Martin Scorsese, usta yönetmenliğinin yanı sıra, sinema tarihini en iyi bilen isimlerden biri olmasıyla tanınır. Samuel Fuller, yönetmenin özel hayranlık beslediği yönetmenlerden biri…
“Rolling Stones’u sevmiyorsan rock’n’roll’u sevemezsin derler. Aynı şekilde Samuel Fuller’i sevmiyorsan, sinemayı sevmiyorsun demektir. Ya da en azından anlamıyorsundur. Tabi ki Sam’in filmleri ham, körelmiş veya ilkel gibi görünebilir. Ama bu çok basit bir açıklama olur. Filmleri onun heyecanını, gazetecilik eğitimini ve sonuca çabuk varma güdüsünü yansıtır. Filmleri, onu yöneten insanın mükemmel bir yansımasıdır. Her kelimeyi kalınlaştırır, italiğe çevirir ve bir de altını çizer. Kabalıktan değil, tutkudan yapar bunu… Kelimelerle pek işi olmayan bir isyandır Fuller filmleri. Forty Guns, Underworld U.S.A., Pickup on South Street, Park Row’u çeken adamın kelimelerle kaybedecek zamanı yoktur. Filmleri basit gibi görünse de altında çok sofistike bir alt metin yatar. Bir Fuller filmine herhangi bir tepki verdiğinizde, sinemasının özüne tepki verirsiniz. Fuller için hareket duygudur. Filmleri şiddetlidir, hayatı tutkuyla yaşadığınızda zaten yaşam da şiddetli bir şeydir.”
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.