Raging Bull, her açıdan bir başyapıt olarak sinema tarihindeki yerini aldığında çoğu insan ardındaki zorlu hikayeyi pek bilmiyordu. Uyuşturucu alışkanlığı zirve yapan Scorsese, kokain ve diğer uyuşturucuları fazla kaçırınca vücudu teslim bayrağını çekti.
Hastanedeki günlerinde onu devamlı ziyaret eden ve okuduğu kitaptan hayranlıkla bahsedip “Mutlaka çekmeliyiz” diyen dostu Robert De Niro hem kendini toparlamasını, hem de “Bir daha asla film çekmeyeceğim” diyen Scorsese’nin yeniden sinemaya dönmesini sağladı. Filmin önünde Scorsese’nin sağlık durumundan daha büyük bir engel de vardı. Yönetmenin spor ve boks konusunda hiçbirşey bilmemesi:
“İşin doğrusu spor dünyasında neler döndüğünü hiç bilmiyordum, hiç de merak etmemiştim. Benim hayatım sinemaydı ve herkes dev maçları izlerken ben sinemada film izliyor olurdum. Dönemin teknolojisiyle tek kamerayla çekilen maçların beni bir yönetmen olarak rahatsız ettiğini hatırlıyorum sadece… Robert, Alice Doesn’t Live Here Anymore günlerinden beri kitaptan bahsediyordu. Ben hastanedeyken de bu kadar ısrar edince “Bir denemekten zarar gelmez” diye düşündüm. Ben hala yataktayken Mardik Martin ve De Niro taslak senaryoyu elime tutuşturdular”
Jake LaMotta’nın, Raging Bull: My Story isimli hatıratı daha sonra Paul Schrader’ın usta ellerinde son halini aldı. Scorsese, film için rüya kadrosunu topladı. Her filminde olduğu gibi bu süreçte de risk aldı ve o sıralar pek tanınmayan bir isim olan Joe Pesci’yi oyuncular arasına yazdı. Pesci’nin önerdiği Cathy Moriarty’yi de deneme çekimlerinden sonra kadroya aldı. Sinematograf Michael Chapman ve hiç vazgeçemediği kurgucusu Thelma Schoonmaker’ı da ikna ettikten sonra ve doktorlar da “Tamam, iyileştin, yeniden çalışabilirsin” onayını verince tarihin en önemli filmlerinden biri için çalışmalar tam hız başladı.
Filmin en az Scorsese kadar Robert De Niro’nun da yönetmenliğinde yürüdüğü, usta yönetmenin söylemekten kaçınmadığı bir gerçek. Jack La Motta’nın yaşlı dönemini oynamak için 27 kilo aldığı çok sık anlatılan bir sinema olayıdır ancak De Niro bundan fazlasını yaptı ve filmin senaryo dahil her ayrıntısıyla yakından ilgilendi. Alttaki resim De Niro’nun filmin en önemli sahnelerinden biri ile ilgili aldığı notları gösteriyor.
Scorsese ve De Niro, Jake La Motta’nın her ne kadar sikletinde altın kemer için dövüşüp dursa da, ihtirasları ve hayalleri mahallesi Bronx’un sınırlarını aşamayan halini perdeye çok iyi yansıttılar. Joey’in hep alttan alan, hep yardımcı olmaya çalışan ve bunun sonucunda da hep zarar gören hali film boyunca farklı sahnelerde karşımıza çıktı. La Motta’nın kitabında olanları bütün açıklığıyla anlatması ve bir anlamda kardeşinden kitapla özür dilemiş olması Scorsese ve De Niro’nun işlerini kolaylaştırdı. Filmlerde pek çok anti-kahramanla karşılaşsak da çok büyük bir bölümü hayali karaktarlerdir. Gerçek bir insan üzerinden (Jake La Motta filmde danışman olarak da yer aldı) böylesine itici ve aynı zamanda etkileyici bir karakter yaratabilmek ancak Scorsese ustalığında bir yönetmenin başarabileceği bir sinematik zafer. Film sadece Jake La Motta’nın karakteri üzerinden ilerlemedi. Motta’nın genç eşi Vicki üzerinden Scorsese’nin sinemanın femme fatale’lerine saygı duruşunu izledik. İlk filminde rol alan Frank Vincent’ın oynadığı Salvy, daha sonra perdeye aktarılan binlerce italyan mafya karakteri için şablon görevi gördü.
Michael Chapman ile birlikte yarattığı siyah-beyaz estetik ise sinema sanatında kartların yeniden karılmasını sağladı. Scorsese, Technicolor’un renk çeşitliliği içinde kaybolan dönemin yönetmenlerine “Kendinizi aşın, sinemayı yeniden keşfedin” çağrısını yapmış oldu. İtalyan yeni gerçekçiliğinin ustalarına da birçok sahneyle saygılarını iletmekten geri durmadı.
Scorsese’nin ölümün kıyısından döndükten ve aynı Jake La Motta gibi zafer ve yenilgi günlerini yaşadıktan sonra Raging Bull ile kaybettiği yaratıcı hırsı yeniden buldu. Ölümden sinemaya dönüşü sinema tarihinin hemen her açıdan mükemmel eserlerden birini yarattı. Filmin Scorsese’ye yarattığı terapi etkisi onun üretkenliğini arttırdı ve bizler için de sinema şöleni devam etmiş oldu.
Raging Bull, ulaşabileceğinin üzerinde hedefleri olan ve bu anlamsız hedeflere ulaşabilmek için etrafını ve en çok da sevdiklerini, kardeşlerini yakıp yıkan günümüz insanının sık sık izlemesi gereken bir yapım… Jake La Motta’nın hikayesi dünyanın niye kan ve vahşet dolu bir yer olduğunu anlatan bir mikrokozmos… Bir boksörün hayatını anlatan filmden çok daha fazlası…