Under Sandet: Danimarka’dan Çarpıcı Bir Nazizm Filmi

Nazi zulmüne maruz kalmış ülkelerden her yıl onlarca savaş filmi çıkıyor. Bu filmlerden artık çok azı şaşırtabiliyor ve etkiliyor. Çünkü Nazizm sinema filmlerinde (ve aslında diğer sanat dallarında) 1945’ten bu yana anlatılıyor. Şaşırtıcı olan şeyse Nazizmin 66 yılda anlatıla anlatıla bitirilememesi. Danimarka yapımı Under Sandet de anlatıla anlatıla bitirilemeyen, ama artık sıkıcı bir konu hâline gelen Nazizme farklı bir noktadan yaklaşmayı deniyor ve bunu başarıyor. Bu açıdan bu yılın Saul Fia‘sı (Son of Saul) olabilir. Bu şubatta Oscar alan Saul Fia da Nazizme farklı bir yerden yaklaşmış ve başarılı olmuştu.

Under Sandet toplama kamplarını, Yahudi katliamını, Nazi zulmünü göstermeyen filmlerden. Genelde tek mekânda, bir sahilde geçen bu film Nazizmin yenildiği zamanı fon alıyor. Naziler savaş sırasında Danimarka’nın bir sahiline 45 bin mayın gömerler. Danimarka devleti bu mayınların temizlenmesi için pek çok Alman askerini görevlendirir. Çocuk yaştaki askerler 45 bin mayın temizlerlerse ve o mayınları temizlerken ölmezlerse eve gitmekte özgür olacaklar. Senaryoyu yazıp yönetmenliği de üstlenen Martin Zandvliet bu gerilimli konunun hakkını vermeyi başarmış. Başta dediğim gibi, Zandvliet toplama kamplarına değinmiyor. Belki de sadece birkaç hafta önce Yahudileri katleden Alman gençlerin sahilden önceki yaşamlarıyla hiç ilgilenmiyor. Bu durum seyircinin bu çocuklarla empati yapmalarını kolaylaştırıyor. Öte yandan Zandvliet mayınların arandığı hemen hemen her sahneyi müziğe fazla yer vermeden gerilimli ve etkileyici hale getirmeyi başarmış. Normalde insanın içini ferahlatan sahil, Zandvliet’in filminde seyirciyi rahatsız eden bir yere dönüşüyor. Mekân kullanımı da -dediğim gibi genelde sahilde geçiyor film-, görüntü yönetmenliği de (Camiilla Hjelm görüntü yönetmeni) oldukça başarılı.

land of mine

Zandvliet’in senaryosunun belki de en mühim sorunu Alman çocuklarını derinleştirmemesi. Neredeyse hepsi saf, ne yapacaklarını bilmez hâldeler. Aralarında bir tek Sebastian öne çıkıyor. Aslında Zandvliet diğer karakterleri yeteri kadar derinleştirse, onları tek kelimeyle özetlenecek karakterler olarak yaratmayıp öyküye daha iyi bağlasaydı filmin değeri daha da artacaktı. Neyse ki en azından Sebastian’ın hakkı verilmiş. Karakterlere değinmişken… Filmin başında Nazileri tokatlayan, birisini tanınmaz hale getiren, emri altındaki gençlerin yaşam-ölümlerini umursamayan Carl Rasmussen’in dönüşümünün, ülkesine ve hem ülkesinin hem de kendisinin düşman olarak gördüğü Nazi gençlerine dair sevgisinin (pek tabii nefretinin de) hakkı verilmiş. Carl filmin en iyi yazılmış ve en etkileyici karakteri. Aktör Roland Moller da Carl’ı oldukça iyi oynamış ve karakterin gençlerle arasındaki sevgi-nefret (daha doğrusu nefret-sevgi) ilişkisini iyi yansıtmış. Sebastian’ı oynayan Louis Hofmann’ı da es geçmemek gerek. Hofmann da iyi oynamış.

lom_still_061-0-800-0-450-crop

Zandvliet bu savaş filminde savaşın kazananını ve kaybedenini, yaşam ve ölümü, düşmana dönük sevgi ve nefreti eşeliyor. Sonuç etkileyici. Hollywood’un kullana kullana tüketemediği vatanperverlik, milliyetçilik ve kahramanlık temalarına yüz vermemesi de iyi olmuş. Zandvliet bu filmiyle sonraki filmleri merakla beklenecek yönetmenler arasında yerini aldı. Yönetmenin şu sıralar Jared Leto’lu The Outsider‘ı çektiğini belirteyim. Dilerim çıtayı düşürmeden kariyerine devam eder.

Yorum Gönderin