Annelik Filmleri: Gece Gündüz Çalışır, Yarını Yapar Anne

Sinema tarihinde anne filmleri ile ilgili kısa bir araştırma yaptığınızda daraltılmış ve sömürülmüş bir alanla karşılaşıyorsunuz. Hollywood’un ve dünya sinemasındaki hemen hemen her ekolde, annelerin çocuklarıyla, toplumla olan ilişkilerini, yaşadıkları zorlukları konu alan film çok az. Annelik genelde erkek egemen toplumlar tarafından kadına biçilmiş, kutsallık, fedakarlık, çocuk sevgisi arasında bırakılmış ve kadına hareket/özgürlük alanı bırakmayan bir toplumsal rol. Sinemada da görüntü farklı değil.

Dünya sinemasına baktığımızda da anne ve çocuk arasındaki sevginin ticari amaçlar için sömürüldüğünü, kendisine biçilen annelik rolünde en ufak bir özgürlük isteğinin de şeytanlaştırılarak karşımıza çıkarıldığını görüyoruz. Buna rağmen az sayıda da olsa tarafsız, dogmasız, kadınların da bakış açısına değer veren anne filmleri karşımıza çıkıyor.

Anne Filmlerinin Genel Akışı

En ticarisinden, en sanat kaygılı filme kadar baş karakterin anne olduğu filmler çekildiğinde maalesef yüzde 90 oranında aynı akışa rastlıyoruz.

Mutlu Aile Tablosu: Genel olarak mutlu ve kutlu bir aile tablosuyla başlarız… Eksiği olmayan, babanın iyi bir işe ve gelire sahip olduğu, çekirdek ailedeki iki çocuğa (genelde biri sorunlu, biri sorunsuz olur) klasik rollerin biçildiği bir sahneler bütünü etrafımızı sarar. Yönetmen geçen döneme dair ufak dokunuşlar ve hatırlatmalarla izleyende “Aaaa, aynı benim ailem gibi” imajı yaratmaya çalışır. En feminist filmde bile evkadını/çalışan erkek arketiplerinin tekrar tekrar görmek insanı bezdirir.

Sorun: Babanın işsiz kalması, eşini aldatması, evi terk etmesi, ekonomik sorunlar, çocuğun kötü alışkanlıkların eline düşmesi, savaş, açlık vs. Senaristler çözüldüğünde “Helal olsun kadına” dedirtecek düzeyde bir ciddi sorunu ailenin ortasına bırakırlar.

Çaresiz Kadın: Mutlu sona geçilmeden önce mutlaka ama mutlaka annemizin sinirsel olarak çöktüğü, hıçkırıklara boğularak ağladığı, yenildiğini ve ezildiğini hissettiği, izleyende özdeşleştirme ve kendi annesini hatırlayarak “ahh canım anam” dedirtecek bir bölüm bulunur. Duygu sömürüsünün dibine vurulur.

Mutlu veya Mutsuz Son: Annelerin ana karakter olduğu filmlerde kötü biten sonlar, mutlu sonlarla neredeyse eşittir. Yönetmen, anne söz konusu olunca, ölüm, ailenin ferdinin kaybı, yaşanan evi/kenti terk etme gibi kötü sonların en az mutlu sonlar kadar ses getireceğini bilir. Kadının kendini feda ettiği ve anneliğin iyice kutsal mertebeye taşındığı filmler çok fazladır.

Sinemanın Anneleri

Sarah Connor: Terminator serisinin anne figürü, tüm kadın özelliklerinden sıyrılmış, dünyayı ve oğlunu kurtarmak için kendini feda etmeye hazır erkek dünyanın ideal annesiydi. Ancak kendisini ve kadınsı yönlerini daha çok öne çıkaran dizi erkeklerin çoğunlukta bulunduğu geek dünyasında pek tutmadı.

Vianne Rocher: Chocolat’da Juliette Binoche tarafından canlandırılan, kızıyla geldiği kasabaya tat ve yaşama sevinci getiren Vianne’in hikayesi Lasse Hallström tarafından bu kadar aşka ve romantizme bulanmaya çalışılmasa belki daha iyi olacaktı.

Meg Altman: David Fincher’ın Panic Room’unda Jodie Foster tarafından canlandırılan Altman, çocukları tehlikeye girdiğinde her insanın yapacağını yapıyor. Fincher ve Foster’ın performansları filmi ve karakteri unutulmaz kılıyor.

Peg Boggs: Tim Burton’ın ayrıksı karakterleri genelde yeni bir yaşama adım atan gençlerdir. Yetişkinleri ana karakter olarak çok az kullanan Burton, Edward Scissorhands’te, Dianne Wiest’e tabuları yıkma görevi vermişti.

Adile Naşit ve Anneleri: Sev Kardeşim’de Mesude, Mavi Boncuk’ta kendi ismiyle Adile, Bizim Aile’de Melek Hanım, Gülen Gözler’de Nezaket, Neşeli Günler’de Saadet Hanım, Hababam Sınıfı’nda ise sadece sınıfa değil hepimize analık eden Hafize Ana… Uykudan Önce ile uyumadan bizlere masal okuyan şefkatli annemiz, hepimizin çok özlediği annemiz…

New York Stories’teki Göklerdeki Anne: Çocuklarını seven ancak bu sevgiyi biraz fazla abartan tüm müdahaleci anneleri temsilen Mae Questel tarafından canlandıran efsanevi dev anneyi listeye koymadan edemedik.

Sally Field Anneleri: Çocuğunu İran’dan çıkarmaya çalışan bir anneyi anlatan Not Without My Daughter, pamuk çiftliğini ve çocuklarını yaşatmaya çalıştığı Places in the Heart, işçi bir kadının sistemle ve toplumun dayattığı normlarla savaştığı Norma Rae… Sally Field’i sinemanın anneleri en iyi canlandıran oyuncusu ilan etmek için birden fazla nedenimiz var.

Anne: Bong Joon-ho’nun gerilim ve trajediyi iç içe geçiren sert filmi Mother’daki annenin adı yoktu. Kim Hye-ja’nın oğlunu kurtarmaya çalışan anne tiplemesi paylaştığımız listedeki en iyi oyun olabilir.

Ma Joad: Patriyarka karşı bir matriyark varsa bunun sinemadaki yansıması Jane Darwell’in mükemmel oyunuyla gerçekliğine inandığımız Ma Joad’dur. Gazap Üzümleri’nde çocuğunun ve herkesin daha iyi bir hayata kavuşması için çalışan, iyimser, eskilerin deyimiyle “hükümet gibi kadın”.

Janine ‘Smurf’ Cody: Oğullarının iyiliği için, kanun, düzen, insaniyet dinlemeyen, annelik duygularını fazla abartınca oğullarının felaketine yol açan anne modelinin sinemadaki en iyi canlandırmalarından biri. Bu rol maalesef Jackie Weaver gibi usta bir oyuncunun üstüne yapışmış durumda…

Aliye Rona ve Anneleri: Sinemamızda genelde kötü karakterlerin annesi ve kötülüklerinin kaynağı, tüm köyü meydana toplayıp “Ya sen muhtar emmi, ya sen çoban Mehmet” diye sıradan azarlayacak kadar güçlü ve sert kadınların oyuncusu Aliye Rona… Başka bir ülkede doğmuş olsa, dünya sinemasına birçok unutulmaz kadın karakteri hediye edebilirdi.

Eva Khatchadourian: Lynne Ramsay’in We Need to Talk About Kevin’ında Tilda Swinton tarafından canlandırılan Eva Khatchadourian, oğlu Kevin’in suçlarını ve anneliğin yükünü birlikte taşıyordu. Ortaya sinemanın en kompleks ve iyi canlandırılmış anne karakterlerinden biri çıktı.

Doris Mann: Carrie Fisher tarafından yazılan ve annesi Debbie Reynolds ile arasındaki anne-kız ilişkisini anlatan Postcards from the Edge ünlülerin dünyasındaki bir anneyi resimlendiriyor. Bir hafta arayla kaybettiğimiz Fisher ve Reynolds’ın anne-kız ilişkisine bakmak için iyi bir fırsat da içeriyor.

Manuela: Almodovar’ın kadınlarının en annesi, en çok acı çekeni, oğlunu kaybetmenin tesellisini dünyaya annelik yapmakta bulan kadın Manuela, Annem Hakkında Herşey’i anlatırken anneler ve annelik hakkında herşeyi özetleyen bir filmdi.

Beatrix “The Bride” Kiddo: Kill Bill serisi bir anneyle çocuğunun kavuşma hikayesi olarak da izlenebilir.

Marge Simpson: The Simpsons on yıllardır amerikan orta sınıf ailesinin yaşadıklarını ekranlara getiriyor. Dizinin annesi Marge ise diğer karakterlere göre daha evrensel, Amerika’yı aşıp dünyaya ulaşabilen bir kadın karakteri.

Mildred Pierce: Michael Curtiz’in filminde Joan Crawford, garsonluktan başarılı bir iş kadınlığına yükselip, kızı için herşeyi feda eden anne olarak karşımıza çıktı. Tarihin en iyi anne performanslarından birini izledik.

Fatma: Boş Beşik’in kendi ismini taşıyan karakterini Fatma Girik canlandırmıştı. Çocuğunu kaybeden bir annenin acısını onunla yaşadık. Necati Cumalı’nın kaleminden çıkan evlat acısının artık ülkemizde her yerde gerçeklerini görüyor ve yaşıyoruz,

Niovna-Vlasova: Sadece sinemanın değil edebiyat tarihinin de en iyi anne karakterlerinden Niovna-Vlasova, Vsevolod Pudovkin’in yönetimi ve Vera Baranovskaya’nın mükemmel oyunuyla 1929’da perdeye yansıdı. 1905 devriminde yaşananlar emekçi bir anne üzerinden hem kitapta, hem de filmde mükemmel bir şekilde anlatıldı.

Mamma Roma: Bir kadının bedeni ve yaşamı üzerinden bir kenti anlatmak. Yönetmen Pier Paolo Pasolini, başrol oyuncusu da Anna Magnani olunca aslında zor bir görev de değil. İtalyan kadınının sorunlarını, sorunlarla başa çıkma yollarını ve fonksiyonunu kaybeden aile geleneğini bir arada anlatabilen kusursuz bir film ve karakter.

https://www.youtube.com/watch?v=dddeaNtxQuw

Leigh Anne Tuohy: Sandra Bullock’un canlandırdığı tam anlamıyla amerikan, tam anlamıyla hollywood annesi Leigh-Anne, filmin ötesinde gerçek yaşam hikayesiyle orta amerikalı zengin beyaz annelere model olabildiyse ne mutlu… Ama sinemanın geneli için fazla klişe bir öykü olduğunu söylememiz lazım.

Selma Jezkova: Sinema tarihinin en sert ve en trajik anne karakterlerinden biri Lars von Trier’in yönetimiyle ve Björk’ün beklenmedik derecedeki iyi oyunuyla perdeye yansıdı. Mülteci bir annenin, oğlu için neler yapabileceğini, nelere katlanabileceğini filmde izliyoruz.

Nic ve Jules: Anette Benning ve Julianne Moore’un başarıyla canlandırdığı lezbiyen anneler Nic ve Jules, değişen zamana ve değişen sorunlara farklı bir bakış. The Kids Are All Right, bir değil iki güçlü anne izlemek için ideal bir film.

Diane ‘Die’ Després: Xavier Dolan’ın 2014 tarihli Mommy’si, sinemanın en güçlü anne karakterlerinden birini ortaya çıkardı. Dolan’ın ilk film I Killed My Mother’da yaşanan duyguların tam tersi, zaman zaman da aynısını yaşayabileceğiniz anne-oğul ilişkisi üzerine inişli-çıkışlı ama olağanüstü şekilde ele alınmış bir öykü.

https://www.youtube.com/watch?v=PoFM4pWCAg0

Yorum Gönderin