La Piel Que Habito: The Skin Pygmallion Lives In

Bakınız yazarlarından Cem Çelik ve Ebru Çavdarlı ile Pedro Almodóvar’ın yeni filmi The Skin I Live In (İçinde Yaşadığım Deri) filminin basın gösterimine iştirak ettik. Thierry Jonquet’in 2005 tarihli romanından uyarlanan filmde Antonio Banderas ve Elena Anaya başrol oynuyor.

Film için söylenmesi gerekenleri yazarımız Engin Eryiğit zaten fevkalade şekilde iletmiş. Ben sadece biraz spoiler vererek ufak bir noktaya değineceğim. Filmden çıkınca arkadaşlarıma sarfettiğim ilk kelime mitolojiden ve Bernard Shaw’dan bildiğimiz “Pgymalion” olmuştu. Film ve mit temel olarak benzer çizgilere sahip fakat böyle bir hikayenin, beyazperdede bu versiyonunu izlemek büyük ayrıcalık.

Pygmalion, Yunan mitolojisinde yaptığı heykele aşık olan bir heykeltraşın hikayesidir. Aphrodite o kadar etkilenir ki Pygmalion’un aşkından, heykele can verir ve çiftimiz mutlu mesut yaşarlar. Hatta canlanan heykelimizin adı bile Galatea’dır; yani filmde Dr. Ledgard’ın yarattığı deriye verdiği isim olan ‘Gal’dır. Vincent gibi kötü bir malzemeden kusursuz güzellikte Vera’yı elde eden ve ona aşık olan Dr. Ledgard, yarattığı dünyanın Pygmalion değil de, tam tersi olan Frankenstein olduğunun farkına haliyle varamıyor. Kötü başlayıp, masalsı ama kısa hayatını sürdüren fakat yine kötü biten bu hikayede, izleyicinin aklına Pygmalion ve Frankenstein sıkça geliyor. Almodóvar bize perdenin öteki yüzünü çok açık şekilde gösteriyor aslında.

Burada yine şükür ki filmin başında, artık arka mahallemizin çocuğu olarak gördüğümüz Pedro Almodóvar var. Yoksa bu kadar ilginç bir kurgunun başka ellerde ziyan olmasını izlemek gerçekten kötü olurdu. E, bu kadar edebi referanstan sonra böyle bir filmi kaçırmak üzüntü verici olabilir. Son pişmanlık fayda etmiyor haliyle, o zaman seansları şimdiden kontrol etmeye başlayın derim ben.

Yorum Gönderin