Kill Bill: Avantür Sinemanın Usta Stilisti

Kill Bill’i ilk kez izlediğim günleri hatırlamaya zorluyorum hafızamı… Zihnimde bıraktığı tortuları bulmak da anımsamak da oldukça güç… Sanırım Tarantino sinemasının alamet-i farikası öncelikle bu durum: dönüp baktığınızda çok sevdiğiniz, eğlendiğiniz, şaşırdığınız sahneler, müzikler aklınızdan hiç çıkmazken bütünüyle bir film hatırlayamıyorsunuz. Filmlerin her biri tıpkı Kill Bill’de olduğu gibi aşırı bir göndermeler yığınıdır. Onları çözümleyebilmek bile meşakkatli bir süreçe yol açacaktır.

İster adına istismar sineması deyin, ister B movie veya avantür sinema sonuç itibariyle kendine özgü bir yolda ilerleyen genellikle TV’ler sayesinde geniş kitlelere ulaşma şansı bulan filmlerin tekrar görünür kılınmasında Tarantino’nun işlerinin önemli bir katkısı olmuştur.1

Avantür sinemada kötüler filmin başında başarılı olmuş gözükse de kahraman uzunca bir süre kaybeden olarak yoluna devam etse de filmin sonunda intikamını almayı başarır. Bu yerli dizilerden, Hollywood sinemasının A sınıfı filmlerine dek genellikle uygulanan, seyircinin de hoşuna giden yoldur.

Yıllar önce babamla – ki kendisi iyi bir sinema izleyicisidir- filmler üzerine konuşurken söylediği bir cümleyi Tarantino hakkında ne zaman düşünsem hatırlarım. Neden yeni çıkan filmleri izlemek yerine westernleri, Steven Segal, Chuck Norris, Charles Bronson vb. filmlerini izlediğini sorduğumda; iyilerin kaybettiği ve net bir sonu olmayan filmlerden hoşlanmadığını söylemişti.

Tarantino’nun referans noktası olan izleyici beklentisi, babamın sözünü ettiği şeylerde gizli… Tarantino’nun yaşamından aktarılan; deliler gibi B movie filmler izlediği, sinemayı film izleyerek öğrendiği gibi onun etrafındaki mite dahil rivayetlerde onun aslında sinemadan beklediği, görmek istediği şeyleri peliküle aktardığını gösteriyor bize.

Bir filmde iyinin zaferini görmek istiyorsanız, Avrupa sinemasından umudu kesmelisiniz, Hollywood ise genellikle buna sadıktır. Avantür sinemanın ise aldatması mümkün değildir. Katolik nikahıyla bağlıdır avantürcüler bu kurala: ister tecavüz, ister piranha filmi çekiyor olsunlar kötüler er geç cezasını bulacaktır.2

İnsanlara eskiden idamlar seyrettirilirmiş, meydanlarda yapılır herkesin görmesi sağlanırmış. Bunun sosyal, siyasal diğer nedenleri yanında en önemli neden suçlunun adalet tarafından er geç cezalandırılacağı gerçeğinin halk tarafından anlaşılmasını sağlamaktır. Buna bir tip pekiştirme diyebiliriz. Avantür sinemada içimizdeki kısasa kısas duygusuna, intikamın soğuk yenen bir yemek olduğu mottosuna uygun davranır.

Kill Bill intikamın soğuk yenen bir yemek olduğuna dair bir yazıyla açılarak kısasa kısasın er geç burada 2 filmin sonunda ortaya çıkacağını izleyicisine garanti ediyor.

Avantür sinemadan aşina olduğumuz kurgu, çekim ölçekleri, hatalı plan seçimleri gibi herşeyi bolca kullanırken bunları iyi bir senaryo ve iyi oyuncular üzerine kurarak A sınıfı film sınıfına sokmayı başarıyor.

Tarantino herşeyden once vaat ettiği serüven duygusuyla sinemasının müdavimlerini mutlu etmeye devam ediyor. Çektiği her filmde nasıl bir film analisti olduğunu izleyicisine tekrar ve tekrar hatırlatıyor.

Kill Bill üzerine söylenecek çok şey var ama söylenmemiş çok az şey var… Bu nedenle klasik bir intikam öyküsünden, stilize dövüş sahnelerine, HongKong sinemasından avantürün her alanına müthiş bir sinema dersi denebilir.

3

Tarantino’da en çok sevdiğim yan bu, onu izlerken izlediğim her şeyi tekrar hatırlar gibi oluyorum. Bir nevi film hafızası işlevi görüyor filmleri… Kill Bill’I izlerken kendinizi 3 film birden gösteren bir sinema salonunda kendinden geçmiş bir halde ardı ardına ninja ve karate filmleri izleyen bir çocuk olarak tekrar bulabilirsiniz.

Ezopvari çıkarımlara boğmadan şunu söylemeliyim; fillerin hafızaları meşhurdur, Tarantino sinema dünyasının fili olarak filmlerini yapmaya devam ediyor.

Bu yazı için Kill Bill’i ikinci kez izledim. Aynı keyfi tekrar aldığımı söylemem lazım. Kill Bill, Pulp Fiction vb. film isimleri değişse de aynı soundu farklı sözlerle süsleyen bir şarkıcıyı dinler gibi Tarantinoyu dinlemeye ve izlemeye devam ediyoruz.

Avantür sinemaya kattığı stilize bakış açısı ile Tarantino tek başına açtığı yolda yürüyor. Tıpkı Gelin’in yolculuğu gibi…

Kill Bill’in içinde yer alan müziklerin hepsi ayrı bir yazı konusu olabilir ama bu yazıyı Meiko Kaji’nin Flower of Carnage adlı şarkısı eşliğinde okumanız Tarantino’nun avantür sinemanın yalnızlığında (Roberto Rodriguez’i unutmadım) yaptığı yolculuğunu anlamamıza yardımcı olacaktır.

Bu yazının iyi bir sonla bitmesi gerekir biliyorum avantür yazıya da bu yakışır. Babam artık Angelopoulos izliyor demek isterdim ama o hala John Ford’u, Natuk Baytan’ı izlemeyi tercih ediyor. Sinemayı sevme nedenimiz de tam da bu durum değil midir?

Yorum Gönderin