Amerikan bağımsız sineması zaman zaman pek duyulmamış bilimkurgu-fantezi örnekleriyle, festivaller sayesinde izleyicilerle buluşma imkanı buluyor ve yeni keşifler için sinema salonlarındaki yerlerini alıyorlar. Bu seneki İstanbul Film Festivali’nde Mayınlı Bölge’de gösterilen H., tam da böyle bir film. Düşük bütçesiyle doğaüstü olayları yansıtmaya çalışırken, daha çok insan odaklı bir hikâyeyi gözler önüne sunuyor.
H., adından da anlaşılacağı üzere bir ismin kısaltması… Bu kısaltma filmin içinde anlatılan iki farklı ailenin içindeki Helen adlı kadınları temsil ediyor. Birbirinden bağımsız olan bu iki ailenin hikâyesi iç içe gibi durmasına rağmen birbirlerinden farklı noktalarda konumlanıyorlar. Paralel bir kurguyla iki hikâyenin dönüşümlü olarak ilerlemesini izliyoruz. İlk hikâyeoyuncak bir bebekle gerçekmiş gibi konuşan yaşlı bir kadın ve kocasının yaşantısına odaklanırken, diğer hikâye modern sanatla uğraşan bir çiftin arasındaki tekinsiz gerginliği konu alıyor. Tabii dünyaya düşen meteorlarla film farklı yönlere saparak kendi içinde kıyamet filmine evrilmeye çalışıyor.
Film bütçesi el verdiğince meteorun çarpmasıyla oluşan tuhaf olayları anlatmak için televizyondaki haberleri kullanıyor. Hatta televizyon, radyo gibi elektronik eşyalar üzerinden manyetik alan teorisinden faydalanarak insanlar üzerindeki etkilerine odaklanırken, kendince oyunbaz bir tavır içerisine girerek objelerin şeffaflaşmasıyla ortaya çıkan beyin zorlayıcı açıklanamaz mizansenler yaratmayı tercih ediyor.
Yoruma açık sahnelerin fazlalığını düşündüğümüzde, filmin başında kullanılan Homeros’un bir sözünden yola çıkılarak yıkımın şekil değiştirerek her yönden ortaya çıkabileceği anlatılmaya çalışılmış. Hatta bu anlatıyı desteklemek amacıyla filme de adını veren Truvalı Helen heykelinin devasa başı hikâyeleri birbirine bağlamak için kullanılmış.
Benzetmemiz gerekirse H.’yi Lars von Trier’in Melancholia’sı ile televizyonlarda seyirciyi ikiye bölen Leftovers dizisinin bir harmanı olarak yorumlayabiliriz. Melancholia’da olduğu gibi uzaydaki gezegenler arası değişimler dünyadaki insan ruhunu etkilerken, bu değişimleri bulutlara yükleyerek farklılığı hissettirme ihtiyacı duyuyor. Leftovers’daki ‘sebepler önemli değil, ben olayın sonrasıyla ilgileniyorum’ tavrı bu filmin içinde de mevcut denilebilir. Hatta meteor sonrası insan kayıplarını da göz önüne aldığımızda, bir nevi kardeş nitelikte yapımlar olduğunu söyleyebiliriz.
Sonuç olarak H., karakterlerine yüklediği anlamlarla, kendince ailelere bir kader biçerken, bu durumu yargılamamızı istemiyor. Film kendi içinde kendini modern bir sanat eseri gibi gördüğünden, izleyicinin onu yargılamasını değil, anlamlar çıkarmasını istiyor. Bu tutum da izleyiciye doğal olarak pek samimi gelmiyor. Dolayısıyla da etkileşim kurmakta zorlanmasına neden oluyor. H., iyi bir fikirle ortaya çıkıp, intihar etmeyi seçen filmlerden biri denilebilir. İlginç deneyimler yaşamak isteyenler ve bahsi geçen filmlerin gösterişsiz bir akrabasını görmek isteyenler için bir alternatif olarak değerlendirilebilir.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.