily Amirpour’un ve oyuncuların İran asıllı olmalarına karşılık ABD’de yaşıyor olmaları ve de çekimlerin İran’da değil de California’da gerçekleştirilmiş olması sanırım yeter sebeptir.
Gece Yarısı Sokakta Tek Başına Bir Kız, kendine yakıştırdığı sıfatlardan biri olan ‘western’e uygun biçimde ıssız arazide havalı spor arabasıyla dolaşan Arash’ı, adeta çölde gösterişli atıyla, cool duruşuyla bir kovboy gibi resmeder. Çok uzun sürmez gencin cakası; çocuğun biri kendinden para istediğinde veremeyeceğini, keza arabasını iki bin küsur gün çalışarak aldığını söyler. Sonrasında da sahnede çalan müziğin deforme edilmesiyle snop hava tümden yok edilerek görüntü gerçekliğini kaybeder. Akabinde; Arash’ın bakıma muhtaç, uyuşturucu müptelası babasıyla ve ona uyuşturucu sağlayan -boğazında sex yazan kan emici- satıcısıyla tanışırız. Bildiğimiz ya da bildiğimizi sandığımız İran’dan çok farklı bir yerdeyizdir. Zengin-fakir ayrımının eski türk filmlerindeki gibi yapıldığı, kostüm partilerinin düzenlendiği, endüstrinin doğanın kanını emercesine işlediği, güçlülerin söz sahibi olduğu bir dünyadır – yani tüm dünya gibidir. Senaryoyu da kaleme alan Ana Lily siyah beyaz görüntüleriyle, hayali şehriyle, özellikle de bolca kullandığı müziklerle evrensel bir anlatıya ulaşmaya çalışırken, bir taraftan da bazı ayrıntılarla İran’ı imler.
İzleyicinin ön bilgisine güvenildiğinden İran, etiketlemeler yoluyla resmedilmiş. Yapılan her etiketleme de filmi sözde farklı bir vampir filmi kılmak için kullanılmış. Dilinin Farsça olması, vampir kızın kara çarşafı ve o kara çarşafın hazır kostüm işlevi de görmesi, baş örtülü fahişe, gençlerin gizli eğlenceler düzenlemesi, televizyondaki üst söylemler yoluyla kadının toplum içindeki konumunun belirlenmesi…. Bol film izlediği anlaşılan genç kadın yönetmenin vampir janrıyla ülkesini mi konu edindiği yoksa ülkesini dekor gibi kullanarak bilindik vampir janrının boyutlarını mı genişletmeye çalıştığı pek belli değil açıkçası. Belli olan ise her ikisini de beceremediği. Hadi diyelim başta da belirttiğim sebeplerden ötürü evrensel bir söylem peşinde olsun… Araya endüstriyel görüntülerin sıkıştırılması, her telden müziğin bol bol kullanılması, seks ve uyuşturucudan sakınılmaması, aşkın değerine atıfta bulunulması gibi unsurlar klip anlayışının ötesinde aksettirilemediği için bir bütünü oluşturamayıp her biri ayrı bir yöne savrulup gitmiş.
Melankolik havasıyla Only Lovers Left Alive’i(Sadece Aşıklar Hayatta Kalır) anımsatan filmimiz bu yönüyle orta yaş ve üstü kitleye göz kırpmış.Ancak genelde ise Twilight serisinin genç izleyci kitlesiyle kurduğu ilişkiye benzer bir ilişkiyi, gençlerin isyaaaaaanını, güç istencini ve ölümsüzlük isteğini okşayarak kuruyor hitap ettiği genç izleyici kitlesiyle. Ana Lily Amirpour’un sarfettiği şu cümleyi de dikkate aldığımız da benzetmenin yersiz olmadığını rahatlıkla düşünebiliriz: Eğer bir vampir görsem, ”Hadi ısır beni:Sonsuza kadar yaşamak istiyorum.”gibi bir tepki verebilirdim.Vampirler hakkındaki hislerim böyle.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.