Des Hommes et des Dieux: Tanrı Nerede?

1995’de yönetmenliğini ve başrolünü üstlendiği filmi, “Don’t Forget You’re Going to Die” ile Cannes’de Jüri özel ödülü alan Xavier Beauvois, 2010 yılında yine aynı festivalde “İnsanlar ve Tanrılar” ile Ekümenlik Ödülü’nün yanısıra Tim Burton’un başkanlığındaki jüri tarafından Grand Prix ile onurlandırıldı.

Bu çarpıcı filmin hikayesi, 1996’da Kuzey Afrika’da dağların zirvesine kurulmuş bir manastırın çevresinde geçiyor. Burada yaşayan sekiz Fransız Trappist* rahip, idabetlerinin yanı sıra civardaki müslüman köy sakinlerine ilaç ve tedavi yardımı işini de üstlenmiş durumda. Bölgenin halkıyla huzur içinde yaşayıp giderlerken Cezayir’deki tansiyon yükseliyor ve radikal İslamcılar şiddetin düzeyini iyice arttırıyor. Bir gece, silahlı militanlar tarafından manastırları basılınca, can güvenlikleri tehlikeye giren rahipler gitmekle kalmak arasında anlaşmazlıklar yaşamaya başlıyor. Konu, tek bir mum ışığının aydınlattığı masada zaman içinde oylanarak çözülüyor.

Film, hikayesini 1996 yılında Cezayir’de gerçekleşmiş gerçek bir olaydan alıyor. Yapımcı Etienne Comar bu acı olayı, 10. yıldönümünde film projesi olarak gündeme taşımış. Söylediğine göre rahiplerin arkalarında bıraktıkları notlardan kaçırılışlarına kadar olan süreçte, neden hala Cezayir’de kalmayı istedikleri konusunun irdelenmesi gerektiğine inanmış.

Comar, senaryo taslağını 2008’de filmin yönetmeni Beauvois’a götürmüş. Aynı manastırda görevli iki keşiş ve Franco-Amerikan bir manastır danışmanı ile çalışmışlar. Senaryo, hayatını kaybeden rahiplerin ailelerine gönderilmiş ve hepsinden olumlu yanıt alınmış.

Oyuncular, rollerine adapte olmaları için bir ay profesyonel yardım almışlar ve her bir oyuncu -katolik olmayanlar dahil- bir haftasını Tamié Abbey’de geçirmiş. Gerçek bir rahip gibi yaşayıp ilahi okumasını öğrenmişler.

Filmin geçtiği yer ise Fas’ın Tioumliline bölgesindeki 40 senedir hiç kullanılmayan Benedictine manastırı. Yapım ekibi, mekanın Fas’a ait bir bölge olduğu algısını yenmek için neredeyse yepyeni bir köy kurmuş; ortam, kıyafetlerden tutun bölge bitkilerine kadar Cezayir’e ve orjinal manastıra benzetilmek için uğraşılmış.

Hayatta kalan rahiplerin Fransa’ya geri dönmeyip, Fas’ta başka bir manastırda, bölge halkına yardım etmeyi sürdürdüklerini belirtelim. İnanç ve fanatizmi merkeze alan film için bir olayı saptırmadan anlatıyor diyebiliriz ve hatta yönetmen, bazı bölümlerde ülkesi adına özeleştiri yapmaktan da çekinmiyor. Amerika’da Ground Zero islami kültür merkezi tartışmaları manipüle edile dursun, fransız yönetmenin çıkıp böyle sıra dışı bir konuya el atması güzel. İnançlarını “karşı tarafa etki etmek” için kullanmayan din adamlarının tercih ettikleri hayat biçimlerinin son anları ilgiye değer.

*Trappist: Çok sıkı koşulları olan ve konuşmayı da yasaklayan Katolik mezhebine bağlı rahip.

Yorum Gönderin