Bakınız Yazarlarının Gözünden 2014 Sineması

Bakınız yazarları olarak arada bir kendimizi tutamayıp yayınlasak da listelere pek sıcak bakmıyoruz. Birbirinden farklı türlerde ve farklı dertleri olan filmleri ise en iyiler diye sıralamak da pek ilgimizi çekmiyor. Hayatımızı farklı alanlarda/mesleklerde yazıyla kazanan insanlar olarak listeler yerine düz yazıyı daha çok seviyoruz diyebiliriz. Bu yüzden 2014’ü geride bıraktığımız günlerde filmleri/gelişmeleri bize hissettirdiği duygulara göre sınıflandırdık.

Bizi heyecanlandıran filmler, merakla beklediğimiz yapımlar ve heyecanlandıracak gelişmeler?

Edip Can Rende: Saymakla bitmez heyecanlandıran filmler, demek isterdim. Tabii filmleri izlemeden önce neredeyse hepsi heyecanlandırmıştı, gelse de izlesek diyordum bütün filmlere. Ama gene her sene olduğu gibi izleyince sevemediğim bir sürü film çıktı. Sevdiklerim, heyecanlandıran filmlerse şunlar; bizden Kış Uykusu, Anderson’ın enfes filmi Grand Budapest Hotel, Two Days One Night, Enemy, Gone Girl, Jimmy’s Hall, The One I Love, Blind, Double, Starred Up, Captain America: The Winter Soldier, Equalizer.
Bu senenin başında Marion Cotillard’ın, Jessica Chastain’in ve Michael Fassbender’in çektiği/çekeceği filmlere heyecanlanmıştım. Nolan da yeni işiyle (Interstellar) heyecanlandırmıştı başlarda. Martin Scorsese’nin sonunda Silence’ı çekebilecek olması, Terry Gilliam’ın 10.kez Don Kişot’a sil baştan başlaması, Nuri Bilge’nin Altın Palmiyesi, Wong Kar Wai’nin yeni film haberi (Ferryman), muhteşem Amenabar’ın setlere dönüşü (Regression) gibi haberler epey heyecanlandırmıştı. Fragmanları ise izleyip unutuyorum. İzlerken heyecanlandığım fragmanlar oldu şüphesiz ama hangilerine heyecanlandım, artık hatırlamıyorum.
Gene bir yüz filmi merak ediyorum. Ama hepsini yazmayacağım. En çok merak ettiklerimi yazayım: Sundance’de gösterilecek Homesick’i tabu kırıcı bir tavrı olduğundan merak ediyorum. Sundance seçkisinden Fassbender’li Slow West, Kidman’lı Strangerland, 71, altyazısız/konuşmasız Tribe ve Strongest Man’i merak ediyorum. Scott’ın yeni uzay filmi Martian, Carey Mulligan’lı Suffragette ve Far From the Madding Crowd, Inarritu’nun filmi Revenant, Black Mass, By the Sea, Malick’in 2 filmi, Macbeth, Jane Got a Gun, McGregor’ın şeytan ve meleği canlandırdığı Last Day in the Desert, Kusturica’nin yeni filmi (On the Milky Road), Every Thing Will Be Fine, Avengers 2, umut vaat eden bilim-kurgu filmi Tomorrowland, Sorrentino’nun yeni filmi, Lobster… Heyecanla beklediğim filmlerden bazıları.

Ümit Açık: The Raid 2: Berendal yılın en büyük sürprizlerinden biri. Hiçbir beklenti olmadan gittiğim bu aksiyon filmi beni epey heyecana sürüklemişti. Gone Girl de başlı başına heyecan verici bir yönetmenlik gösterisiydi.

Ebru Çavdarlı: Del Toro’dan Pinocchio, Stephen Hawking biopici The Theory of Everything, Noah Baumbach’ın yeni filmi While We’re Young ve 2015’in ilk ayında gösterime girecek olan Birdman, bir de son defa Burton’ın Big Eyes şimdilik merakla beklediğim filmler arasında. Burton’a vereceğim son şans olacak heralde bu film.

Yıldıray Kibar: Inherent Vice

Ozancan Demirışık: Bu yıl izlemeden önce çok heyecanlandığım iki film The Double ve Whiplash’ti, ikisi de hakkını verdi; senenin en iyi filmlerinden. Çok bir beklentim olmadan gittiğim Gone Girl ve Interstellar da beni dozer gibi ezip geçti. “Kış Uykusu” nötr gidip çok etkilenerek çıktığım bir NBC filmi oldu. Önceki filmi “Bir Zamanlar Anadolu”dan beklentim nedense daha büyüktü; Kış Uykusu’nu yanlış kurgulanmış fragmanından olsa gerek. İkisi de farklı açıdan çok iyi filmler bence, NBC sinemasının zirveleri.
Cannes listesinden Force Majeure kesinlikle es geçilmemesi gereken şahane bir yapım. “Gone Girl”le paralel noktaları olduğunu söyleyebiliriz hatta.
Bağımsız kanattan bu yıl âşık olduğum filmse “Comet”. Çok kişi bayılmayacak ama benim tekrar tekrar izleyeceğim küçük bir pırlanta. Genellikle olumsuz yorumlar alan “Wish I Was Here”ı da çok sevdiğimi belirtmeden geçmeyeyim.
“Kış Uykusu”nun Altın Palmiye alması çok kaydadeğer bir başarıydı; Oscar adayı olma ihtimalinin sürüyor oluşu da ilaveten heyecan kaynağı.
Fragmanını bu sene izlediğimiz, filmin kendisine ise 2015’te kavuşacağımız “Mad Max: Fury Road”dan bahsetmek olmaz. Fragman hazırlama konusunda iyice özensizleşen Hollywood’da iyice parlayan, şahane bir fragman sundular. Filme olan beklenti düşükken fragman büyük bir heyecan dalgası yarattı.
Beni en çok heyecanlandıracak film ise Birdman, Birdman, BIRDMAN, BIRDMAN.

Cem Çelik: Kesinlikle The Raid 2: Berendal. Kalp atışlarıma engel olamamıştım izlerken. Aslında bu yıl beni heyecanlandıran film sayısı baya azdı geçen seneye nazaran. İlk başta tabii ki Interstellar vardı heyecanımı boşa çıkarmadı. Captain America: The Winter Soldier da beklemediğim kadar iyi çıkarak heyecanımı ikiye katlamıştı. X-Men: Days of Future Past yine beni heyecanlandıran ve tatmin eden bilim kurgu filmlerden oldu. Frank ve Grand Budapest Hotel ise bolca merak edip beklediğim ve beni fazlasıyla tatmin eden diğer filmler diyebilirim.
The Conjuring 2: The Enfield Poltergeist. Bunun haricinde 2015’de The Martian, Birdman, Inherent Vice ve tabii ki Mad Max: Fury Road sabırsızlıkla beklediğim diğer filmler.

Ömür Kuşluoğlu: En çok heyecanlandıran filmlerin başında elbette The Raid 2: Berandal geliyor. Sabahın köründe Cem, Ümit ve Haktan ile gittiğim basın gösteriminin tadı damağımda kaldı resmen. Büyük beklentilerle beklememe rağmen beklentimi katarak aşan Interstellar yine zirvede. X-Men: Days of Future Past yine üzmeyen filmler arasındaydı. Gone Girl’ü takip etmemiştim heyecanla ama sinemada hakkını çok iyi verdi. Wish I Was Here’ı bekledim de bekledim, çok güzel geldi.
Önümüzdeki sezon herkesin merak ettiği gibi Birdman ve Inherent Vice tepede. Mad Max: The Fury Road, Wachowski’lerden Jupiter Ascending, Neill Bloomkamp’dan Chappie, Tim Burton’dan Big Eyes şimdilik bekleme listesinde oturanlar.

Sinan Doğrul: Mad Max Fury Road’un fragmanı son yılların en etkileyici fragmanıydı. Fragman’ın kendisi başlı başına bir sanat eseri bence.

Gültekin Turgut: En çok heyecanlandıran olay elbette, Hobbit serisinin son filmini bütün yıl beklemekti. En çok şaşırtan, beklentimi aşan, Edge of Tomorrow oldu. Gelecek yıl eski dostların son durumlarını merakla bekliyorum: Star Wars, Terminatör, Mad Max, Jurassic Park gibi… Bir de benim için çok özel olan Zemeckis’in son filmi The Walk var beklenenler listemde… Jupiter Ascending’i merak etmediğimi de söyleyemem.

Haktan Kaan İçel: Bu yıl X-Men: Days of Future Past’ı ses sistemi kötü ve salonu eski, aynı zamanda boş bir salonda izledim. Suadiye Movieplex… Ama bana pek bir büyülü geldi bu olay. Küçüklüğümde yakaladığım sinemanın büyüsünü bir kez daha keşfetmiş oldum. Yılın beni en çok tatmin eden filmlerini saymam gerekirse: The Double, Enemy, Intersteller, Nightcrawler, Kış Uykusu, Whiplash, Raid 2 sayılabilir. Force Mejure, Sils Maria, Who am I gibi örnekler ve ilk anda insanın aklına gelmeyen birkaç sürprizle yılı bitirdik.

Bizleri sinemada en çok korkutan filmler, sinema adına korkutan gelişmeler?

Edip Can Rende: Sinema adına artık korkulur mu, tartışılır. Zira ülkemizde sansür normalleşti, kapısı sokağa açılan sinemaların sayısı çok azaldı, festivallerdeki sansüre doğru dürüst tepki gösterilmez oldu, her zamanki gibi çoğu film, sinemalarda gösterilmiyor, sinema dergileri kapanıyor… Yani sinema adına geçmişte korkulan her şey sinemanın başına geldi ve bu gelişmeler normalleşti. Hollywood’taysa yetişkinlerden çok ergenlerin hedeflenmesi ve bir çok türün ergenlere yönelik şekilde işlenmesi korkutucu. Sırf bu yüzden DC’den çıkacak süper kahraman filmlerini merak etmiyorum. Keza gişe sinemasına dair merakım da azalıyor her sene. Bağımsız sinemada da işler iyi değil. Hep aynı öyküler, aynı karakterler. Bağımsız sinemanın durumu da üzücü.

Cem Çelik: Bu sene korku filmlerinde vasat bir dönem geçirdik. Çok kötü örnekler her sene olduğu gibi bu sene de bolca vardı. Aklımda kalan ve hoşuma giden filmleri yazacak olursam;
V/H/S: Viral (Sanırım bu seriyi beğenen ender kişilerdenim), As Above So Below, Deliver Us from Evil diyebilirim.
The Conjuring 2: The Enfield Poltergeist. Yönetmen Wan
bir daha korku filmi çekmeyeceğim dese de serinin ikincisini çekeceği için pek bir mutluyum. Bunun haricinde geçmiş senelerde beğendiğim korku-gerilim filmlerinin senaryolarını yazan Grégory Levasseur The Pyramid adında bir korku filmi çekmiş. Daha öncesinde yaptığı işlere bakılacak olursak beni biraz heyecanlandırmadı değil bu film.

Sinan Doğrul: The Babadook seyrettiklerim arasında en özgün olanıydı. İşin içine hem bir aile dramı hem de insomnia karmaşası yerleştirilmekle seyircinin kafasını karıştırmıştı. Bir yandan da seyirci için filmin içindeki korkuyu daha anlaşılır ve ve paylaşılır hale getirmişti.

Gültekin Turgut: Bu yıl çok sevmeme rağmen korku filmi yeterince izleyemedim. İzlediklerimden As Above So Below’u ayrı bir yere koyuyorum. Ama bir The Conjuring değil. Şehir efsanesi haline dönüşen The Babadook’u sevmedim. Kafası karışık bir film olmuş, korku filminden çok nevrozlu kadın psikolojisi filmi gibiydi… Oyunculuklar iyiydi. Reji de güzeldi ama dediğim gibi söylemek istediği konusunda kafası net değildi filmin.

Ebru Çavdarlı: Senenin en çok konuşulan filmi The Babadook hariç tüm vasat filmleri izledim heralde. İçlerinden kayda değer bir korku filmi maalesef yine çıkmadı. Türler arasında en zayıflayan halka olması korkutuyor ama. Tek gerçek bu.

Haktan Kaan İçel: Bu yıl cidden korku filmeri bakımından kısır bir yıldı. Düşünün yılın en iyi korku filmi diye lanse edilen Babadook, birkaç Freudyen okuması yüzünden yılın filmi seçildi. Çünkü alternatif seçim yapılacak bir film yoktu. Purge 2, Purge’den daha iyi oldu gerçeği var mesela. Onun dışında bu yılın korku filmini seçemedim ama gelecek yıl Can Evrenol’un Baskın’ı epey ses getirebilir piyasaya. Bu yıl daha çok ülkemizdeki bazı gelişmelerle korktuk sanırım.

Bu yıl sizi en çok üzen filmler, hayal kırıklığı yaşadığınız yapımlar, sinema adına üzücü gelişmeler?

Edip Can Rende: Hayal kırıklıkları kadar çok ki… Aronofsky’nin iki arada bir derede yalpalayan Noah’ı, Godzilla (hoş, beklentim yüksek değildi zaten), güzel ilerleyen yönetmenlik kariyerine çok kötü bir film dahil eden George Clooney ve filmi Monuments Men, iyi işlense şahane olabilecekken vasat kalmış Young Ones, Canet’nin bol yıldızlı vasat işi Blood Ties, Özpetek’in düşüşünü devam ettiren Allacciate le cinture, Fury (ki bunda da beklentim yüksek değildi ama gene de üzdü) ve pek tabii Nolan’ın Interstellar’ı. Godzilla, Monuments Men, Blood Ties’ın vs kötü olması o kadar üzücü değildi. Ama Aronofsky ile Nolan yeni işlerinin vasatlığıyla epey üzdüler doğrusu.
Philip Seymour Hoffman’ın ve Robin Williams’ın ölümleri, Miyazaki’nin stüdyosunun kapanması ve yönetmenin bir daha animasyon film yönetmeyecek olması, Ken Loach’un da emeklilik açıklaması (tabii sonra emekli olmayacağını söyleyerek sevindirdi) üzücü gelişmelerden bazıları…

Ümit Açık: Nightcrawler filmini film zevkine güvendiğim birçok kişinin fazlasıyla beğenmesi beni üzdü. Bu filmin peşini bırakmayacağım.

Ebru Çavdarlı: Beni bu sene üzen hiç film olmadı heralde. Sebebi de zaten hiç birinden bir beklentimin olmaması olabilir.

Ömür Kuşluoğlu: Godzilla, Noah, Transcendence en büyük hayal kırıklığına uğratanlar A-List filmlerdendi. Fury’nin pek bir numarası yoktu fakat daha fazlasını bekledim nedense. Bunun dışında, Dracula, Automata, Lucy, Robocop falan hiç bahsetmiyorum, zaten beklentimiz yoktu ama beklenti olmamasına rağmen kötülerdi. The Giver, Maze Runner, Winters’ Tale gibi uyarlamaları hiç hesaba katmıyorum, yanındaki çereze yazık oldu.

Ozancan Demirışık: Bence senenin en kötü filmlerinden biri olan “The Babadook”un hem buralarda hem de yurt dışında deliler gibi övülüp bir sürü ödül alması, en tuhaf ve can sıkıcı gelişme oldu benim için. Onun dışında yine !f’te izleyip keşke izlemeseydim dediğim “The Night Moves”, bir önceki filmini epey beğendiğim Kelly Reichardt’tan gelen büyük bir hayal kırıklığı teşkil etti. Son olarak da, ilk filmini fena bulmadığım Marc Webb’in Spiderman serisinin ikincisi “The Amazing Spiderman 2” gülünç derecede kötü yazılıp çekilmiş bir devam filmiydi; hele Raimi’nin 2. Spiderman filmiyle karşılaştırmaya bile değmez.

Cem Çelik: I, Frankenstein, Transcendence, Winter’s Tale, Robocop, Noah ve Godzilla bu senenin en kötüleri. Fury de büyük hayal kırıklığı yarattı bende.
Philip Seymour Hoffman’ın ve Robin Williams’ın ölüm haberleri bu senenin en kötü haberleri oldu.

Gültekin Turgut: Winter’s Tale beni tüm kötü eleştirilere rağmen, ki katılmıyorum bu eleştirilere, en çok hüzne boğan film oldu. Kötülüğü ile beni üzenlerin başında Transcendence ve Noah geliyor. Her ölüm erken ölüm olduğu için hepsi hayatımızın bir parçası olmuş bir yüzü veya sesi alıp götürdü bizden… Yaşadıkça eksilmeye devam edeceğiz…

Haktan Kaan İçel: Ölüm haberleri her daim insanı üzüyor. Bilhassa hep umut aşılayan filmleriyle Robin Williams’ın intiharı, Philip Seymour Hoffmann’ın o muhteşem oyunculuğundan bizi ayırması ve birkaç ismin daha ölümü üzdü. Buna ek olarak bu yıl ki Interview hadisesi beni üzmekten çok tiksindirdi açıkçası. Yani reklam kokan hareketler ve gereksiz destek olayları bence kapistalist sistemin duygu sömürüsüydü. Altın Portakal’daki sansür olayları bu yılın en saçma şeylerinden biriydi mesela. Film olarak hayal kırıklıkları fazlaca vardı. Özellikle Trancendence, Godizlla, Kim Ki Duk one to One,… Ek olarak Kuzu filminin kendini yılın en iyi filmi ilan etmesi de bu yılın büyük şişirmecelerindendi. Bu arada Hobbit’i de eklemeyi unutmak istemedim. Her ne kadar bu seriye tapanlar kızacaktır ama Hobbit serisi son bölüm dahil fiyaskoydu benim için. Yani savaş sahneleri bile History Channel canlandırmaları tadı verdi. Lord of the Rings yanında bu seriyi düşünmek dahi istemiyorum.

Bu yıl en çok hangi filmlere güldük, hangi gelişmelere sevindik?

Edip Can Rende: Ne Cem Yılmaz, ne de bir başkası… En çok güldüren film, Grand Budapest Hotel oldu. Enfes bir mizahı var filmin. Anderson’ın önceki filmlerindeki mizah da çok hoştu ama hiçbir filminde bu denli güldüğümü ve eğlendiğimi hatırlamıyorum. Öte yandan Cem’in Pek Yakındası da ara ara iyi güldürdü. Kış Uykusu’nun bazı bölümlerinin de eğlenceli olduğunu belirtmeliyim. Frank’i de unutmayayım. Interstellar ise vasatlığıyla güldürdü (millet ağlarken içten içe gülmek de fenaymış).

Ümit Açık: Komedi filmi tutkunu olarak bu yıl aradığımı bulamasam da, The Grand Budapest Hotel’e epey güldüğümü hatırlıyorum. The Lego Movie filmi de yer yer epey absürd noktalara gidip savunmasız yakalamıştı.

Ozancan Demirışık: Sulu komediler arasından”22 Jump Street” ve “Neighbors”a güldüm; türün hakkını veren çıtır çerez filmler.
Bağımsız kanadından “Wish I Was Here” ve “Obvious Child” çok eğlenceliydi. Yerli filmlerden ise “Karışık Kaset” ve “İtirazım Var”da pek çok sahnede gülmüşlüğüm var. Tabii Pek Yakında da pek eğlenceliydi ama saf komedi olarak bakmıyorum o filme.

Ömür Kuşluoğlu: Wish I Was Here bayağı güzeldi dolu dolu güldürenler arasında. Bunun dışında Nebraska’yı çok beğendim bu bağlamda, izledikten sonra güzel izler bırakanlar arasındaydı.

Ebru Çavdarlı: The Grand Budapest Hotel heralde senenin en eğlenceli filmi oldu benim için. Zach Braff’ın Wish I Was Here filmini de bu listeye gönül rahatlığı ile ekleyebiliyorum. Yılın hüzünlendiren filmleri listesine de çok rahat ekleyebilirim onu. Her açıdan dolu dolu bir seyir olmuştu.

Gültekin Turgut: Blended’ı beni 80’ler komedilerine götürdüğü için, Sandler handikapına, rağmen sevdim. Neighbors eğlenceliydi. Penguins Of Madagascar animasyon olarak, bir çok yapımdan daha komikti.

Haktan Kaan İçel: “22 Jump Street” sonundaki gelecek 30 yılın filmlerinin fragmanı en komik anlardan biriydi. Filmi saymıyorum dikkat! İtirazım Var yılın yerli komedi filmiydi bence. Grand Budapest Hotel’i iyi sürprizlerden biriydi. Bu yıl ama en çok eğlendiğim şeylerden biri dizilerden geldi. Adı Fargo’ydu. Kara mizahın dozunu çok iyi ayarlayarak beni mest etti.

Hangi filmler genel kültürümüzü arttırdı, hangi belgeselleri beğendik?

Gültekin Turgut: Bu yıl, geçen yılın Gravity etkileyiciliğine, Interstellar’ın tartışmalara açık felsefesi ve görselliği eklendi. İnsanın evrendeki varlığı, elbette eğer gökyüzüne bakabilecek vaktiniz varsa, önemli bir soru/n; her ne kadar kendi dünyamıza bakacak kadar bile vakti olmayan milyarlarca insanla dolu olsa da belgeseller bizi yukarıya doğru bakmaya zorluyorlar. İyi de yapıyorlar. Benim için en etkileyici belgesel elbette Bakınız için de yazdığım Is The Man Who Is Tall Happy? oldu. Gondry’nin ilgi çekici belgeseli şu an yaşayan en zeki adamlardan biri olan Chomsky ile evrendeki yerimizi konuşmalarını perdeye yansıtıyordu. Film festivali sayesinde izleyebildiğimiz bu belgesel bu yılın en iyi işiydi. Elbette tüm belgeseller gibi az kişiye ulaştı. Belgesel izletilerek cezalandırılan bir ülkenin insanı olarak bize ulaşan ürün sayısı elbette az sayıda oluyor. Ülkemiz üretimi ise daha çok dramatik bir kurguya dayalı, belgeseller belediyelerin sosyal faaliyet alanı sayılıyor. Dizi olarak da Cosmos’un 20. yılında Carl Sagan’ın bıraktığı yerden yola devam eden; Cosmos: A Space Time Odyssey geliyor aklıma. Neil deGrasse Tyson’ın harikulade anlatımıyla bu belgesel küçük dünyamıza galaksilerin aydınlığını yansıtmayı başarıyor. Bir de izlediğim enteresan bir belgesel var:”Unhung Hero”. Patrick Moote’nin çalışması erkek bedeni üzerinden yürüyen bir endüstriyi deşifre ederken, kadın bedeni ile ilgili kanıksanan endüstrileşmeye kendi “küçük” sorunu üstünden erkek dünyasından bir yaklaşım getiriyor. Belgesellerin yarattığı biz evrendeki küçük bir noktayız algısına sinema kocaman bir dünyada yaşadığımız, her an bir şeylerin değişebileceğine dair bir derinlik katarak o küçük noktayı boyutlandırabilmemizi sağlıyor. Her filmle insan olmanın farkındalığına (farklı renklerde, farklı sesler çıkaran, farklı şeylere inanan ama) bizim gibi gülen ağlayan insanları görmemizi sağlıyor en çok… bir orman gibi kalabalık bir ağaç gibi yalnız ademoğlunun hikayesi…

Hangi filmler soundtrackleriyle kulağımıza da hitap etti, deyim yerindeyse kulaklarımızla da seyrettik?

Edip Can Rende: Hans Zimmer’ın Interstellar OST’si, Alexandre Desplat’ın Grand Budapest Hotel müzikleri, müziklerin önplanda olduğu Begin Again’in müziklerini epey sevdim. Noah’ın müzikleri de iyiydi ama Clint Mansell daha iyilerini yapabilmişti (Fountain mesela). İzleyip de aklımda yer eden sadece bu müzikler var.

Ömür Kuşluoğlu: Begin Again tam bir dinle-izle tarzı olmuş. Müzikleri ile oldukça pozitif bir seyir haline gelmiş. Guardians of the Galaxy eskileri önümüze koyarak esti geçti. Nolan’ın Hans Zimmer’a hiç detay vermeden, bilinen müzik aletleri ve esintileri terketmesini öğütleyerek sipariş ettiği Interstellar OST’sini de pas geçmemek lazım.

Ozancan Demirışık: Bu sene sırtını müziğe dayamış bir sürü film gördük ama benim için en etkileyici üç tanesi Whiplash, Begin Again ve God Help the Girl oldu. Begin Again zaten yeterince konuşuldu, Whiplash’i festivalde yakalayamayanlar ocak ayında izleme şansı bulacak. Çeşitli ödüller kazBu üçü arasında çoğu kimsenin haberdar bile olmadığı God Help the Girl’ü tavsiye ederim o sebepten; Belle and Sebastian grubunun vokalisti Stuart Murdoch’ın çektiği bu müzikal gençlik filmi gayet kendine özgü ve dokunaklı, tabii ki soundtrack’i de şahane.

Sinan Doğrul: Aklımda en çok kalan müzik sanırım İntersellar’ın müziği olmuştur.

Gültekin Turgut: Guardians of the Galaxy konuya ayrıksı dursa da 60’larla 70’lerde dolaşan müzik tercihleri ile de başarılıydı

2015 için sinemayla ilgili planlarımız?

Edip Can Rende: Fassbinder, Lynch, Kaurismaki, Godard ve daha birçok yönetmenin filmografilerini tamamlama gibi bir planım var. Gerçi hep böyle bir planım var ama hep bir yerde aksıyor bu durum, araya hep başka filmler giriyor. Fakat bu kez kararlıyım. Bir de bir kez izlediğim filmlere dönüp 2.kez izleme bir planım var. Askerde olacağımdan 2014’te ve 2015’in ilk yarısında gösterime girip kaçırdığım filmleri de aradan çıkaracağım. Festival planım ise yok gibi görünüyor.

Gültekin Turgut: Bütün filmleri iyi-kötü demeden izlemek bir sinemaseverin en büyük hayalidir. Bunun mümkün olmadığını bilen biri olarak, seveceğim filmlere daha çok, sevmeyeceğim filmlere ise daha az “maruz” kalmayı umuyorum. Sene sonunda izlediklerim listesinde iyi film sayısı kötü film sayısından fazla olsun tek dileğim bu.

Haktan Kaan İçel: Yıl sonunda bir Warcraft filmi gelir mi bilmiyorum ama umut kesilmedi açıkçası… Bunun dışında lezzetli film temennileri var benden. Mad Max ile yeniden kavuşmanın heyecanı var mesela.

Yayım tarihi
seçki olarak sınıflandırılmış ile etiketlenmiş

Yorum Gönderin