Her tür filmi izlerken aklımızda farklı sorular belirir. Bunlardan bir tanesi iyi bir kitaptan, kötü bir film çıkar mı? Ya da izlediğimiz bir filmin fragmanı aslında tüm filmin neredeyse kendisi olur mu? Bu sorulara açıkça ve net bir şekilde cevap verebilen bir filmimiz var. Adı da Karışık Kaset…
Uygar Şirin’in romanı Karışık Kaset kısa bir sürede sevilen bir romana dönüştü ve sevenlerinin kalplerini kazandı. Tabii popülerliğin neticesinde de kitabın filme dönüşmesi kaçınılmaz bir hale geldi. Kitap kaset dönemlerinden usb dönemlerine kadar uzanan bir kadın erkek ilişkisinin zaman katmanlı kavuşamama hikayesi olarak adlandırılabilir. Ancak filmin izlenmesinden kısa bir süre sonra film çeşitli eleştirmenler tarafından minimum üç yıldız verilerek kusurları az olan bir film olarak lanse edildi. Peki o zaman sormak lazım. Bu kadar kusursuz bir filmin beş üzerinden puanlamalarında neden üç verilir ki? Bu tutum biraz da sinema yazarı olan Uygar Şirin ve Bir Film ile çalışmalarda bulunan Tunç Şahin’in ne kadar çok arkadaşının olduğunun bir kanıtı gibi oldu. Bu gözlerden kaçmayan iltimasların açıkçası eleştirilere doğru orantılı olarak geçtiğini düşünmüyorum.
O halde filmin artılarına ve eksilerine göz atalım. Öncelikle artılarıyla başlayalım. Film dönemin ruhunu ayrıntılarıyla yaşatmaya çalışmış. Bu uğurdaki çalışmalar yer yer çok başarılı olmuş gibi gözüküyor. Ne de olsa 2000’ler ve 2010’lu zamanlarda geçen dönem için çok aşırı titiz çalışmalara gerek kalmamış. Buna göre filmin yüzde yirmisini kapsayan sanat yönetimi yerinde olmuş. Bunun dışında diğer bir artısı Bülent Emin Yarar olsa gerek. Her filminde sağlam performanslar çıkartan aktör bu filmde de takdirleri toplamayı bilmiş. Başrollerden Özge Özpirinççi ve çocukluğunu oynayan Aslıhan Kapanşahin filmin için sırıtmadan oyunculuklarıyla beklenen etkiyi yaratarak filmin içinde ne çok parlayarak, ne de sönük kalarak ortalama bir oyunculukla belirli bir istikrarı yakalamayı başarmışlar. Filmin giriş jeneriğindeki kameranın odanın içinde dolaşma sekansı da iyi işlerden denilebilir. Tabii rahatsız eden ani Jimmy Jib hareketlerini dikkate almazsak diyelim. Bu olumlu yanlarına bir de nostaljik bir burukluk ve insanların içinde yaratılan duyguları da eklersek, bu yönleriyle film artıda gözüküyor. Zaten kitabın iyi olması da bu durumu destekler nitelikte diyebiliriz.
Şimdi gelelim fasülyenin faydalarına… Olumlu yanlarda bahsettiğimiz ve filmin en yüceltilmesi gerek noktası olan Bülent Emin Yarar’ın yeterince full performans ile kullanılamaması diyebiliriz. Bu karakterden daha fazla malzeme çıkartılabilirdi. Çünkü aktörün filme dahil olduğu sahneler adeta filmin uçuşa geçmesine neden oluyordu. Oyuncunun performansı sınırlandırılarak hata yapılmış. Tabii bu bir tercih meselesi olabilir. Karakterin ölümünden sonra başroldeki Ulaş’ın babasını en çok hatırladığı haliyle zihninde tutarak aynı kıyafet ile hatırlaması filmin içindeki güzel ayrıntılardan olarak not edilebilir. Ancak ne başroldeki Sarp Apak, ne de onun çocukluğunu oynayan Ulaşçan Kutlu filmin ruhuna dahil olamamışlar. İnanılmaz derece ruhsuz oyunculukları, havalanamayan bir zeplinin üzerindeki fazlalık gibi duran kum torbalarına benzemelerine neden olmuş. Filmin havalanması gereken sahnelerde görsel düzene dahi zar zor ayak uyduran bu oyunculuklar, yapay ve karakterlerinin içine dahil olamamaları yüzünden filme zarar vermişler.
Zaten Sarp Apak ve Özge Özpirinççi’nin uyumsuz bir çift profili çizdiği gerçeği de var. Bu kimyayı bozan ayrıntılar yüzünden filme yabancılaşmamak elde değil.
Filmin başlıklığında da dikkati çektiğim en büyük sıkıntısı bolca vizyon öncesinde dönen fragmanlarında zaten filmin bize izletilmiş olması gerçeği olarak söylenebilir. Çünkü uzun versiyonunu izlediğimiz filmde fragman öte, kaçırılmaması gereken bir sahne bulunmamakte demek yeterli olur gibi gözüküyor. Birkaç sahneyi saymazsak film fragmandan farklı değil ve hatta fragmanda kullanılan müziklerin hepsi de aynı düzen doğrultusunda filmde kullanılmış. Bu durum filmin müzik kullanımının da sıkıntılı olduğunu gösteriyor. Yerli, yersiz her yere ana karakterin müzik yazarı olmasından kaynaklı olarak gelişigüzel yerleştirilen müzikler maalesef filmin kimyasının da aksamasına neden oluyor. Şimdi diyecekseniz kullanılan müzikler yerlerine cuk gibi oturuyor gibi geldi bize. Kusura bakmayın ama o tip bir düşünceniz varsa videoklip izleyin. Aynı etkiyi orada da bulursunuz. Derdimiz bir hikaye anlatmaksa kullanılan müziğin filme hizmet etmesi gerekir. Yoksa filmin müziğinin ya da kullanılan şarkıların harika olması bir şeyleri değiştirmez.
Sonuç olarak fragmanına bulaşmadıysanız, romantik filmleri sevip, nostalji yaşamaya yatkınsanız filmi sevmeniz olasıdır. Ancak daha fazlasını isteyip gerçek bir başyapıt izlemek istiyorsanız, ya da unutulmaz romantik dakikalar yaşamak istiyorsanız bu film size göre değil. Tunç Şahin’in kısa filmlerini düşündüğümüzde bu filmdeki performansına göre daha yetenekli bir yönetmen olduğunu söylemek daha doğru olabilir. Biraz potansiyelini kullanamamış gibi sanki. Kısmet diğer filmlerine artık. Karışık Kaset vasat bir film olmaktan öteye gidemiyor. Tabiri caizse tam bir ara film… Zamanla film unutulacaktır, yeni bir kişi yıllar sonra keşfedene kadar.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.