Yeni Nesil Türk Komedi Filmleri ve Olacak O Kadar Formülü

Yeni Nesil Türk Komedi Filmleri ve gişe rekortmenleri ülkemizin zengin komedi geleneğini niye bu kadar göz ardı ediyor. 80’lerin, 90’ların ve son olarak 2000’lerin bu gerilemede payı ne? Levent Kırca ve Olacak O Kadar geleneği bu süreçte nereye düşüyor, değerlendirmeye çalıştık.

1980’den itibaren 12 Eylül’ün her türlü sanat dalına getirdiği yasaklar ve absürd düzenlemelerle eserleri kendi keyfine göre yönetme çabası bu toprakların sanat açısından en güdük yıllarının yaşanmasına neden oldu.

4-5 eksik zekalı generalin sanat görüşüne ve daha sonra Kenan Evren’in resimlerinde gördüğümüz üzere zevksizlik ve yeteneksizliğine göre şekillenen ülkenin sanat anlayışı bir çok garabeti yarattı. 12 Eylül sadece siyasete değil, sanata da büyük darbe vurdu. Etkilerinden hala kurtulamadığımız bir dolu saçmalık gelecek kuşaklara miras kaldı.
kenan-evren

12 Eylül’den hemen sonra oluşan ve 90’ların ilk yarısında onu takip eden iki dönemi “Suni Dönem” ve “Zevksiz Dönem” olarak adlandırabiliriz. 12 Eylül’den 90’ların başına kadar olan dönemi suni dönem olarak görmemizin ana nedeni generallerin küçük beyinlerinde yarattığı bir hayal dünyasında yaşıyor olmamızdı. Arka planda kan, işkence, insan hakları ihlalleri yaşanırken, TRT boş bakışlı, plastik ruhlu, renksiz, suni bir dünya pompalıyordu insanlara…
Ülkenin tek kanalı TRT darbe günüyle birlikte girdiği yayın akışını hiç bozmadı. TRT, ancak hayatını hiç gülmeden, espri yapmadan geçirmiş, emekli nemrut albayların gülebileceği nitelikte bi dolu soğuk adamla doldu. İsmini 5-6 yıl sonra kimsenin hatırlamadığı ancak ölünce “aaa, böyle bir adam vardı, di mi” diye şaşırılan komedyenler yılbaşı gecelerinde, eğlence programlarında ekranlara çıkıyordu. O dönemin “hafif müzik” yıldızları, müziği ne kadar hafife aldıklarını 5-10 sene içinde sahnelerden-ekranlardan silinince öğrendiler. Birbirine dokunmadan kızlı-erkekli dans eden gruplar, en neşeli türküyü bile hazırolda söyleyen korolar kabus gibi hayatımıza girdi.

Mide kazıntısı diziler, esprilerin babaanneye anlatılır gibi anlatıldığı yapmacık skeçler, bir dönemin kafasına kazındı. TRT’deki herşey o kadar sıradan, sıkıcı ve anlamsızdı ki, Komedi Dans Üçlüsü bile komik geliyordu. Bu zor dönemde yasaklara rağmen usta oyuncuların performanslarıyla süslenen büyük laflar etmeyen, derdini-mesajını sıradan günlük yaşam üzerinden veren mahalle dizileri ile ayakta kaldık. Şimdilerde izlense “Ya, her hafta aynı şey oluyor” diye bir kenara bırakılabilecek diziler o dönemde medyadan izleyebildiğimiz tek değişik yerli yapımlardı. “Perihan Abla”, “Bizimkiler” politik hiçbirşey söyleyemeden mesaj vermeyi becerebildi yıllarca…

90’ların hemen başında ise “Zevksiz Dönem” çıkageldi. Bu dönemde kendini kaybeden hiçkimseyi suçlamamak lazım. 12 Eylül ve TRT hepimizi 10 yıl boyunca aç bıraktı, müziğin ne olduğunu, nelerin komik olduğunu, nasıl dans etmemiz gerektiğini bile unutmuştuk yıllarca… 10 yıl aç kaldıktan sonra yasakların kısmen kalkmasıyla tecrit odalarından bir anda ziyafet sofrasına dalan, kendimizi kaybetmiş insanlar gibiydik. Ortaya çıkan görüntü feciydi. TRT’de 10 yıl boyunca hiç şive duymamıştık, şiveye gülüyorduk. Küfürsüz mizah denen anlamsız tekdüzeliğe alışmıştık, küfür duyunca ister istemez gülme geliyordu. Tolga Han Dans Grubu’yla büyüyen nesiller, Tarkan’ın kıllı göbeğini açıp kıvırmasına büyülenmiş gibi bakıyordu haliyle… Aç kalmıştık, ne olduğuna, nasıl olduğuna bakmadan sofraya oturup yumulduk.

Konumuz komedi olduğu için çok da dağıtmayalım. 80’leri ve 90’ları tüm yasakları ve sansürlerine rağmen Kemal Sunal filmlerindeki toplumsal altyapılara dayanan mizah, DeveKuşu Kabare, Ferhan Şensoy’un TV’ye çok çıkmasa da tiyatrosunda yaşatmaya çalıştığı Kavuklu ile Pişekar geleneği ülke mizahının az yara almasına neden oldu. Levent Kırca ve Olacak O Kadar ekibinin de damga vurduğu yıllardı 80’lerin sonu ve 90’lar…
olacak-o-kadar
Levent Kırca ve yazar ekibi sansür kalıpları içinde mümkün olan en iyi mizahı yapmaya çalıştı. Yayın hayatlarına TRT’de başlayan ve sansürü cin fikirlerle yenen, ardından özel TV’lerde performansını daha da yükseltip, toplumsal mizahın kalburüstü örneklerini veren isimler oldular. İki şanssızlık yaşadı Levent Kırca ve ekibi: Bunlardan ilki ülkenin giderek absürdleşen siyasi durumuydu. Şimdilerde Zaytung haberlerinin gerçeğe dönüşmesi gibi, Olacak O Kadar ekibinin skeçleri de birer birer gerçeğe evrildi, ülkede hergün rastlanan sıradan olaylara dönüştü, komikliği kaçtı. İkincisi ise o kuşağın aldığı görgü ve terbiyeydi. Dakikada 10 küfürlü, “işemeli-sıçmalı” diye espri yapan zevksizlere ayak uyduramadılar. Komedide zeka seviyesi ile görülen saygı ve kazanılan para ters orantıya girince kenara çekildiler.

Kim ne derse desin “Olacak O Kadar” mizahı uzun süre tüm komedyenleri derinden etkiledi. Ekolleşen herşey gibi bunun hem iyi, hem de kötü sonuçları oldu.

İyi sonuçlarının Levent Kırca ve ekibi sayesinde sansür ve zevksizlik çemberinin kırılmaya başlaması sayılabilir. Levent Kırca mizahı tabi ki dünyadaki muadillerine göre üst düzey sayılmaz. Ancak 80 ve 90’ların TV’lerindeki mizah seviyesine bakıldığında çok büyük bir sıçrama olduğu görülecektir. Bunun ödülünü de yüksek ilgiyle aldı.

maxresdefault

Levent Kırca veya Olacak O Kadar mizahının kötü etkisini ise günümüzde hemen hemen tüm komedi yapımlarında görüyoruz. Şahan Gökbakar, Şafak Sezer gibi kendini pek sıkmadan yüksek para kazanmaya odaklı tüccar komedyenlerinin de önünü açan “skeç kurgusu” maalesef baskın TRT dönemi ve Olacak O Kadar sürecinde yerleşti. Tek bir kahraman üzerinden ilerleyen ve o kahramanın farklı ortamlara monte edilerek 5 dakikayı geçmeyen dialog ve skeçlerinden oluşan filmler genel olarak 80 ve 90’ların ürünü… “Kahraman ortama gelir, kahraman ortamdaki birine takar, onunla dalga geçer, iki küfür eder, sonra komik bir olay olur” şeklinde özetleyebileceğimiz 5 dakikalık sekanslarla dolu filmler izliyoruz. Olacak O Kadar bu yapıyı 5 dakikalık skeçlerle program yapması zorunlu bir ortamda oturttu. Ancak izleyici bu “skeç”li yapıya alıştı ve sinemada da aynısını talep etmeye başladı.
Levent Kırca’nınki tabi ki bilinçli değil zorunlu bir tercihti… TV’deki çok sevilen tiplemelerini sinemaya taşımayı tercih etmedi, beyaz perdede senaryo akışı bulunan, başı sonu belli filmler yaptı. Ancak maalesef genç komedyenler TV’deki ilk işlerinde onu taklit ettiler. Şahan Gökbakar’ın ilk TV programı Olacak O Kadar’dan fazlaca etkilenmiş tiplemelerle doluydu. 3-4 dakikalık bir skeçte bir tipleme ekrana çıkıyor ve oluşturulan mizansende esprisini yapıp başka skece geçiyordu. Gökbakar, bu formatın TV’deki başarısını sinemaya taşıyarak Türkiye’de komedinin gidişatını derinden etkiledi. Kısacası yazının başının beri bahsettiğimiz tüm kötü özellikleri içinde taşıyan Recep İvedik’le Şahan Gökbakar günümüz yeni nesil türk komedi filmleri için belirleyici oldu.

80’lerin yasakları, 90’ların zevksizliği, 2000’lerin saldırganlaşan, kutuplaşan siyasi ortamı özellikle sinema perdesindeki toplumsal komediyi de öldürdü. Artık komediyi deyim yerindeyse geçirmek, laf sokmak, didaktik mesaj vermek, başka bir toplumsal sınıfla acımasızca dalga geçmek için kullanıyoruz. Şafak Sezer ve Şahan Gökbakar komedisi, sevmediği herşeye ana avrat küfreden, anlamaya çalışmayan ülke insanını perdeye taşıyor.

recep-ivedik

70’lerde gelişen, Ertem Eğilmez’li, Kemal Sunal’lı, Münir Özkul’lu, Adile Naşit’li, sağlam senaryolu, toplumsal mesajlı, çok kahramanlı yapımlardan bu kadar zevksiz ve seviyesi düşük bir alana düşmemiz acı bir durum. Aziz Nesin’den, Rıfat Ilgaz’a kadar ülkenin en büyük toplumsal mizah yazarlarına uygulanan yasaklarla ilk büyük darbeyi aldık. 80’lerde Levent Kırca ve Ferhan Şensoy gibi isimlerle sürdürülmeye çalışılan sosyal içerikli mizah da yapımcıların “aman iktidarla başım derde girmesin” otosansürüyle artık sinemadan uzak. Siyasi hiciv artık sadece mizah dergilerinde ve sokaklarda kendini bulabiliyor. TV dizilerinde ise RTÜK kuralları nedeniyle nalına-mıhına bir mizah izleyemiyoruz. Olacak O Kadar’da olduğu gibi siyasilerle ekrandan dalga geçmek artık uzak bir hayal.

Kenan Evren’le başlayan süreçte her konuda olduğu gibi sinemada da düzeyli ve cesur işler artık parmakla sayılır hale geldi.

Yorum Gönderin