Limitless, seyirciye “işte bu iyi bir film” dedirterek başlıyor. Daha sonra işini kısa yoldan, kolaycılığa yeltenerek halletmeye çalışıyor. Ardından “kafayı o kadar yormaya da gerek yok” türünden bir tutumla alelade bir film olma yoluna doğru eviriliyor.
Editörüne teslim etmek durumunda olduğu romanı bitirememiş ve sevgilisinden yakın zamanda sıkı bir tekme yemiş, dibe doğru ilerleyen yazar kahramanımız umutsuzca kötü giden yaşamı için bir çıkış ararken bir torbacı arkadaşından alıp içtiği mavi hap bir anda her şeyi değiştirir. Ve fakat bu küçük mavi hap tek başına pek bir şeye yaramaz, bağımlılık yapar, içildiğinde beyniniz tam kapasite çalışır ama o da bir yere kadardır. Hap da hayat gibi gelip geçicidir ve o da hayat gibi hep biraz daha fazlasını ister. “Daha” kelimelerin en aç gözlüsüdür. Dahası film ilerledikçe “daha”nın peşinde olan tek kişinin kahramanın kendisi olmadığı da anlaşılır. İşin içinde “büyük” şirketler ve bu büyük şirketlerin başında Robert De Niro gibi uzun zamandır “adam” gibi filmlerde “adam” gibi roller bulamayan aktörler vardır. Bu “uzun” yazının başında da söylediğim gibi film mevzusu için fazla kafa yormaya gerek duymaz. Sonuçta iddialı olan pek çok şey gibi onun da ilgisizlikten muzdarip olma ihtimali vardır. Onun bu iddiası yüzünden film güme gidebilir. Bu sebepten en iyisi, filmi ağır mevzulara girmeden, suya sabuna dokunmadan, hayatı kendine fazla dert edinmeden filmin gerçek üstü yanını yani hapın kerametini bolca köpürterek seyircinin önüne sunmaktır. Öyle de yapar…
Gişe tamamsa gerisi olmasa da olur. Maksat filmin “hap”ı yutmamasıysa film hapı yutmamıştır. Limitless gişede yaklaşık yüz kırk altı milyon dolarlık hâsılat yapar. Filmin yirmi yedi milyon dolarlık bütçesi düşünüldüğünde bu hâsılat yapımcılar için düğündür, bayramdır. Üstüne üstlük IMDb’deki 7,3lük puanı da “kalitesini” onaylamaktadır. Daha ne olsun? Bundan iyisi Hollywood’da Avatar’dır.
Sonuçta ortaya lafı ağzında geveleyip duran, söyleyeceklerini aklında bir türlü toparlayamayan, bunda hapın büyük etkisi olduğunu düşünüyorum, meselesini olabildiğince kişiselleştiren, göndermelerden kaçınan ve kimseyi bağlamayan bir film çıkar. Hayatı hayat yapan şeyin onun noksanları, yetersizlikleri ve belki de çaresizlikleri olduğunu söylemeye çalışmayan film tüm hatalarıyla hayata fena halde benzer ama hiçbir zaman hayat kadar “sahici” olamaz. Limitless olsa olsa seyirciyi uyutmak için Hollywood tarafından uydurulmuş bir masal olur.
Velhasıl-ı kelam kafamda filmi bir dolu şeye benzetebilecek olan ben, onu tadı yiyenlerin damağında kalabilecekken lezzeti üzerine dökülen sosun içinde kaybolmuş bir yemeğe benzetiyor, herkese iyi seyirler diliyorum.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.