1962 yılında gösterime giren, orijinal adıyla “Két Félidö A Pokolban”, Türkçe adıyla “Cehennemde İki Devre” olan bu film bizleri pek çok film gibi 2.Dünya Savaşı’nın devam etmekte olduğu o dönemlere götürüyor.
Yahudi olan ve olmayan Macarların Almanların esareti altında yaşadıkları (daha doğrusu yaşamaya/ölmemeye çalıştıkları) bir toplama kampında açılıyor filmimiz. Birkaç dakika sonra Almanların acımasız yüzüne odaklanan bu film, kamerasını Macarlardan ayırmayıp onların birbirleriyle ilişkilerine odaklanıyor. Almanların işkencelerine ve kamptakilerin tanık olduğu ölümlere değinilen otuz dakikadan sonra ise esas meseleye geçiliyor: “Hitler’in doğum günü yaklaşıyor, Hitler’in onuruna bir maç düzenleyeceğiz. Dio, sen bir takım oluşturacaksın ve Almanlarla maça çıkacaksın”. Emir böyle. Lakin filmin merkezine yerleştirilen Dio için futbol basit bir oyun değildir. Adeta tutkudur. Saygı gösterilmesi gerekli bir oyundur. Futbol denince şakaya mahal vermeyen Dio, tahmin edileceği üzere takımını oluştururken futbola dair tutkusunu ve saygısını bir köşeye atamadığından takıma almadığı yaşlı/hasta arkadaşlarıyla arası bozulur. Öyle ki Dio hemen “yalaka, piç!” hakaretlerine maruz kalır. Çünkü maça hazırlanılırken takımdakiler bolca yemek yiyecekler. O yüzden herkes takıma girmek istemektedir. Dio’ya dönersek… Dio belirttiğimiz gibi futbol mefhumuna arkadaşlarının hayatından daha fazla değer veren bir futbolcudur. Futbolu kutsallaştıran Dio takımına sadece iyi oynayabilecek, güçlü kişileri alır.
Macar sinemasının en önemli yönetmenlerinden sayılan Zoltán Fábri’nin yönettiği “Cehennemde İki Devre” başkarakteri Dio üzerinden futbolun kutsallığını sorgulasa da aslında futboldan çok, toplama kampında yaşamaya çalışan insanların birbirleriyle ilişkilerine, Nazizmin bu bireylerde yarattığı tahribata ve özellikle futbolu kutsallaştıran Dio’nun değişimine odaklanan bir film. Lakin tahribat, savaş vs deyince aklınıza dramatik bir film gelmesin. “Cehennemde İki Devre” duygusal tonları da içinde barındırsa da aslında eğlenceli bir film. Kampta yaşayan bu insanların birbirleriyle ilişkilerinden mizahi anlar da çıkıyor. Yönetmen Fábri duygusallık, mizah ve gerilimin dengesini sağlayabilmiş.
Ben gene etkileyici bir karakter olan Dio’ya dönmek istiyorum. Başlarda (yukarıda belirttiğim gibi) arkadaşının ölüp ölmemesini futbol kadar önemsemeyen, takımı hazırlayıp kamptaki arkadaşlarından antrenman yapmak amacıyla ayrılırken arkadaşlarının “Soytarılar sizi!” demesine aldırmayan, maçı soytarılık olarak görmeyen Dio filmin ikinci bölümünde değişir ve bir komutana “Soytarılık yapmayacağız!” der. Dio’nun futbol konusundaki değişiminin de hakkı verilir film boyunca.
Gelelim maça. Bir tarafta esir edilmiş, aşağılanmış Macarlar; öte tarafta esir edenlerin, aşağılayanların çocukları Almanlar… Maçın bazı bölümlerinde Nazilerin yaptıkları hilelere ve Fair-Play’e sığmayan hareketlere (yapılan penaltının verilmemesini istemek, çelme takıp düşürülen Macarlının sırtını tekmelemek vs.) yer verilir. Macarlar gerçekten de cehennemdedirler. Almanları yenseler bir dert, yenmeseler başka bir dert. Yönetmen son otuz dakikaya sığdırdığı doksan dakikalık maçta izleyeni heyecanlandırmayı ve eğlendirmeyi başarıyor. Fabri kamerasını futbol maçında kameranın kullanıldığı şekilde kullanıyor. Böylelikle kurgusal bir maç havasını da yıkıp gerçeğe yaklaşabilmiş Fabri. Maç soluksuz izleniyor.
Tabii Amerikan yapımı “Victory”den de söz etmemek olmaz. ’81 yılında John Huston’ın çektiği “Victory”, Slyvester Stallone, Michael Caine, Pelé ve Max von Sydow’u başrole yerleştirir. “Victory” için “Cehennemde İki Devre”nin aynısı demek mümkün. Her açıdan “Cehennemde İki Devre”nin izinden gidilir, ama bu filmin çarpıcılığına ve etkileyiciliğine yıldız oyuncularına ve usta yönetmenine rağmen ulaşılamaz. Gene de futbolla ilgili filmler düşününce akla gelmemesi ve izlenirken zevk alınmaması pek mümkün değildir.
Özetle “Cehennemde İki Devre” şimdiye dek çekilmiş en iyi futbol filmlerinden olduğu gibi en iyi 2.Dünya Savaşı filmlerindendir de. Eğlenceli, duygusal, sinir bozucu, gerilimli, heyecanlandırıcı, komik ve finaliyle çarpıcı bir film. Kaçırmamak gerek.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.