Pandemi nedeniyle gösterimi durmadan ertelenen The Mitchells vs. The Machines, Netflix’te izleyiciyle buluştu. Artılarını ve eksilerini değerlendirdik.
Artıları
– Film, Z jenerasyonu ve geride kalan dünya arasındaki uçurumu iyi anlatmış. Dağılmak üzere olan bir ailenin hem ortaya çıkan robo-apokaliptik felaketle hem de birbirlerine duydukları sevgiyi hatırlamalarıyla yaşadığı aydınlanma da iyi verilmiş. Her şeyi videoya kaydeden X kuşağı ile, videodan başka bir şey izlemeyen Z kuşağını birleştiren karşılıklı konuşma ve anlaşma değil, videolarla yaşadıkları etkileşim oluyor. Teknolojinin arasını açtığı ve yeniden birleştirdiği kuşaklar iyi işlenmiş.
– Filmin yapımcı koltuğunda Phil Lord ve Chris Miller oturunca The Lego Movie ve Spider-Man: Into the Spider-Verse’teki formülü bu filmde de gözlemleyebiliyoruz. Hareketli, esprilerin hiç durmadan aktığı, absürt komediden beslenen ama bir yandan da aile filmi olmayı başaran bir animasyonu jet hızıyla izliyoruz. Yönetmen Mike Rianda’nın da katkılarıyla, filmde nefes almamıza pek fırsat bırakılmamış.
– Filmin 3D ve 2D’yi karıştıran animasyon tekniği, zaman zaman hızına yetişemesek de, yenilikçi ve çarpıcı. Bazen çizimlerdeki esprileri yakalamak için filmi durdurmak zorunda kalabiliyorsunuz.
– Ailenin teknolojik yaratıcı genç kızı Katie (Abbi Jacobson), aile reisi Rick (Danny McBride), fedakar anne Linda (Maya Rudolph), utangaç erkek kardeş Aaron’ın (Yönetmen Mike Rianda seslendirmiş) karakterleri iyi toparlanmış. Olivia Colman’ın seslendirdiği filmin kötüsü akıllı telefon aplikasyonu PAL ve sakar robot ordusu da eğlenceli…
Eksileri
– Filmin tek eksik yönü başından tahmin edilen düz senaryosu… Bir aile filminden çok da karışık bir senaryo örgüsü beklemiyoruz ama biraz fazla hafif kaldığını da söylememiz gerekiyor.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.