Dışlanmış bir Erkek Amélie Versiyonu

Enfermes Dehors

Fransızcam pek yok ama “Enfermés dehors” (2006) adlı tatlı filmi Türkçe’ye nasıl bir isimle çevireceğimi düşünüp durdum. İngilizce’si “Locked Out” olarak belirlenmiş film Türkiye’de gösterime girmemiş ancak dvd satışlarında ve Cnbc-e kanalında kullanılan adı “Çılgın Polis” imiş. Ben bu tanımı sevmediğimden, “Kapı Dışarı” tabirini kullanmayı düşündüm. Çünkü filmdeki başrol dahil tüm karakterler kapı dışarı atılmış kişiler…

Arkadaşımız Roland evsiz bir erkek… Tiner ya da bali benzeri kokular çekiyor, kafayı buluyor ve sokakta yaşamasına karşın kendine mutlaka eğlenecek bir şeyler buluyor. Anlık tabi! Çektiği kokuyu ancak kusarak kendinden arındırabiliyor ve akabinde maddesel dünyaya geri dönüyor. Kendince bir arkadaş grubu var, onlar da evsiz ve geçmişten getirdikleri bir öyküleri var mutlaka her birinin. Kimisi meyve sebze çalıyor ve haksızlığa karşı çok öfkeli bir kadın, kimisi tekerlekli sandalyede yaşayan ve asla konuşmayan bir başkası… Ayrıca aşık olunan ve çocuğunu göremeyen kadın ise eski porno yıldızlarından. Son günlerdeki porno tartışmaları bağlamında, bunun –en azından bu filmde- kadının kendi tercihi olduğunu ama onun da dışlanan bir sınıfa ait olduğunu belirtelim.

Bir gün, yaşadığı köprü altında yine kendince eğlenirken, intihar etmeye hazırlanan bir polis görüyor köprünün tepesinde. Ancak bir şey yapamıyor, o yapmayın etmeyin diyene kadar polis memuru atlıyor ve suyun derinliklerinde can veriyor. Bizimki, hemen merakla köprünün üstüne çıkıyor ve adamın atladığı noktada üniformalarını bıraktığını fark ediyor. Üstünde de “Artık dayanamıyorum, beni affedin” yazan bir not buluyor. Ertesi gün gayet iyi niyetle polis merkezine giderek üniformayı teslim etmek istiyor, ancak yetkililer tarafından aşağılanarak ‘kapı dışarı’ ediliyor. O da madem öyle, işte böyle diyerek üniformayı üzerine geçirerek nimetlerinden yararlanmaya karar veriyor.

İlk önce karnını güzelce doyurmayı başarıyor üniforma sayesinde… Tam bu kadar yeter artık diye düşündüğü sırada, merkezde çocuğunu göremediğini söyleyen bir kadınla karşılaşıp aşık oluveriyor ve ona yardım eli uzatmaya karar veriyor. Bu şekilde başlayan olaylar silsilesi, adamımızın türlü atraksiyonları, ölüp ölüp dirilmeleri, birlikte yaşadığı arkadaşlarını da resmi kişilerin kılığına sokmaya çalışmasıyla boyut değiştiriyor ve kontrolden çıkıyor.

Yönetmenliğini ve senaristliğini Albert Dupontel’in yaptığı bu fantastik komedi filmin başrolünde de Dupontel’in kendisi büyük bir performans sergiliyor. Dupontel’i belki Gaspar Noe’nin “Dönüş Yok” (Irreversible, 2002) ve Jeunet’nin “A Very Long Engagement, 2004) filmlerinden oyuncu olarak hatırlayabilirsiniz. Yazan kişinin kendisinin oynamasının çok yerinde olduğu komedi filmler vardır. Bu film de o gruba giriyor, çünkü gerek doğaçlama yapabilme özgürlüğü açısından, gerekse konunun gidişatına kendisinin karar vermesi nedeniyle yönetmen/oyuncu ikilisi birlikte çok başarılı gerçekleşmiş oluyor.

Film, bana “Amélie”nin (Jeunet, 2001) erkek halini çağrıştırdı. Her ikisi de yalnız ve içindeki kocaman sevgiyi verecek birilerini arıyor. Tek farkları, Amélie’nin evinin, işinin olması ve kadın olması. İkisinin de fantastik bir kurguyla hayaller kurduğunu, olayların akışını değiştirmeye çalıştığını, tesadüflere inandığını ve insanlara yardım etmeye çalıştığını, hatta içlerinden birine aşık olduklarını söyleyebiliriz. Bu filmde de tüm bunlara ek olarak ayrıca toplumsal baskı ve üretim mekanizmalarına ve sınıfsal sisteme karşı da bir yergi olduğunu söyleyebiliriz. Evsiz kişilerden biri, filmin bir yerinde, yönetildikleri rejimin adının demokrasi olduğunu, ama sistemin insanlara yardım edeceği zaman, giydikleri kıyafetlere ve konuşma biçimlerine göre ayrım uyguladığını söylüyor. Güçlünün ve güçsüzün de polis gibi temel bir devlet ürününden korktuğunu da filmde görmek mümkün. Biraz dalga geçiyor, biraz eleştiriyor, yani eskilerin tabiriyle “güldürürken düşündürüyor” !

Sonunda tabi ki mutlu son oluyor, ama adamımız yaptıklarından dolayı sistem tarafından cezalandırılmayı istemiyor:) Evet, belki yalan söyledi, ait olmadığı bir sınıfın üyesi gibi davrandı, insanları kaçırdı ve tüm bunları resmi bir kimlik altında yaptı, ama hepsi insanlık içindi… Aşık olduğu kadınla konuşana kadar, kimsenin o güne dek onun için endişe etmediğini söylerkenki bakışları görmeye değer gerçekten. “Sen yeter ki benim için endişe et, ben çocuğunu bulacağım” derken ona ne olursa olsun yalan dolanla da olsa gerçekten inanıyoruz izleyici olarak. Küçük kızı Coquelicot’ya (gelincik demekmiş!) kavuşan sıra dışı ve sevgi dolu anne ve adamımız Roland’ın, gizlendikleri dünyaya topal ama mutlu olarak geri dönmesiyle film biter ve biz de erkek/kadın fark etmez, fantastik Amélie’lere daha çok ihtiyacımız var diyerek koltuğumuzdan kalkarız.

———-
Bakınız: Enfermés dehors Fragman

Yorum Gönderin