Ingmar Bergman’ın Evreni

Konuk Yazar: Ünzile Kuru

Bir yönetmeni içerik yönünden iyi yapan filmin içinde yaşaması mıdır yoksa ayrı bir gerçekliğin kontrolünü elinde barındırması mıdır? Filmin içinde yaşaması onu ancak filmin parçası yapar, önemli olansa irade ve kontroldür. Farkındalığı yaşayıp bunu kontrol edebilecek bilgi ve yeteneğe sahip olmaktır.

Ingmar-Bergman

Bergman diyor ki: “Korkunç ya da iç karartıcı bir şey yazarken, kendim bunalıma girip korkuya kapılmıyorum”. O bunu küçük yaştan beri papaz olan babası tarafından dinsel yönden doldurularak ve mutlu bir çocukluk geçirdiğini söylemesine rağmen; aslında hayran olduğu fakat ruhsal açıdan dalgalı bir karaktere sahip annesi tarafından yetiştirilmesine ve erken yaşlarından beri büyük bir yeteneğe ve bu yeteneğini olabilecek en kararlı şekillerde ekrana aktarabilmesine rağmen söylüyor.

Bergman aktif olduğu dönemde birbiri ardına filmler yaptı. Hatta çok fazla film yaptığını söyleyerek eleştirenler de oldu. Filmlerin birçoğu ağır işleyen bir yapıya sahiptir. Sadelik yönetmenin vazgeçilmezidir. Ama onun filmierini başyapıt kılan yalnız sade bir yapıya sahip olmaları değil, aktarmak istediğini sinemanın bütün öğelerini birleştirerek ekrana yansıtmasıdır. Diyalogları dinlerseniz ve ekrana her gelen sahneyi biraz tanımlayarak izlemeye çalışırsanız, farkedersiniz ki bir süre sonra sanki kitap okuyormuşsunuz gibi hissedersiniz ve film birden görsel şölene dönüşür. Bergman’ın nasıl ince ve zarif bir şekilde işin özünü yansıttığını gördüğünüzde “abartılı” bulunan o film sayısı da size yetmeyecektir.

Onun bu başarılı anlatımındaki en önemli faktörlerden biri belki de tiyatroya olan ilgisi. Tiyatro kariyerinde de sinemada olduğu gibi başlarda beğenilmeme durumu hatta yuhalanma durumu yaşamış birisi ama ardından hakettiği değeri görüyor; tıpkı sinemada olduğu gibi. Ama onun filmlerini tiyatro anlayışından ayıran bazı etkenler var ve bu da yönetmenin kontrolünü ve gerçekten ince elediğini gösteriyor. Örneğin Bergman filmlerinde sinematografi açısından yoğunlukla yakın çekimler görürsünüz; her yerde insan yüzleri vardır. Bu durumda tiyatroda olduğu gibi doğaçlama yapmadan önce oyuncunun bir kere daha düşünmesine neden olur. Zaten yönetmen bu konuda oyuncuya pek seçme şansı bırakmıyor çünkü yazar anlatmaya çalıştığı şeye ayna tutmak istediğini söylüyor ve bu durumda her mimiğin önceden hesaplanması gerekiyor. Bu gibi durumlarda oyuncuya büyük görev düşüyor tabi ki.

Bergman ve oyuncular dedikten sonra Liv Ullmann’ın efsanevi oyunculuğunu takdir etmek gerekiyor. Bergman’ın her zaman söylediği annesinden gelen kadınlara ve kadın zihnine duyduğu büyük ilgiyi filmlerindeki kadın karakterlerden çok iyi okuyabiliriz ve Liv Ullmann, Bergman filmlerinin bir çoğunda bunun en başarılı temsilcilerinden biri.

LIV ULLMANN RETROSPECTIVE

Filmlerinde insan ruhunun en önemli sorunlarıyla, hayalgücünü, tecrübesini birleştiriyor Bergman. Psikolojik problemler, sadakat kavramı, sanatçı ve problemleri, ihanet vb. birçok ögeyi barındırıyor. Bunları Bergman’ın bölümlere ayrılmış dönemlerinde daha açıkça görebiliyoruz. Bergman sinemasını genellikle temaya göre dönemlere ayırıyorlar ama bu ayrımlar daha çok yaşla ilgili bir gereklilik bence. Daha olgunlaştıkça daha derin sorunları ve soruları sorguluyor. Bergman insanın doğayla, birbirleriyle olan ilişkilerini olabilecek en özgün yollardan biriyle ve tamamen kendi filtresinden geçirerek yansıttı aynasıyla. Onu eşsiz kılan ayrıntılara bakış açısı ve bunları bir bütün olarak görebilmesidir. Bütün filmlerinin özellikle kronolojik olarak izlenmesi gerektiğini düşünüyorum ve özellikle bir nebze olsun daha gerekli olduğunu düşündüğüm birkaç filmini listeme gereği duyuyorum.

1955-Bir Yaz Gecesi Gülümsemeleri (Sommarnattens leende)
1957-Yedinci Mühür (Det sjunde inseglet)
1957-Yaban Çilekleri (Smultronstället)
1963- Sessizlik (Tystnaden)
1966- Persona
1968- Utanç (Skammen)
1972- Çığlık ve Fısıltılar (Viskningar och rop)
1978- Sonbahar Sonatı (Höstsonaten)
1982- Fanny ve Alexander (Fanny och Alexander)

Yorum Gönderin