Taika Waititi: Naiflik ve Gariplik

Karantina altındayken delirmemek için tek çare başımızı başka yöne çevirmek. Ben de gözümü son Oscar’a ve adaylarına çevirdim. Gözüme kıvırcık saçlı Yeni Zelandalı bir adam çarptı. Günümüzün en popüler ve yükselişteki yönetmenlerinden Taika Waititi’ye ve onun kurduğu evrene göz gezdirelim istedim. Aldığı Oscar’ın arkasında neler var? Marvel’ın ilacı mı bu adam?

Eagle vs Shark gibi bir filmle 2007’de adını duymaya başlıyoruz. Romantik, oldukça naif ve garip 2 insanın filmi. Zaten herkes bir şekilde romantik, geçelim bunu. Ama, “naif ve garip?” Waititi’den bahsederken üzerinde durulması gereken 2 kelime gibi duruyor. Daha sonra döneceğim buna. 10 sene önce Boy diye bir film çekiyor ki, enfes. Rol model aldığı babasının gerçek yüzünü bir çocuğa gösterip, hayallerini yıktırıyor. Filmlerde olan biteni anlatma kısmı risk taşır, seyirciyi karşısına alıp “Böyle böyle oldu” diyemez koca adamlar. Satır aralarına sıkıştırır olan biteni. İşin içerisinde küçük çocuklar olduğu zaman doğrudan anlatılabilir ama, yadırgamıyoruz. Ki öyle de yapıyor The Boy, Hunt For The Wilderpeople, Jojo Rabbit…

“Merhaba ben Boy, bu da benim ilginç hayatım!”

Bence bazen fazla ciddileşiyoruz. Bazı insanları gereksiz büyütüyoruz. Gereksiz sıkıcılaşıyoruz, gülmüyoruz. İnsanlığın en yoğun şekilde yaşandığı çocukluk yılları ve çocuklar bize iyi bir örnek olabilir. The Boy’la Waititi bunu çok iyi anlatıyor. Derinlikli yönetmen olmak için renk efektlerinin, uzun uzadıya diyaloglara girmenin, muallakta bırakmaların şovuna girmeye gerek yok.

Bu filmle Oscar’lı Jojo Rabbit arasında bin tane benzerlik var bu arada. Kendi filminin altyapısını kendi oluşturmuş. Wes Anderson’dan aldığı sinematografi ile birleştirip Jojo Rabbit’i ortaya koymuş diyebilirim. Hitler’i o zamanlardan takmış kafasına. Dikkatli izleyenler fark edecektir.

Green Lantern rezaletinde kısa bir rol alıyor ardından. Süper kahraman işlerinde iyi para olduğunu öğreniyor. Beyninin bir köşesinde bulunduruyor. Ayrıca kendi filmlerinde rol alma fikri hoşuna gitmiş belli ki, bunu sık sık yapmaya başlıyor. 2014’te What We Do in the Shadows’u (Aylak Vampirler) çekince diğer bir ciddi tür olan korkuyu da komikleştirip, kendi evrenine katmış. Bol ödüllü Hunt For the Wilderpeople’ı da es geçmemek gerek. Yetişkin-çocuk macerasına tekrar atılıyor. Markasını çocuklar, naiflik ve komedi üzerine inşa etmeye Marvel Cinematic Universe ile devam eden bir yönetmen Waititi.
MCU cephesinde biliyorsunuz Thor vardı. İlk 2 filmiyle beklenen kıvılcımı yakamamış. Diğer kahramanlar kadar popüler olamamış bir Thor. İnsanlar saçıyla başıyla dalga geçiyordu koca tanrının. DC’nin hatasına düşülmüştü yani; DC’nin kahramanları tanrısaldır. Destansı olmak gerekir insanlara anlatmak için. Marvel’a bu tarz yakışmıyordu. Ne yapıp edip, bilimle alakası olmayan bu karakteri insanca anlatabilmek gerekiyordu. Madem bu bir dalga konusuydu, çılgın serumlarla karakterin ciddiyetini yediremiyorduk, Taika W. olaya el koydu;

Thor Ragnarok çok eleştirilse de diğer Thor filmlerinden farklı olduğu belliydi. Kimsenin aklına gelmezdi bu kadar renkli kişilikli, çuvallayan ve durum komedisine düşen bir tanrıyı. Tanrıların, Superman, Wonder Woman gibi aşırı cool olması gerekiyordu. Denediler de zaten. Gişesini biliyoruz. Ragnarok, adı gibi cidden kıyamet gibiydi. Oradan buradan renkler uçuşuyor, Thor Hulk’la şakalaşıyor vesaire…

Waititi bu filme bile çocuk gözüyle bakmıştı. Thor da artık bizden biriydi. Yakışmayan ciddiyetini karakter komedisi lehine kullanıldı. Kaslarına ve yakışıklılığına gıcık kaptığımız adamı sonunda özümsüyor, kendimizi onun yerinde izliyorduk. Bu yüzden bu tarz karakterlere ilaç gibi gelecek insancıl tarzını katmıştı. Film beğenildi. “Boy” filminin 2. dünya savaşında geçen versiyonu Jojo Rabbit’i de yapıp hak ettiği Oscar’ı kaptı. Böylece adını tamamen duyurmuş, sempatik bir yönetmen haline gelmeyi başardı.

Yeni Zelandalı bir adamın sinemada kendine yer bulma savaşını yazının başında bahsettiğim naiflik ve garipliğiyle kazandı. Waititi’yi yakında Next Goal Wins isimli bir futbol komedisini ve Thor’un merakla beklenen öyküsü Love and Thunder’ı yönetirken izleyeceğiz. Suicide Squad 2 için de ismi geçenler arasında…

Emir Erdönmez tarafından

Yazı yazıyorum. contact: emiringham@gmail.com https://www.instagram.com/kafadangiriyorum/

Yorum Gönderin