“Gerek başkaları üzerinde şiddet uygulama tutkusu olarak, gerekse başkalarının uygulayacağı şiddetin kurbanı olmaktan alınacak marazi haz olarak; günümüz insanının çoğunun şiddete duyduğu yakınlıkta bu insanca olmayan hayat karşısındaki horlanmışlık duygusunun etkisi olduğunu biliyoruz. Komşumuzu “çatlatmak için” değiştirmek istediğimizin evimizin, semtimizin uğruna fazla mesailere kalmamızın, en yakınımızdaki arkadaşlarımızın bile kuyusunu kazıp bir derece yukarı terfi edebilmek için yaşadığımız ikiyüzlülüklerin ise; bizim kendimizin oluşturduğumuz bir hayat sanmamızda, buna inanmamızda çok büyük bir etkisi olduğunu biliyoruz.
Uygarlaşma dediğimiz çok zor işi başarmak için onbinlerce yıl uğraş vermiş insanın bu sorununun da üstesinden geleceğine inanıyorum. Tolstoy, insanın bu sorununu çözümlemesine katkıda bulunmak için Anna Karanina’yı yazmış. Kaiser geziye çıkmadan önce “bütün kuş beyinli uyruklarını yıkanmış, paklanmış bir vaziyette” görsün diye nazırları, gözcüleri, teşrifatçıları Almanya’nın dört bir yanına haber saldıklarında, Kaiser’in buyruklarına göre düzenlenmiş uydurma bir hayatı yaşamaktansa, kendi oyunlarını oynamak isteyen çocuklar direnir, yıkanmak istemezlermiş.
Tolstoy’un roman yazması, içindeki bu “yıkanmak istemeyen çocuğu” canlı tutabilmesindendir.
Bizimse, kitapların, dostlarımızın, balıkta tanıştığımız oyun oynamasını unutmamış ahbaplarımızın yanı sıra, her iyi film oynadığında, onu izleyebileceğimiz sinemalarımız var.
HAYDİ SİNEMALARA GİDELİM, BRECHT’IN ONLAR İÇİN ŞİİR YAZDIĞI YIKANMAK İSTEMEYEN ÇOCUKLAR OLALIM,
İÇİMİZDE BİR ŞEYLERİ CANLI TUTALIM…”
Ünsal Oskay / Beyaz Perde, Sayı 5, Mart 1990
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.