26 kasım cuma gecesi BaBa ZuLa, İKSV SALON’da bir sine-konser verdi. Biz de projeyi merak edip, bir “film müziği grubu” olarak doğmuş BaBa ZuLa ile konser öncesinde bir videoröportaj yaptık. Türkiye’de çekilen ilk yabancı film olduğu düşünülen 1920 Avusturya yapımı Enis Aldjelis’i müzikleriyle seslendiren gruba, projeyle ve film müzikleriyle ilgili sorular sorduk.
20’lerin İstanbul’u
BaBa ZuLa’nın cuma gecesi “seslendirdiği” film, 1920 yılında avusturya’lı Ernst Marischka’nın yazıp yönettiği ve türkiye’de çekilen ilk yabancı film olduğu düşünülen Enis Aldjelis (Doğu’nun Çiçeği) idi. Avusturya yapımı filmin tamamı İstanbul’da geçiyor ve türk oyunculara kadroda yer verilmemiş, hepsi avusturyalı. Film, o dönemin İstanbul’unu merak edenler için adeta bir tarihi gezinti niteliğinde.
Henüz BaBa ZuLa’nın “Zen” olduğu dönemde grup filmle, o zamanlar Boğaziçi üniversitesinde sinema kulübü başkanı olan arkadaşları Elif Kaynakçı sayesinde tanışıyor. Kaynakçı, Amsterdam’da bir şekilde Enis Aldjelis filmi ile buluşuyor. BaBa ZuLa’ya bu sessiz filme müzik yapmalarını öneriyor. Daha öncesinde de sessiz filmlere müzik yapan grup, bu teklifi memnuniyetle kabul ediyor ve hemen Avusturya Film Enstitüsü ile bağlantıya geçiliyor, gerekli izinler alınıyor ve proje böylece doğuyor. Ardından filmin, BaBa ZuLa’nın müzikleri eşliğindeki ilk gösterimi Amsterdam’da Paradiso’da, sonrasında da 47. Altın Portakal Film Festivali’nde yapılıyor.
Peki, bu filme müzik adapte ederken en çok nelerden etkilendiler? Filmde onlara asıl ilhamı İstanbul’un o yıllarına ait resimler vermiş. “Masal gibi bir şehirmiş” diyerek, 20’li yıllar İstanbul’una hayranlığını ifade eden Levent Akman, şehrin şimdi olmayan yemyeşil doğasından, insanların yaşayış şeklinden ve giysilerinden de etkilenerek notaları oluşturduğunu anlattı.
Kolejlerden doğan “İstanbul sanatı”
“İstanbul müziği” yaptıklarını birçok kez yinelemiş olan gruba biz de bundan yola çıkarak “İstanbul sineması” konusunda fikirlerini sorduk. Murat Ertel, İstanbul sinemasının aslında istanbul’da yaşayanlar tarafından yapıldığına dair bir gözlemini dile getirdi. Anadolu rock müziği örneği ile bunu pekiştirerek, bu müziğin aslında şehirli ve kolej çocuğu olan insanların anadolu’yu yorumlaması olduğunu anlattı. Genel olarak sanatta bir “İstanbul hegemonyası”nın hep varolduğunu da belirtirken, kendileri için asıl ilginç olanın bunun tam tersi durumlar olduğunu söyledi. İkili, buna örnek olarak da bir türlü çalışma fırsatı bulamadıkları, geçtiğimiz yıl yitirdiğimiz Ahmet Uluçay’ı anarak, kendisine köyden çıkan bir yönetmen olduğu için de değer verdiklerini ekledi. Bu anlamda Dondurmam Gaymak’ın da yerelliğini vurgulayarak, filmin kendileri için önemini anlattı.
Bir ukde: Ahmet Uluçay
Bunun dışında, müziklerini yaptıkları filmleri nasıl seçtiklerini ve müziğini yapmayı çok istedikleri bir film olup olmadığını da sorduğumuz ikili, öncelikli tercihlerinin başarı ve para olmadığını, kendi fikirlerine uyan, sanatsal başarısı olan ve doğru iletişimi sağlayacakları işlere olumlu baktıklarını belirtti. Müziklerini yapmak istedikleri filmler içinse, yine Ahmet Uluçay’ın “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak”ı ve 2007 yılında çekimlerine başladığı fakat vefatıyla yarım kalan filmi “Bozkırda Deniz Kabuğu”nu anmadan geçemediler. Grubun, Uluçay’la bir şekilde çalışamamış olmaları içlerinde ukde olmuş. (Söyleşinin bu noktasında bizim de içimizde bir düğüm oluverdi o an…)
Son olarak ileriki projelerini sorduğumuz BaBa ZuLa, birçok projelerinin olduğunu; fakat öncelikli olarak Enis Aldjelis’e önem verdiklerini, buna yoğunlaştıklarını ifade ediyor.
Levent Akman ve Murat Ertel’e teşekkür ediyoruz.
Fotoğraflar: Ali Güler
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.