Michael Gondry ve Jim Carrey ortaklığında bir dizi çekileceği açıklandığında herkes ortaya kalburüstü bir yapım çıkacağını az çok tahmin ediyordu. Kidding, tüm bu yüksek beklentileri aşacağını ilk iki bölümüyle kanıtladı. Carrey ve Gondry çok güçlü bir oyuncu kadrosuyla birlikte seyirciye sağ gösterip sol vuran ve yumruğu tam yerine oturtup nefes almayı da zorlaştıran bir komediye imza atmışlar.
Yaşadığımız gezegende sadece gösteri dünyası değil, paranın ve kazancın olduğu her alan sizi aslında olmadığınız gibi davranmaya, hissetmeye ve yaşamaya zorluyor. Maskeli balo zaman zaman canımıza tak etse de, gemileri yakamıyoruz, geri dönüşü olmayan yolculuklara çıkamıyoruz. Hayat önümüze üstünde “Bozarsan sadece sen değil, herkes zarar görür” etiketleri yazan dengeler çıkarıyor. Kendi istediğimiz gibi değil, toplumun, çevremizin, sosyal veya ekonomik ilişki kurduğumuz insanların istediği gibi yaşıyoruz.
Bu tuhaf sosyal ilişki ağında çocuğunun ölümünün acısını bile dilediği gibi yaşayamayan bir çocuk programı sunucusu olarak karşımıza çıkıyor Jim Carrey ve karakteri Jeff/Mr.Pickles… Babasının yönettiği, kızkardeşinin kuklalardan sorumlu olduğu bir TV programında, çocuğunu yeni kaybetmiş bir baba olarak “Show Must Go On!” şiarına uygun bir şekilde çalışmayı sürdürüyor. Ancak eskiden mutlu bir aile babasıyken şimdi hissettiği hüzün ve acıyı her bakışında, her hareketinde görebildiğimiz bir karakter haline gelmiş. Amerikalıların bu tip durumlardaki psikolojik klişesi “Kabullenmenin 5 Seviyesini” birbirine karıştırmış, kimi zaman inkar, kimi zaman öfke, kimi zaman da kabullenmeyi yaşaşan, duygularının içine sıkışmış kalmış bir enkaz durumunda…
Jeff karakteri bu özellikleriyle Jim Carrey’nin geçmişte yine olağanüstü bir şekilde canlandırdığı Truman’ı andırıyor. Sanki Truman, show’dan ayrıldıktan sonra çocuk programcısı olmuş ve kurduğu mutlu ailesi ve sevdiği işi, bir kazayla trajediye dönüşmüş gibi… İlk iki bölümde Jeff’in içindeki hüznü ve öfkeyi, Mr.Pickles aracılığıyla dünyaya anlatma çabalarına tanık oluyoruz. Bu çabası babası ve yapımcısı Sebastian (Frank Langella) tarafından engelleniyor. Acısıyla baş etmek için karısı Jill’e (Judy Greer) sarılmak istese de o da teselliyi başka bir adamın kollarında bulmuş durumda… Kaybettiği oğlu Phil’in ikiz kardeşi Will de (Cole Allen) babasını korkak ve kişiliksiz bir insan olarak görüyor. Will’in haklı olduğu yerler var, hayatını başkasının mutluluğuna adamış karakterimiz, kendi mutluluğu için yumruğunu masaya vuramıyor, elinde olmasına rağmen, başkalarını üzmemek için hayatının dizginlerini eline alamıyor. Gondry’nin ve çağdaşı bağımsız yönetmenlerin favori oyuncusu Catherine Keener’ın canlandırdığı kızkardeş Deirdre karakteri de Jeff’in hayatında birşeylerin ters gittiğini anlasa da kendi sorunları nedeniyle yol gösteremiyor.
İlk iki bölümde pek çok sarsıcı sahne ve diyalog bulunsa da ikinci bölümün açılışı Jeff’in hapis olduğu kozayı çok iyi anlatıyor. Arabasını çalan ve söken bir hırsız çetesi, aracın bagajında Uke-Larry’yi görünce sahibinin Mr.Pickles olduğunu anlıyor, çok üzülüyor ve yeniden monte edip aynı yere bırakıyor. Günümüzün hayatının karmaşık ilişkileri belki de iyi insanlara fazla geliyor, bazen iyi insan olmak çok işe yarasa da ne arabasının çalınmasının, ne de oğlunu kaybetmenin üzüntüsünü yaşamasına izin vermiyor. Üzerimize giydirilen elbiseler hep rengarenk olmak ve yüzümüze takılan maskelerdeki yüzler de başkalarını mutsuz etmemek için hep gülmek zorunda… Hemen hemen yapılan bütün yorumlar da Jim Carrey’nin de gerçek yaşamında yaşadığı trajedilerin acısını, komedyen kıyafetini üstünden çıkarıp yaşayamadığını hatırlatıyor. Dizi, bu yönüyle gerçek yaşamdan da kesitler taşıyor.
İkinci bölümün sonuna doğru kahramanımız aynı Truman gibi özgürlüğüne ve duygularını açıkça göstermeye doğru adımlar atmaya başlasa da “Patla artık Truman, acını, sevincini, oğlunu kaybetmenin hüznünü dilediğin gibi yaşa” diye bağırmak geliyor insanın içinden… Bakalım gelecek bölümlerde içinde hapis kaldığı iyilik kozasını yırtmayı başarabilecek mi?
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.