Atlanta, ABD’de siyah nüfusun çoğunlukta bulunduğu ender kentler arasında… Georgia Eyaleti’nin başkenti, metropolitan alanı hesaba katıldığında ülkenin en büyük 9. şehri… CNN, Coca-Cola gibi neo-amerikan kurumların merkezlerinin bulunduğu ancak ilginç bir şekilde sermayenin siyahların elinde bulunduğu bir kent.
Ekonomi, kültür ve diğer sosyal etkenler dikkate alındığında siyah toplumun en rahat yaşadığı yerlerden biri… Zaten bu özelliğiyle Black Mecca “Siyahların Mekkesi” olarak anılıyor. Kent, Martin Luther King’i dünyaya armağan eden özgürlük hareketlerinin büyüdüğü, geliştiği yer.
California’da doğan, Yehova Şahidi ailesi nedeniyle sık sık yer değiştiren ancak çocukluğunun büyük bölümünü Georgia Eyaleti’nde Atlanta’nın dibinde geçiren Donald Glover’ı da kentin yetiştirdiği önemli beyinlerden biri olarak sayabiliriz artık. Bunu kentte geçen Atlanta ile fazlasıyla hak etti.
Youtube skeçleriyle, 30 Rock senaristliğiyle, Dan Harmon’ın tedrisatından geçtiği Community’deki Troy rolüyle ışık saçan Glover, bir de bunun üstüne Childish Gambino takma ismiyle başarılı bir müzik kariyeri ekleyince TV yapımcılarının “Sana dizi verelim” teklifine mazhar oldu. Glover, hayatından çok şey kattığı, yıllardır pişirdiği, farklı fikirlerle donattığı Atlanta’yı masamıza koydu. Dizi her dakikasından keyif alacağınız, düşündürme ve güldürme çıtasını çok yükseğe koymuş bir yapım. İlk sezonundan ödüle boğulan, 2018’de yayına girecek ikinci sezonunun onayını alan FX dizisi bilindik hikayeleri mümkün olan en zeka dolu ve garip şekilde anlatıyor.
Dizide 4 ana karakter var. Glover’ın belki de kendisini canlandırdığı, sakin, sorunlu, düşünceli, yaptığı herşeyi sorgulayan ama babasının deyimiyle kafasına koydu mu yapan, Princeton gibi önemli bir üniversiteyi bırakıp kendisinin ve ailesinin geleceğini Atlanta sokaklarında arayan Earn Marks.
Brian Tyree Henry’nin mükemmel resmettiği Alfred “Paper Boi” Miles, dizinin de ana temasını oluşturuyor. Earn Marks, kuzeninin başarılı bir rap geleceği olduğunu düşündüğünden menajeri olmayı teklif ettikten sonra olaylar gelişiyor. Paper Boi, tüm serseriliğine rağmen, yine düşünen, sorgulayan ve dostlarına değer veren bir karakter.
Keith Stanfield’in canlandırdığı Darius dizinin Kramer’ı… Darius’un varlığı ve arada sırada yaptığı olağanüstü tespitler olmasa Atlanta dram olarak da değerlendirilebilecek bir yapım.
Zazie Beetz’in canlandırdığı Vanessa “Van” Keefer ise başta yan karakter olarak görülse de ilerleyen bölümlerde sadece kendisine ayrılan bir bölüm de bulunan, Earn’in inişli çıkışlı bir ilişki yaşadığı sevgilisi, ikisinin çocuğuna bakan, dizide tek gerçek mesleği olan karakter.
Glover dizide ilk iki bölümde hikayenin kuruluş aşamalarını başarıyla geçiriyor ve aslında daha birinci bölümden karakterleri derinleştirmeyi başarıyor. Dördüncü bölümden itibaren ise Dan Harmon ve Community etkisini güçlü bir şekilde hissediyoruz. Sadece bir karaktere ayrılan bölümler, TV programı olarak çekilmiş ve absürdlüğün dibine vuran BAN, siyahi bir Justin Bieber’ı izleyebileceğimiz ve bir yardım maçında geçen Nobody Beats the Biebs günümüz senaryo yazımının iyi örnekleri olarak arz-ı endam ediyor.
10 bölümlük ilk sezonun son üç bölümü The Club, Juneteenth ve The Jacket ise Donald Glover’ın yarattığı evrenin uçlarında dolaştığımız, uçuk karakterler, çok zekice düşünülmüş esprilerle bezeli… Özellikle Juneteenth, bir kokteylde yarattığı sahnelerle ABD’de “afrika kökenli” olmanın dayanılmaz ağırlığını en iyi şekilde anlatmış.
Donald Glover’ın “10 bölüm olarak düşünmüştüm. Kafamda ikinci bir sezon yoktu, ikinci sezon teklifi geldiğinde çok şaşırdım” cümleleriyle 2018’de nasıl devam edeceğini bilmediğini itiraf ettiği Atlanta, son yıllarda komedi alanında TV dünyasının en iyi yapımı… Her karakteri iyi düşünülmüş, yan karakterlerin büyük renk kattığı, senaryosuyla şu anda televizyonda izlediğimiz hiçbirşeye benzemeyen bir yapım.
Atlanta kentinin R&B ile rap arasında kalan mükemmel melodiler ve derdini çok sertleşmeden anlatan müzik geleneğini de dizi sayesinde yalayıp yutmanız mümkün.