Özellikle sinema ve edebiyatta bol bol gördüğümüz kıyamet teması, yüzlerce esere konu olmuştur zaman içinde. Her durumda olacakların sonunu merak ettiğimiz gibi hayatımızın veya bulunduğumuz yerin sonunu da merak ederiz. Dünyamızın zombilerden uzaylılara, çeşitli sebeplerle ve metaforlarla bezeli yok oluş hikayelerini görmek istemsizce düşünmeye sevk eder bizleri. “Ben olsam ne yapardım?”, “Bunun gerçekleşme ihtimali nedir?” gibi sorular kafamızda döner durur eğer karşımızdaki eser başarılıysa. Elbette kıyamet teması tek başına işlenmez. İnsan ilişkileri ve özellikle aşk bu hikayelerde yerini bir şekilde bulur, karakterleri derinleştirmek ve bu kıyametten kurtulmaları için sebep vermek için. Bu yıl itibarıyla 10 yaşına giren 2008 yapımı WALL-E de kıyamet temasını aşk ile birlikte veren filmlerden ancak bir farkla, kıyamet filmin ana karakterinin değil onun programının ve yaratılış amacının kıyametidir.
Andrew Stanton’ın yönetmenliğini yaptığı WALL-E, çizdiği gerçekçi gelecek portresi ile daha ilk başta izleyiciyi içine almayı başarıyor. Ses kayıtları üzerinden ana karakterini tanıtarak başlayan film, çöplerden oluşan “gökdelenler” arasında gezinen WALL-E isimli robot ile açılışını yapıyor. Çok da uzak olmayan bir gelecekte, yaşadığımız dünya çöp yığını haline gelmişken bir tane bile insan göremeyiz yerkürede. Ardından Buy ‘N Large firmasının CEO’su Shelby Fortright’ın oynadığı reklamlar (Dünya’da çalışan tek şey bu reklamlardır) sayesinde, insanlığın 5 yıl süreyle uzaya çıktığını öğreniriz. Axiom isimli gemilere binen insanlık, gezegenin temizlenişini beklemeye koyulmuştur. Ancak karşımızdaki manzara bu planın tutmadığını kanıtlar niteliktedir. Sayıca belki de milyonlarca olması gereken WALL-E tipi robotlardan sadece bir tane kalmıştır ve aradan geçen yıllarda imkansız emirlerine uyamadığı için kendi halinde takılan bir robot haline gelmiştir ana kahramanımız. Aslında o kıyametin içinde doğmuş bir bebektir, kendi başına kaldığı çöplükte eskiden kalanları toplayıp anılar biriktirir adeta. Hayatı bu şekilde öğrenir ve küçük bir medeniyet kurar kendine. Çöplerin arasından çekip çıkardığı Hello, Dolly müzikalinin belli sahnelerini izleyebildiği bir kaseti örnek alarak yaşamını sürdüren WALL-E, filmin etkisiyle yalnızlığı derinden hissetmektedir. Küçük bir çocuğun yapacağı gibi filmi taklit etmek istemekte, saf aşk duygularıyla bir dişi ile el ele tutuşmanın ve dans etmenin hayalini kurmaktadır. Dünya’da tek başına kalarak adeta yüce bir güç tarafından cezalandırılan WALL-E’nin yalnızlığı EVE isimli robot ile son bulacaktır.
WALL-E yerkürede hala yaşam olduğunu fark etmesiyle birlikte içinde bulunduğunu bilmediği kıyametin içinde EVE ile karşılaşır. WALL-E’nin aksine emirlere yüzde yüz itaat eden sıradan bir robot olan EVE’in güçlü portresine, WALL-E ancak şapşallıklarla karşılık verebilir. Aşık bir çocuk olduğundan komik durumlara düşer ana kahramanımız ancak EVE ona hiç aldırış etmemekte, görevine devam etmektedir ta ki o da duygularla karşılaşana kadar. Bir nakliye gemisinin mıknatısına takılması sonrası onu yok eden ve “öfke” ile tanışan EVE, bir anda görevini yarıda bırakarak WALL-E ile tanışır. Artık birbirlerini daha iyi anlayabileceklerdir çünkü duygular, programların önüne geçmiştir. Tek sıkıntı WALL-E’nin duygularının çok daha etkili halde olmasıdır. WALL-E yıllardır hayal ettiği o aşka çok yakındır artık. WALL-E bütün “anılarını” EVE’e göstermeye başlar. Çocuksu heyecanı ile her şeyini sergiler, onu etkilemek en önemli amacıdır. Her ne kadar yakınlaşmayı biraz başarsa da EVE’in kendisinin dahi bilmediği duygulara hitap edemez. Ona hitap edebildiği tek anlar kendisinin gelişiminde de büyük payı olan Hello, Dolly’i izletmesi ve EVE’in görevi olan bitkiyi ona göstermesidir. EVE görevini tamamladığı gibi emirleri sebebiyle beklemeye geçer ve tekrar gemiye alınmayı beklemeye koyulur. WALL-E EVE’e karşı hissettiği aşk duygusuna o kadar bağlıdır ki bitkiyi EVE’i tepkisiz olmasına rağmen gezmeye çıkarır. Yalnızlık içinde geçen yılları geride bırakmaya ve bu aşka tutunmaya kararlıdır WALL-E. Öyle ki geldiği Axiom gemisine geri çekilen EVE’in peşinden uzaya çıkar mekanik bedeni için bunu yapmak çok zor olsa bile. Böylece bu 40 dakikalık, Chaplin ve Keaton filmlerini andıran bu neredeyse diyalogsuz ve saf aşk hikayesi uzaya taşınır.
Film, ikinci yarısında tekrardan kıyamet senaryosuna dönüş yapar. Film ilk karşılıklı diyaloğu Axiom kaptanı McCrea ile yardımcı pilot AUTO arasında gerçekleşir. Geminin içindeki bu ilk sahnede anında bir şeylerin yanlış gittiğini anlarız. Gemide hiçbir söz hakkı olmayan ve bu durumun farkına varmaya bile çalışmayan kaptanın tek işinin, sabahları konuşma yapması olduğu görülür. Bunun için bile geç kalan, koltuğuna yapışmış obez kaptanın konuşmasını yapmak için zamanı geriye alabildiği ve kimsenin dikkatini çekmediği bir “hayat” vardır gemide. Sadece tüketen, yaşamdan uzak ve kendilerine emirler veren ekranlardan başka bir şeyi gözü görmeyen bir topluluk. Peki, insanlık bu hale geldiğinde hangi yıldadır? Kaptanın konuşmasına göre 5 yıllık seyahatin 700üncü yıldönümüdür bugün. BNL’in CEO’su aynı zamanda gördüğümüz her şeyin sahibi diyebileceğimiz Shelby Fortright’ın 5 yıl iddiası sonuçsuz kalmış, bütün insanlık yıllardır bir gemiye sıkışıp kalmıştır. Kaptanın söylediğine göre insanlık bu süre boyunca hep aynı şeyi yapmış ve atalarını “gururlandırmıştır” Bu konuşma sonrası anlarız ki insanlığın yarattığı inanılmaz kirliliği temizlemek doğanın tam 700 yılını almıştır ve WALL-E’nin bulduğu küçük bitki sadece bir başlangıçtır. Gemiye kaçak binen WALL-E’nin EVE’i arayışı sırasında Axiom gemisinin içini görme şansı elde ederiz. İlginç ve dikkat çekici ismiyle Axiom (Doğruluğu kanıtlanmadan kabul edilen önerme) gemisi, birçok enstantaneye sahiptir. İnsanlar ekranlara bakarak yanlarındakiyle iletişim kurarken, kaptan gibi obezite ile boğuşmaktadırlar. Sabit bir şeritten ayrılmayan elektronik koltukları hariç insanlık yok olmuştur. İnsanların yaşamak uğruna yaptıkları tek şey koltuklarında oturup ekranlarına bakmak ve yiyip içmektir. Kendilerine verilen “ye, iç” gibi emirlere, makineler eşliğinde uyan robotlardan farksız bir hayat sürmektedir insanlık. Kaptanın da filmin ilerleyen dakikalarında söyleyeceği gibi gemide yaşamıyor sadece hayatta kalıyorlardır. Çocuklar doğdukları andan itibaren bu “yaşam tarzına” alıştırılmakta, robot öğretmenleri tarafından beyinleri yıkanmaktadır. Çocuklar harfleri şu örneklerle öğrenmektedir; “Axiom’un A’sı, güzel eviniz; BnL’in B’si en yakın arkadaşınız.” Gelen kıyametin üstesinden gelmeye çalışmayan ve ona ayak uydurmak için eğitilmiş olan insanlığın imdadına WALL-E yetişir. Gemideki herkesten daha çok dünyada vakit geçiren WALL-E, gemideki duygulara sahip tek varlıktır ve hissettiği sevgi insanlığın kurtuluşu olacaktır. İnsanlığın kurtuluşuna gelmeden önce elbette kıyametin sebeplerine bakmak gerekir.
Kıyametin baş suçlusunun BnL firması olduğunu söylemek yanlış olmaz. “Satın al ve Büyü” cümlesinin kısaltması olarak bariz bir kapitalist eleştirisi olan bu şirket, yok olmadan önce adeta dünyanın sahibidir. Öyle ki gezegenden ayrılma kararını şirketin CEO’su Shelby Fortright vermektedir herhangi bir hükümet yerine. Kelime anlamı olarak “samimi” anlamına gelen soyadı ile Forthright, sistemin tam da arkasına saklanmak isteyeceği bir tiptir. Pixar tarihininin ilk ve tek animasyon olmayan karakteri olan ve Fred Willard tarafından canlandırılan Forhtright, dünyayı yok ederken güler yüzü ile bu durumu saklamayı başarmıştır. Sattıkları zehirlediği doğayı yine kendisi kurtarmaya kalkmış, her açıdan istediğine ulaşmıştır ancak doğa onun bu “başarısını” kaldıramamıştır. Filmin ilk yarısında BnL kötü adam olarak sıyrılsa da filmin aksiyona geçen kötüsü, yardımcı pilot AUTO’dur. Bir Stanley Kubrick klasiği olan 2001: A Space Odyssey’nin meşhur yapay zekası HAL 9000’den esinlendiği bariz olan AUTO, hareketleri açısından da HAL 9000’a benzer. İki yapay zeka da fiziksel benzerliklerinin yanı sıra aldıkları emirleri uygulamak için ciddi aksiyonlar alırlar. HAL 9000, astronotlardan birini öldürürken; AUTO, bitkiyi yok etmeye kalkışır ve WALL-E’nin devrelerini yakar. HAL 9000’ın üstesinden hayatta kalan diğer astronot gelirken, AUTO’nun üstesinden WALL-E’nin EVE’e duyduğu aşk gelir. WALL-E sadece EVE’i mutlu etmek için AUTO’nun bütün çabalarına rağmen bitkiyi her defasında kurtarır. Bir kaçış gemisinde patlamak üzereyken bile hem kendini hem de bitkiyi kurtaran WALL-E, EVE’i kendine aşık eder. Bu aşklarının doğrultusunda birbirlerinden aldıkları güç sayesinde ve geminin kaptanı ile sisteme isyan eden robotların yardımı sonucu AUTO yenilir, sistem yıkılır. BnL’in hem yok ettiği hem de kurtarıcılığına soyunduğu; kültür ve duygulardan soyutlanan insanlık, aşkın ve sevginin kudretiyle yeniden başlama şansı elde eder. BnL tarafından yok edilen Dünya ve insanlık, sevginin gücüyle doğadan yeni bir şans elde etmiştir.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.