L’Amant Double: Ozon Usulü Doppelganger Filmi

Konuk yazarımız Furkan Erkan, Ozon’un yeni filmi L’Amant Double‘ı değerlendirdi. Yazı filmle ilgili sürpriz gelişmeleri ele verir.

2000’lerden bu yana Fransız sinemasının en üretken yönetmeni olan François Ozon, bu sene Cannes’da Altın Palmiye için yarışmış filmi L’amant Double’da depresyon tedavisi için gittiği psikiyatrına aşık olan Chloe’ye odaklanıyor. Joyce Carol Oates’in ‘Lives of the Twins’ romanından uyarladığı filmde, sevgilisinin kendisinden bir şeyler sakladığı kanısına varıp onun özünü araştırmasıyla başlayan, giderek arap saçına dönen ve gerilimli bir hal alan filmde, Ozon ‘doppelganger’ mevzusunu çetrefilli dramatik yapının destekleyici unsuru haline getiriyor. Daha karanlık daha tekinsiz sularda gezerken yer yer kaybolsa da cinselliğe dair nev-i şahsına münhasır bakışını Chloe’nin dünyasına yansıtmakta zorlanmıyor.

Her şey Chloe’nin depresyon tedavisi ve mide ağrıları için gittiği psikiyatrı Paul’a aşık olmasıyla başlıyor. Üstelik Chloe ile Paul arasındaki bu ilişki süreci başlamadan Paul’un seansları bitirmek istediğini görüyoruz. Olayların bundan sonrasının imkansız bir aşka evrileceğini, yüksek ihtimal Chloe’nin Paul’u bir takıntı haline getirebileceğini seziyoruz. Tıpkı The Sopranos dizisindeki mafya lideri Tony ve psikiyatrının arasındaki ilişki gibi. Hatta Chloe’nin, kendisini aldatıp aldatmadığından emin olmak için sevgilisi Paul’u her gün yakın takibe almasından sonra bu konuda yanılmadığımızdan iyice emin oluyoruz. Ta ki Paul’un tıpatıp aynısı ve aynı mesleği yapan Louis’in varlığının ayyuka çıktığı ana kadar!

‘Doppelganger’ yani çift gezen olarak tabir edilen bu kavram, Dostoyevski’nin ‘Öteki’ romanından bu yana sinemada da çoğu kez karşılığını buldu. Kieslowski, Hitchcock, Cronoenberg, Fassbinder gibi büyük yönetmenler bu konuda yetkin yapımlar ortaya koymuştu zamanında. Ozon da bu ustalardan ödünç aldığı referansları cinselliğe dair kendine has stiliyle harmanlayarak doppelganger meselesini hikayenin içerisinde bir yere kadar eğip bükmeyi başarıyor. Hatta bunu bir ikiz geriliminin (Look-alike thriller) içine yedirerek senaryoyu daha katmanlı hale getirebiliyor. Özellikle Chloe’nin elinde tabancayla Paul’u ve emsali Louis’i vurmaya çalıştığı sahne gerilim ve mizansen açısından 21.yüzyılın en ikonik sahneleri arasına girecek derecede ürpertici. Chloe’nin yüzünün parçalanmış aynalarda görünmesi, aynı zamanda kendisinin karmaşık kişilik bölünmesini de sinematografik anlamda somut hale getirerek hafızalara kazınıyor.

Bir başka açıdan da Ozon, cinselliğe dair toplumsal tabularla oynamaktan ve onları başka bir forma dönüştürmekten keyif alan bir yönetmen. Öyle ki bu doğrultuda filmlerindeki ana kadın karakterleri, ekseriyetle erotik tecrübelerle kendilerini keşfetme süreçlerini tamamlarlar. Bazen Ozon bunu bir dönüşüme evirir bazen de karakterlerinin ahlak sözcülüğünü yaparak onlara bir çizgi belirler. Ama nihayetinde bunları yaparken bir an olsun kadınları metalaştırmaktan, seks kavramını yoğun bir haz unsuruna dönüştürmekten imtina eder. L’amant Double’de  özellikle sırt sırta yapılan sevişme sahneleri (kamera kullanımı da önemli bu hususta), Chloe’yi canlandıran Marine Vacth’ı çekici hale getirmekten ziyade canlandırdığı karakterinin halet-i ruhiyesine ve cinsel yolculuğuna dair ipuçları barındırıyor.

Ancak finale gelinen noktada Chloe’nin zamanında diğer ikiz kardeşinin fetüsünü yıllardır vücudunda taşıması gerçeği ve sonrasında gelişenler sanki ‘kötü bir Alien parodisini izliyormuş’ hissiyatını kafamızdan atmamıza bir türlü engel olamıyor. Belli ki Ozon, yukarıda bahsettiğimiz ustalarına çok benzememek adına meseleyi psikolojik bir çıkış noktasından başlatıp biyolojik bir boyuttaki katharsiste sonlandırmaya karar vermiş ama bunu yaparken de biraz bocaladığını da söylemek lazım.

Yukarıda bahsi geçen ustaları bir tarafa bırakırsak L’amant Double, çağrıştırdığı yapımlar itibarıyla da ilk elden sayabileceğimiz Lars Von Trier’in ‘Nymphomaniac’ı kadar sembolist, Paul Verhoeven’ın ‘Elle’ı kadar provokatif ya da Gaspar Noe’nun ‘Love’ı kadar yaratıcı bir görselliğe ulaşamıyor. Yakalayamadığı gibi bilhassa Love’daki quir temasına farklı bir yorum getiren bazı sevişme sahnelerinden esinlendiğini de belli ediyor. Yine de Ozon’un rafine yönetimi, Mariene Vacht ve Jeremie Renier’in lezzetli performansları, başından sonuna merakla izleten kurgu, duygu yoğunluğunun ve cinselliğe bakışın aktarımında sinematografi ve sanat yönetimininin enstrüman işlevi gördüğü L’amant Double, son yılların en kayda değer arthouse gerilimleri arasına rahatlıkla giriyor. Öte yandan bildiği sularda yine twistlerle gezen özlediğimiz Ozon’u görmek açısından da izlenmeyi hak ediyor.

Furkan Erkan’ın özenle bir araya getirdiği film eleştirilerini takip etmek için:
Film Eleştirileri Twitter
Film Eleştirileri Site
Twitter Linki

1 yorum

Yorum Gönderin