Bipolar: Çağcıl Bozukluk

Bipolar bozukluk veya iki uçlu duygudurum bozukluğu, eskiden manik depresyon, manik atak veya manik depresif bozukluk olarak bilinen hastalıktır. Bipolar bozukluk, kişinin depresyon ve/veya mani, hipomani, ve/veya karışık durumlar geçirdiği duygudurum bozuklukları sınıfını tanımlayan tanısal kategoridir. Kişinin, depresif eğilimlerin yoğun yaşandığı dönemlerle, taşkınlık, coşkunluk olarak tanımlanabilecek mani dönemleri yaşadığı, bu bağlamda Bipolar Bozukluk ya da Manik Atak olarak tanımlanan bir rahatsızlıktır. DSM-IV adlı tanı ve istatistik kriteri ile teşhis konur. Bu hastalığın genelde yirmili yaşlarda ortaya çıktığı çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir.(Vikipedi)
2
Senaryosunu da yazdığı ikinci uzun metrajı Bipolar’da yönetmen Jean Veber, dikkate değer bir iş çıkarmış. Düşük bütçeli(indie) Bipolar, her ne kadar iddiasız gibi görünse de ‘’ummadığın taş baş yarar’’ dedirtecek türden bir eser. Adı üstünde olduğu gibi filmin derdi bipolar bozukluk. Günümüzde her elli kişiden birinde görülen bu rahatsızlık ve doğurabileceği sonuçlar filmde yalınlıkla, teatral sahnelerle ve biraz da entrika katılarak yansıtılmış.

Kardeşiyle beraber yaşayan yirmili yaşlarındaki Harry Poole, bipolar bozukluktan muzdariptir. İnternetteki araştırmalarının sonucunda bipolar bozukluğu alternatif yöntemle tedavi edebileceğini söyleyen Dr.Lanyon’un kliniğine yatar. Doktorun alternatif yöntemi, kendi geliştirdiği ilacın kullanımı eşliğinde hastayı günboyu kamerayla gözlemlemektir. Tedavi esnasında daha iyi hissetmeye başlayan Harry, kendisine Edward Grey adını koyduğu ikinci bir kişilik edinmiştir. Dr.Jekyll ve Mr.Hyde benzeri kişilik bölünmesinin zirvesine ulaşan Harry’nin, Edward ile mücadelesi olayların başlangıçı olacaktır.

Yönetmen, düşük bütçesini filmin her yerinde avantaja çevirmesini bilmiş. Her şeyi asgari düzeyde tutarak odak noktasına hep bipolar bozukluğu koyabilmiş. Örnek verecek olursak; filmin tamamının iç mekanlarda geçen sahnelerden oluşması, Harry’nin yaşadığı rahatsızlığın izole edici özelliğini anlatabilmek için iyi bir tercih olmuş. Aynı asgari düzey oyunculuklara da yansımış. Harry’yi canlandıran Andrew J.West’in (Teoman’a çok benziyor) dramatize etmeye kaçmayan daha çok teatral oyunculuğu, hastalığı kendisine özgünlükten kurtararak her modern insanın başına gelebilecek bir illeti imlemiş.
1
Harry’nin kilinikte kamerayla gözlem altında tutulduğunu söylemiştik. Tedavisi yarım kalınca Harry, evde, doktorunun klinikte yaptığı gibi kendisini sürekli kameraya almaya devam eder. Akla son zamanlardaki buluntu filmli filmleri getirse de Bipolar, o espriye hiç sırtını dayamadan el kamerasını amacına yönelik şekilde çok güzel kullanır. Amaçtan kastımız Harry’nin duygudurum bozukluğu ve neticesinde meydana gelen kişilik bölünmesini izleyiciye doğrudan gözlemlenebilir kılmak için yönetmenin kendi öznel kamerası yerine mesafeli sabit kamerayı tercih etmesidir.

Son olarak da şunu söylemeliyim ki Harry’nin annesinin o daha küçük yaştayken intiharı, babasının onlara pislikmiş gibi davranması sıkça dile getirilir; ancak bipolar bozukluğun nedenleri lokalize edilip travmalara bağlanmaz. Sonuçta dediğimiz gibi bu, günümüzde her insanı ara sıra yoklayan çağcıl bir rahatsızlıktır.

Yorum Gönderin