Midnight in Paris: Kendi Altın Çağımızın Peşinden

Söyleyecek herhangi bir sözünüz varsa bunu mutlaka bir şekilde tüketmelisiniz. Ya içinize atarsınız her şeyi ve midenizdeki onca asitin arasında kayboluşunu hissedersiniz ya da biraz daha zahmet eder ve düşüncelerinizi dışavurursunuz! İlk yol basit ve acımasızdır. Basittir çünkü emek gerektirmez, acımasızdır çünkü sözünüzü tonlarca muhattabından esirgemiş olursunuz. Halihazırda sözünü esirgemeyen biri var karşımızda üç tane… Okumaya devam et Midnight in Paris: Kendi Altın Çağımızın Peşinden

Elimizden Ne Geliyorsa Yapmalıyız!

Bakiniz.com yazarları olarak depremin ardından özellikle internette yaşanan ortam, kendimizi çok kötü hissetmemize ve kısa bir süre ara vermemize neden oldu. Nefret söyleminin yerini yardım çağrıları ve organizasyonlarının aldığı bugün ise yazarımız Uğur Kibar’ın bir yazısını, daha doğrusu bir çağrısını paylaşalım istedik. Gelecek günlerde yine sinema konuşabilmek dileğiyle…

Yayım tarihi
izlenim olarak sınıflandırılmış

Bread and Roses: Kadrajın Yeri

Mutlaka bir yerlerde karşılaşmışsınızdır tersane işçilerinin ölüm haberleriyle ya da okumuşsunuzdur gazete küpürlerinden maden ocaklarına sıkışmış hayatları. Peki hiç selam verdiniz mi iş yerinizde gittiğinizde taşeron olarak çalışan temizlik görevlilerine? Üstünden çok da zaman geçmedi; geniş çaplı sendika grevlerini hatırlıyor musunuz? Peki ya sendikalı olmak istedikleri için işlerinden olan taşeron belediye çalışanlarının haberlerini okumuş muydunuz?… Okumaya devam et Bread and Roses: Kadrajın Yeri

Atari Estetiğinde Romantik Komedi

“Scott Pilgrim vs. the World” Cera’nın jeneriklere giren son filmi. Fakat bu sefer işler fazlasıyla farklı olmuş. Yönetmen koltuğunda Edgar Wright’ın oturacağı haberi zaten daha film çekim aşamasındayken belli bir kitle üzerinde heyecan yaratmıştı. Yaşanan heyecan hiç de boşuna değilmiş bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Benim inancım, bu filmin kısa zamanda kült mertebesine oturacağı yönünde. Sevmeyeni, beğenmeyeni,… Okumaya devam et Atari Estetiğinde Romantik Komedi

New York’ta Kaç Minare?

Türk sinemasında son yıllarda oluşan “Mahsun effect”ten ciddi bir şekilde bahsedebiliriz. Eskilerin türkücüsü şimdilerde; yazıp, yönetip, başrolünü oynadığı filmleriyle sinemamıza hızlı bir giriş yaptı. Asıl etki diye bahsettiğimiz konuysa çektiği filmleriyle kendine has bir izleyici kitlesi yaratmasıydı. Genel olarak tv izleyicisi olan ve demografisi ekseriyetle orta yaş üstünden oluşan bu kitlenin o veya bu şekilde… Okumaya devam et New York’ta Kaç Minare?

Pazar: Bir Doğu Masalı

Loş bir meyhane, çalan ilginç bir şarkı, kadrajın tam ortasında şarkıyla ahengi tam, dans eden bir sarhoş. Sarhoş karakterle beraber kamerada yerinde duramıyor, hareket ediyor. Aslında “Biten” daha yeni başladığını düşüne dursun; ortada bir giriş sekansı değil, tam anlamıyla bir bitişin son perdesi oynuyor. Bahsi geçen şarkı, “her akşam votka, rakı ve şarap.” Sahnenin ortasındaki… Okumaya devam et Pazar: Bir Doğu Masalı

Vesikalı Yarim (1968)

Çok tuhaf, çok tanıdık bir hikayedir, yalnız İstanbul sokaklarının ev sahipliğini yaptığı bu sinema filmi. Sait Faik Abasıyanık’tan esinlenilmiş, Lütfü Akad da Türk sinema tarihinin başyapıtlarından birine imza atmıştır. Sene 1968, İstanbul mahzun, insanlarıysa kırılgandır. Halil’in sakin ve monoton olan hayatı, sinema tarihinin en etkileyici “ilk görüşte aşk” sahnelerinden biriyle değişir. Karşısında dünyanın en güzel… Okumaya devam et Vesikalı Yarim (1968)

Yaşamın Kıyısında Fatih Akın

Fatih Akın’ın ülkemizde geniş kitlelerle buluşması Duvara Karşı filminin Berlin Film Festivalinde büyük ödüle ulaşmasıyla gerçekleşmişti. Oysa Akın’ın filmografisi bu film öncesinde de gözden kaçırılmaması gereken eserler ihtiva ediyordu. Fatih Akın, kendi ülkesinden yetişen sinemacıların bile büyük ödüllerine rağmen ilgi görmediği Türkiye’de, Duvara Karşı sonrası ciddi şekilde takip edilmeye başlandı. Ondan dolayı 2007 yılında gösterime… Okumaya devam et Yaşamın Kıyısında Fatih Akın

Unutulan Son-baharlar

Nice sonbaharlar yaşandı bu ülkenin zihinlerinde. Nice insanlar kayboldu kendi sonbaharlarında. Çoğu da ne yapılması gerekiyorsa onu yaptık dediler ve çekip gittiler kendi hayatlarından başka dünyalara… Bu benim vicdan muhasebem diyor genç yönetmen Özcan Alper, ilk filmi Sonbahar için. Belli ki anlatmak zorunda olduğuna inanmış. Keşke daha çok insan olsa, yaşanan onca vicdansızlığı, kendi meseleleri… Okumaya devam et Unutulan Son-baharlar

Yayım tarihi
izlenim olarak sınıflandırılmış ile etiketlenmiş

In Search Of A Midnight Kiss

Bağımsız bir film. Konu bağımsız, oyuncular bağımsız, filmin yaşatttığı keyifse tam anlamıyla bir bağımsız. Siyah-beyaz kareler, siyah beyaz insanlar. Filmlerde hiç göremediğimiz kadar dingin bir Los Angeles. Hepsi denizin üstünde kaybolup giden martı kırılganlığında. Tek bir gün. Birden fazla çift. Tonlarca yalnız insan, tonlarca yalnız ayakkabı. Diğer eşini bulamayan, birbirini arayan, bulduğu zaman da kaybeden… Okumaya devam et In Search Of A Midnight Kiss

Reality Bites: Gerçekler Gerçekten Acıtabilir

U2’dan “All I Want is You” ve koyu bir kahve eşliğinde alınız… 1990lar tüm pespayelikleriyle beraber naif hayallerimizi yüklendiğimiz yıllardı. Depresyon hırkası, grunge, Kurt Cobain, Pearl Jam, walkman ve hatırlanması gereken onca şeyle beraber zihinlerimize silinmemek üzere kazındılar. İyi film izleyebilmek de sıkıntıydı o yıllarda, internetin pek yaygın olmamasından mütevellit bizim de izleyebileceğimiz filmler, fazlasıyla… Okumaya devam et Reality Bites: Gerçekler Gerçekten Acıtabilir

500 Days of Summer: Bağımlı Bağımsız

Pek bir rastlantısal gerçektir; şaşkın görünümlü, birazca çekingen, çokça kendine has film karakterlerini kendimizle özdeşleştirmeye bayılmamız. Bu karakterlerin çok da dikkat çekmeyen entelektüel zevkleri, onlarla hemen bir bağ kurmamızı sağlar. Herkes hayatında bir şeyler yaşamış, herkes bir şeyler hissetmiştir ve “hemen” herkes hayatının bir köşesinde kaybetmiştir. Hiçbirimiz Jude Law olmadığımıza göre (ki son duyumlarıma göre… Okumaya devam et 500 Days of Summer: Bağımlı Bağımsız