Filmin başrol oyuncusu Christopher Plummer, bu yazı yazılmadan bir gün önce hayatını kaybetti. 91 yaşındaydı. Yazının başlığını Christopher Plummer’ı Hatırlamak: Remember olarak koymayı düşündüm ancak yazı oyuncuyla ilgili bir biyografik yazı olmadığı, oynadığı filmin analizi olduğu için sonradan değiştirdim. Filmin isminin Remember, Türkçeye çevrilişinin de Hatırla olması anlamlı bir tesadüften ibaret.
Konu
6 ay önce karısı Ruth tarafından yatırıldığı bakımevinde bunama ile boğuşan yaşlı Zev, Ruth’un ölümüyle yakın arkadaşı Rosanbaum’a verdiği sözü yerine getirecektir. 70 yıl önce, İkinci Dünya Savaşı sırasında ikisinin de ailesi Auschwitz’de katledilmiştir ve onları öldüren kişi ise bölge müdürü Rudy Kurlander’dır. Şimdi Zev tek başına bir yolculağa çıkacak ve Max Rosambaum’un yardımıyla Kurlander’ı bulmaya çalışacaktır.
Analiz
90’larda çektiği Exotica, The Sweet Hereafter, Felicia’s Journey gibi başarılı filmleriyle tanınan yönetmen Atom Egoyan, aksine 2000’lerde bu filmlerle yakaladığı başarıdan oldukça uzakta kalmıştı. Ta ki 2015’e gelene kadar. Senaryonun Benjamin August’a ait olduğu Remember’da Egoyan oldukça iyi bir iş çıkarıyor. Yönetmen – senarist ilişkisinin oldukça iyi olduğu aşikar. Küçük mantık hataları olsa da filmin mükemmel finali pürüzleri unutturmayı başarıyor. Ayrıca senarist August’un ilk uzun metraj senaryosu olması da filmin bir başka çekici yanı.
Oyunculuklara geldiğimizde ise ilerleyen yaşına rağmen Christopher Plummer filmi adeta tek başına sırtlıyor. 2012’de Beginners’daki performansıyla oscara aday gösterildiğinde 82, 2018’de All the Money in the World (Dünyanın Bütün Parası)’nda aday gösterildiğinde ise 88 yaşındaydı ve bu alanda rekor halen kendisine ait. Özellikle bu filmdeki performansıyla da ne denli büyük bir oyuncu olduğunu bir kere daha kanıtlıyor. Plummer. Kendisine 2017’de hayatını kaybeden bir başka emektar oyuncu Martin Landau da başarıyla eşlik ediyor. Küçük rollerde ise Breaking Bad ile büyük sükse yapan Dean Norris ve 2019’da vefat eden duayen oyuncu Bruno Ganz bulunmakta.
Yazının buradan sonrası filmi izlemeyenler için spoiler içermektedir.
Film, Zev’in karısının ölümünden bir hafta sonrasında bakımevinde dolaşmasıyla açılıyor. Burada yine demans hastası olduğundan dolayı her şeyi unutmuş olduğunu görüyoruz. Karısı Ruth’un ismini sayıklayarak yürüyor ve bir hemşire ona Ruth’un öldüğünü söylüyor, sonrasında da yegane arkadaşlarından Max’le yemekhanede oturuyorlar. Max ona Ruth öldükten sonra yapacağına söz verdiği şeyi hatırlayıp hatırlamadığını soruyor, Zev de hatırladığını söylüyor. Max, Zev’e tüm yapacaklarını tek tek yazmış olduğu mektubu veriyor ve yol boyunca her hafıza kaybı yaşadığında mektubu yeniden okuyarak yeniden normale dönebileceğini salık veriyor.
Zev’in bakımevinden ayrılmasıyla film tam anlamıyla başlamış oluyor aslında. Çünkü bir yol filmi olarak da oldukça iyi bir film Remember. Uzun yolculuklar, yaşlılık, bunama, geçmiş, hatıralar ve intikam gibi öğeler yönetmen Egoyan ve senarist Benjamin August tarafından öyle iyi yediriliyor ki film su gibi akıyor. Max’in verdiği mektupta Amerika’da yaşayan 4 tane Rudy Kurlander’ın adresleri tek tek yazılmış, yolculuk esnasında Zev’in kalacağı otellerde yerler ayırtılmış, ücretleri ödenmiş ve hatta onu otellerden adreslere götürecek şoförler bile ayarlanmış. Aslında burada filmin en güçlü yanına geliyoruz. Auschwitz mahkumu Zev yolculuk boyunca her şeyi ayarlanmış, önceden hazırlanmış bir şekilde mektupta yazanları uyguluyor. Aynı, savaş döneminde Yahudilerin toplama kamplarında kendileri için hazırlanan her şeyi o koşullarda bilmeden veya bilerek yaptıkları gibi. Zev’in film boyunca adresten adrese kullandığı taksiler, mektuptaki talimatlar. Hepsi toplama kampları dönemindeki mahkumların adeta bir yansaması. Ancak buna filmin finalinde yeniden değineceğiz.
Zev’in yanına gittiği birinci Rudy Kurlander’in o tarihte Auschwitz’de olmadığını öğreniyoruz. Sonra bir hastanede bulduğu diğer Rudy Kurlander de kendisinin eski eşcinsel bir Auschwitz mahkumu olduğunu söylüyor ve Zev burada büyük bir duygu boşalması yaşayarak ağlamaya başlıyor, hastaneden ayrılıyor. Burada da biz seyircilere İkinci Dünya Savaşı’nda LGBTI bireylerin de çok şeyler çektiği gösteriliyor. 3. Rudy Kurlander ise filmin en önemli sahnelerinden birinde yer alıyor aslında. Zev, taksiyle Kurlander’in evine geliyor ancak evde kimse olmadığından uzun süre bekliyor.
Burada evin çevresini de anlatmakta fayda görüyorum. Evin ön tarafı ağaçlar, düzenli biçilmiş çimlerle kaplı gayet hoş bir görüntüde ancak arka tarafta ağaçların kesilmiş olduğu büyük bir çorak inşaat alanı görüyoruz. Evle oranın arasında da çitler var ve inşaat alanından da alarmvari bir ses yükseliyor. Bu evin toplama kamplarına bir gönderme olduğunu söyleyebiliriz ki zaten evin sahibini tanımaya başladığımızda evin neden öyle bir mimariye kurulmuş olduğunu daha iyi anlıyoruz. Sonunda evin sahibi geliyor. Ancak o John Kurlander, Rudy’nin oğlu ve Rudy Kurlander 3 ay önce ölmüş. John yine de Zev’e bir şekilde yakınlık hissederek onu evine davet ediyor ve sohbet etmeye başlıyorlar. John’un evde doğru şekilde bakmadığı için müthiş saldırgan olan bir köpeği var ve köpeğin adı Eva. Eva Braun’dan ismini almış olmasından mütevellit John’un tam bir Nazi hayranı Amerikan faşisti olduğunu anlıyoruz. Sonra Zev’e gösterdiği babasının eski eşyaları arasında da Nazi bayrakları, asker üniformaları gibi şeyler olduğunu görüyoruz. Ancak sohbet derinleştikçe John, Zev’in Yahudi olduğunu anlıyor, geriliyorlar ve onu koltuğa itiyor. Babasının da savaş döneminde asker değil daha 10 yaşında olduğunu söylüyor. Köpeği Eva’yı Zev’e saldığında ise Zev, yolculuğunun başında Max’in önermesiyle gittiği silah dükkanından aldığı silahla köpeği ve John Kurlander’ı vurarak öldürüyor ve geceyi o evde geçiriyor. Ertesi gün yine önceden ayarlanmış olan taksiyle oradan ayrılıyor.
Sonunda vurucu finale gelmiş bulunuyoruz.. Ve Zev sonunda son Rudy Kurlander’ın evine varıyor. Evde kahvaltı hazırlığı var, Rudy de Zev’in geldiğini öğrenince büyük mutlulukla onunla buluşuyor ve balkona çıkıyorlar. Charles da buraya geliyor. Zev ve Rudy konuşmaya başlıyorlar ancak bir yerden sonra işler hiç tahmin edilmeyecek bir noktaya ulaşıyor. Rudy’nin Kunibert Stum, Zev’in adının ise Otto Wallisch olduğunu öğreniyoruz. Aslında ikisinin de Auschwitz bölge müdürü oldukları, savaş sonunda kaçmak için ise kollarına aynı mahkumlar gibi numara dövmesi yaptırdıklarını görüyoruz. Otto Wallisch aynı zamanda film boyunca da duyduğumuz bir isimdi. Rudy Kurlander gerçek isim, Otto Wallisch ise Kurlander’ın sakladığı isimdi.
Böylece Zev’in ona rehberlik eden dostu Max’in ailesinin aslında Kunibert Stum ve Otto Wallisch’in kurbanı olduklarını, her şeyin baştan beri Max’in intikamı olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz. Max’in planı ise gerçekten kusursuz. Ve bunu yaparken tam olarak tekerrür bir plan hazırlıyor. Kendisi Zev’in orada son bulacak olan yolculuğunun tüm otobüs biletlerini, taksilerini, silahı alacağı dükkanın adresini, her şeyi hazırlamış, Zev’i de kendi iradesiyle oraya yollamıştı. Tam olarak Nazilerin kamp mahkumlarına yaptıkları gibi. Onlar kamplara gelmeden onlar için her şey hazırlanmıştı, sadece nasıl öleceklerini bilmiyorlardı, sadece çalışacaklardı, hatta belki öleceklerini bile bilmiyorlardı. Seyirci olarak biz ve Zev de öleceğini hiç bilmiyordu. Sadece bir intikam alacaktı.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.