Bornova Bornova: Biz De Anlayalım Artık

Bornova Bornova, Altın Portakal’daki ödülleriyle öne çıktı. Oysa filmin yarışmak için yapılmadığı ortada. Mahallenin, kentlerin insanlarını anlatıyor. Umutsuzluğun öyküsü Bornova Bornova. Hayal kuramayan insanların, gerçek değilmiş gibi, gerçek öyküleri…

Filmleri ödülleriyle anmak, o ödüllere de bir takım anlamlar yüklemiş olmayı beraberinde getiriyor. İnsanlar üzerinde farklı beklentiler oluşturabiliyor. Oysa bir sanat eserinin esas işlevi, başka sanat eserleriyle yarışmak değil. Bornova Bornova, bu yıl Altın Portakal’da ödüllere doymadı. Tebrik edelim tabii ama İnan Temelkuran’ın çok önemli bir filme imza attığını, bu ödüllerden bağımsız konuşmak, anlatmak ve anlamak gerekir.

Bornova Bornova’nın tanıtım metinlerinde, filmin hayallerimizin iyice küçüldüğü, ruh sağlığımızı bozmadan yaşamanın zorlaştığı bir dönemde geçtiği yazıyor. Bu aralar yani. Türkiye’de sanatın en büyük problemlerinden biri sokaktan, insanlardan kolayca söz etmemesi. Özellikle de “küçük insanların” öykülerinden…

Bir işsiz, bir “düz lise” öğrencisi, bir torbacı, bir seks fantezisi yazarı ve bir mahalle… Bornova Bornova bir üçüncü sayfa öyküsü. Eskiden, bundan çok zaman önce değil, gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine işaret edilir ve buralarda olup bitenlerin gözardı edildiği söylenirdi. Son birkaç yıldır üçüncü sayfa haberleri, gazete manşetlerine yerleşti. Kimi yerleşti, kimi kenarda durmaya devam ediyor.

Hayalleri elinden alınmış, hayal kurması imkânsızlaşmış insanların artık iyice polisiye roman hâlini almış hayatlarının üzerine bir toplum inşası nasıl gerçekleşir, kestirmek çok güç.

Bornova Bornova, izlendikten sonra “ödülleri toplar” dedirtecek bir film değil aslında. Güçlü replikleri yok, oyuncular büyük tiradlar atmıyor. Sinema salonundan çıktığınızda “vay anasını ne hayatlar var” diye derin düşüncelere dalmıyorsunuz. Her şey o kadar olağan görünüyor ki. Henüz ergenliğini yaşayan lise öğrencilerinin umutsuzlukları ve bu karamsar hayattan çıkmak için bulunan, yine umutsuz, yine karanlık tercihleri gözlerimizin önünde…

Sadece onlar değil. Tek yeteneği futbol oynamak olan, başka bir donanımı olmayan bir gencin futbol oynayamayacak şekilde sakatlanması, benim gibi futbol sayfalarını sıkça karıştıran insanlar için, hiç parlamamış bir yıldızın çoktan sönmüş olması anlamına geliyor. Eğer böyle bir şeyden haberdar olursam tabii. Fakat o sakatlanan kişi için artık rayına girmesi mümkün olmayan, umutsuz bir hayat başlıyor.

Yoksullaşan, sınıfsal farkların iyice açıldığı bir toplumda, üçüncü sayfa haberleri manşetlere koşturacak muhakkak. Onların yaşadığı aşklar da onların çalıştığı işler de, konuştukları konular da temelinde bir hınç bulunduracak. Toplumsal hayat insanları besleyemediği sürece, toplumsal hayatın gerektirdiği “birlikte yaşama” anlayışı, ilkel toplumlar zamanındaki gibi “öldür ve yaşa” anlayışına dönüşecektir.

Televizyon kanalları başka şeyler anlatır belki. Büyük büyük binaların, kocaman, gerçekdışı ve şaşalı odalarında çeteler kurulur, darbe planları yapılır. Başbakanlar, bakanlar ya da sekiz şirkete danışmanlık yapan köşe yazarları “makroekonomik gelişmelerin önümüzdeki yıllarda vatandaşlara yansıyacağından” söz ederler. Bizim anlayacağımız işler değil bunlar.

Bornova Bornova bize anlayacağımız işleri anlatıyor. Eğitim sistemimizin ne hâlde olduğunu, sporun ne hâlde olduğunu, insanların geçimlerini nasıl sağladığını, son derece soğukkanlı bir sinematografiyle, hiç ödül bekler gibi değil, “anlayın artık” der gibi anlatıyor.

İnan Temelkuran meseleyi çok iyi anlamış. Mahallenin, insanların, ailelerin nasıl deforme olduğunu, biz de anlayalım diye, filmin her karesini ince ince örerek anlatmış. Biz de anlayalım artık.

4 yorum

Yorum Gönderin