2017 Oscar Ödülleri yani Akademi Ödülleri’nin 89. versiyonu, 1997’de Titanic ve 1950’de All About Eve’in 14 dalda ödüle aday gösterilme başarısını tekrarlayan La La Land ve geçtiğimiz seneki “fazla beyaz” eleştirilerinin ardından, siyahi hayatını anlatan filmlerle dikkat çekiyor.
Sinemada, Hollywood özelinde, bir yılın nasıl geçtiğini özetlemeye çalışacağım bu yazıda ödüllerle ilgili kısa değerlendirmelere de yer vereceğim, iyi okumalar!
En İyi Film
Yazımızın ve tabii ki ödüllerin en değerli kategorisi için bu sene 9 aday mevcut; tabii ki her film aynı değerde değil ama hepsinin de kendi farkını koyabildiği alanlar mevcut. Uzunca inceleme yapacağım tek kategorinin bu olduğunu da belirteyim.
Bu senenin en iyi filmi adayım, kimseyi çok şaşırtmayacağı üzere, La La Land. Senenin en komple filmi olduğuna şüphe yok; ayrıca çok güzel bir anlatısı ve hikaye dili, oyunculuk performansı ve müthiş bir sinematografisi de var. Hepsinin yanında insanı inanılmaz tatmin eden plan sekanslı açılış sahnesi ve iç sahneleri, ayrıca da caz müziğinin filmin her anında karşınıza çıkabilmesi, filmi en iyi film için en önemli aday kılıyor.
Moonlight, La La Land’i zorlayabileceğine inandığım tek film, zira bu kadar güçlü bir hikayeye sahip tek film tüm listedeki. Bir bireyin çocukluk, gençlik ve yetişkinlik dönemini anlatan film; bunu hiçbir şekilde senaryo içinde kaybolmadan ve anlatmak istediğini eksiksiz bir şekilde anlatarak başarıyor. Son 10-15 yılın en iyi filmlerinden bir olduğuna dair şüphe yok, hatta seçim şansı benim olsa, ödülü Moonlight’a verirdim muhtemelen.
Bu ikilinin ardından dört film sürpriz kategorisine eklenebilir. Benim gözümde en iyi film olmak için belli eksikleri mevcut ama hiç şüphesiz gerçekten kaliteli filmler; Hell or High Water, Manchester by the Sea, Lion, Fences.
Hell or High Water, oyuncularının çok başarılı performanslarıyla dikkat çekmesinin yanı sıra çok güçlü bir kurguya ve hikaye anlatısına sahip. Profili çok yüksek bir film olmasa da Jeff Bridges, Chris Pine ve Ben Foster gerçekten çok doğru bir cast seçimi olmuş.
Manchester by the Sea, çok güçlü dört oyuncunun performansıyla taçlanan bir film olmuş temelinde. Hikayesi bağlamada ne kadar doğru bir sonuç elde ettiğini sorgulasam da, yönetmenin filmi anlatım tekniği gerçekten güçlü…
Lion, sanırım herkesi ağlatmayı başaran bu listedeki tek yapım. Sonunun biraz manipülatif olduğu yönündeki eleştirilere katılsam da film tekniği açısından hiçbir sıkıntısı yok. Ayrıca şunu da söylemeden geçmeyeyim, hem Sunny Pawar’ın hem de Dev Patel’in performansları çok başarılı.
Fences, siyahilere yönelik ayrımların hala “resmi” olarak gerçekleştiği bir dönemde yaşanan bir hikaye. Denzel Washington’ın yarattığı karakter, muhtemelen senaryodaki karakterden bile güçlü olabilir; bir insan hikayesini, Moonlight ile birlikte, “insanca” anlatan en başarılı iki filmden biri Fences bu sene.
Geriye kalan üç film ise ana-akım’a her daim yer veren ve geçtiğimiz seneki “beyaz” eleştirilerini bertaraf etmek isteyen Akademi Jürisinin seçimleri muhtemelen…
Arrival, yılın tartışmasız en ana-akım filmi. Amy Adams ve Jeremy Renner’ın performansları başarılı olsa da; filmin en başarılı yönü, yeni bir konsept olarak dil yaratmak ve çok iyi bir uyarlama senaryoya sahip olmak.
Hacksaw Ridge, teoride “savaş karşıtı” gözükse de, Amerikan vatanseverliğinin ne kadar da önemli olduğunun propagandasını bir kez daha yapan bir film. Yönetmenlik ve sinematografik açıdan iyi olduğu kesin.
Hidden Figures, siyahilere karşı ayrımın hatalarıyla karşımıza çıkan bir film. Lakin bu kategoride olması ne kadar adil işte o tartışılası… Yine de tarihsel bir gerçekliği ve bir konsepti dile getirmek için güzel bir film.
En İyi Yönetmen
La La Land’e En İyi Film’i kaptıracağını düşünsem de Moonlight’ın, yani Barry Jenkins’in, bu ödülü alacağını zannediyorum. Hikayesinin anlatımı en güçlü olan ve derinliğini en iyi yansıtan film bu kategoride Moonlight. Yine de Damien Chazelle de hemen ardından geliyor…
Mel Gibson, Amerika’dan “dışlanmış” bile olsa Hacksaw Ridge bir yönetmen için fazlasıyla başarılı bir yapım, filmin iki farklı temposu var ve ikisini de hem doğru yansıtmış hem de iyi bir araya getirmiş.
Kenneth Lonergan’ın, Manchester by the Sea ile, Denis Villeneuve de Arrival ile oyunculuk yönetimlerinin başarılı olduğu aşikar, diğer konular onları biraz geriye çekiyor.
En İyi Erkek Oyuncu
Casey Affleck bu ödül için en önemli aday olarak gözükse de Denzel Washington da en az onun kadar iyi bir performans sergilemiş. “Kaderine razı olan adam” Casey Affleck, gerçekten bu rolüyle kendini en üst düzey oyuncuların klasmanına sokmayı başarırken; “kaderiyle savaşan adam” Denzel Washington bir şaheser ortaya koymuş.
Ryan Gosling ve Viggo Mortensen, çok güçlü oyunlar ortaya koymasına rağmen, kendilerinden bir kademe daha iyi performansların arkasında kalacak gibiler. Andrew Garfield’ın ise neden aday gösterildiğini bile bilmiyorum, hatta Silence’daki performansı Hacksaw Ridge’dekinden çok daha iyi.
En İyi Kadın Oyuncu
Bariz şekilde tek adayın olduğu bir kategori, o da Isabelle Huppert. Cesar, Lumierre ve Golden Globe alan performansının ona Akademi ödülünü de getireceğini düşünüyorum. Eğer kendisine bir rakip varsa o da Emma Stone olabilir, ancak her ne kadar çok önemli bir oyun da ortaya koysa, Huppert’le baş etmesi çok zor.
Meryl Streep ve Natalie Portman kendi standartlarının asla altında değiller ama çok ciddi şekilde üstüne de çıkmamışlar, dolayısıyla kendileri bu ödül için geri planda. Ruth Negga’nın ise yine “beyaz” eleştirilerinden bu kategoriye aday gösterildiğini düşünüyorum, oyunculuğu iyi olsa da Loving’deki performansı bu ödül için yeterli değil. Hatta Amy Adams’ın hem Nocturnal Animals hem de Arrival performansı kendisinden iyi.
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
Dev Patel ve Mahershala Ali’nin çekişmesine sahne olacak ama muhtemelen de Dev Patel ödülü kazanmasıyla sonuçlanacağına inandığım bir ödül. Aslında iki oyuncunun performansı da muhteşem ama Dev Patel’in kapsadığı alan, filminin özelinde, daha fazla. Dolayısıyla ödülün ona gideceğin varsayıyorum.
Jeff Bridges, gerçekten başarılı bir performans sergilemiş, aslında yardımcı değil de esas cast için bile aday olabilecek bir rolü var. Michael Shannon’ın bu filmle ödül alacağını düşünmesem de bundan sonra ortalama filmlerden iyi filmlere terfi edeceğini varsayabiliriz. Lucas Hedges içinse çok iyi bir kariyer başlangıcı olduğu ve üstüne koyarak devam ederse, büyük işler bekleyebileceğimiz bir potansiyel olduğunu söyleyebilirim.
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu
En İyi Erkek Oyuncu ödülünce Denzel Washington’ın Casey Affleck ile mücadeleye gireceğini düşünsem de, Viola Davis’in bu performansıyla Fences’a ve kendine bir Akademi ödülü alacağını öngörüyorum. Aslında Naomie Harris, Nicole Kidman ve Michelle Williams üçlüsünün de çok başarılı performansları mevcut ama hepsinin ortak sıkıntısı oynadıkları rollerin çapının Viola Davis’in oynadığı rolle kıyas kabul etmeyecek olması.
Octavia Spencer ise iyi ama ödül için çok da yüksek ihtimali olmayan bir performans sergilemiş.
En İyi Orijinal Senaryo
Tek adayı olan başka bir kategori, The Lobster. Eğer bu kategoriyi tanımlarken kullandığımız sıfat “orijinallik” ise, The Lobster hayatımda izlediğim en orjinal senaryo olabilir. Black Mirror dizisinin tüm bölümlerinden daha ağır ve sert bir distopya ile karşı karşıyayız desem belki filmin çapını anlatmak için etkili olabilir.
20th Century Women özellikle bir dönemin kültürünü anlatmak, Hell or High Water ise bir bölgenin geçmişini ve kültürünü anlatmak için muhteşem senaryolara sahip. Eğer The Lobster olmasa ikisi bu kategori için çok ciddi bir yarışa girerdi kanaatindeyim.
La La Land, evet iyi, bu kategoride adayı olmayı da hak ediyor ama çok güçlü rakipleri mevcut. Manchester by the Sea ise “konuyu bağlama” açısından bu ödülü alabilecek gibi duramayan bir yapım.
En İyi Uyarlama Senaryo
Burada çok fazla tartışma olacağını sanmıyorum, zira Lion aday olan tüm rakiplerinden daha güçlü ve anlatmak istediğini çok net anlatmış bir film. Moonlight’ın, Lion’ı zorlama ihtimali gerçekçi bir şekilde var ama Moonlight’ın senaryosudan ziyade ön taraf çıkan başka yönleri var, ki senaryosu da çok güçlü. Ama diğer yönlerinin senaryoyu biraz gölgeleyeceğini düşünüyorum.
Fences keza güçlü bir uyarlama ama Moonlight gibi onun da diğer yönleri ön planda olabilir. Arrival ve Hidden Figures ise bu ödülü alabilecek kadar güçlü senaryolara sahip değiller bence.
En İyi Uzun Metraj Animasyon Film
Burada çok güçlü iki aday var, Kubo and the Two Strings ve My Life as Zucchini, aralarından bir tanesi nüans farkıyla önde, o da Kubo and the Two Strings. My Life as Zucchini’nin inanılmaz güçlü bir senaryosu var, çizim tekniği biraz alışılmadık ve kesinlikle yetişkinlere yönelik. Kubo and the Two Strings ise çığır açan bir animasyon zira 3 boyutlu stop-motion bir film yapabilmek inanılmaz. Bu inanılmaz tarafıyla avantajı yakaladığını düşünüyorum.
Moana ve Zootropolis tam çocuk animasyonları, güzeller evet ama rekabetçi değiller bu ödül için. The Red Turtle ise farklı bir konu, kesinlikle yetişkin animasyonu, hiç benlik değil ama çok seven insanlar olacağını varsayıyorum. Benim adayım değil ama birilerinin adayıdır kesinlikle.
En İyi Yabancı Film
Bu kategori gerçekten iki film arasında kesinlikle ayırım yapamadığım bir kategori; Land of Mine ve The Salesman arasında bir ayırım yapabilmek benim için çok zor çünkü nerdeyse ikisi de mükemmele yakın. Land of Mine bir duygu durumunun değişimin ne kadar güçlü bir etki yarattığını, The Salesman de gerilimin nelere kadir olabildiğini inanılmaz bir şekilde gösteriyor. Dolayısıyla bir kazanan belirleyemiyorum, üzgünüm.
A Man Called Ove çok güzel bir film, herkese tavsiye edebileceklerinizden; ama bu kategori için yeteri kadar güçlü değil. Toni Erdmann benim komedi anlayışıma kesinlikle uymuyor, Tanna ise anlaşılması zor film. Cidden, kullandıkları yerel dil, bizim dil konseptimize o kadar ters ki, filmi izlerken zorlanan insanlar olduğunu tahmin edebiliyorum.
En İyi Orijinal Film Müziği
Sanırım çok tartışma olmayan bir kategori. Tüm filmi müzik üzerine, özellikle de caz üzerine kuran La La Land bu kategorideki en önemli aday. Diğer adaylar; Passengers, Jackie, Lion ve Moonlight normal bir senede bu ödül için yarışabilirdi belki ama bu sene için öyle bir şanslarının olduğunu pek zannetmiyorum.
En İyi Orijinal Film Parçası
Yine La La Land’e gideceğine dair çok bir tartışmanın olmadığını varsaydığım bir kategori, esas soru, hangi parçasıyla Akademi Ödülü’nü alacak? Muhtemelen bu sorunun cevabı City of Stars. “Audition” da güzel bir parça olsa da City of Stars kadar ikonik değil.
Tabii Justin Timberlake’in söylediği “Can’t Stop This Feeling”den bahsetmek de gerek. Aralarında en ciddi liste başarısına erişen parça o, lakin Akademi kriterlerinin biraz daha farklı olduğuna inanıyorum liste başarısından.
“How Far I’ll Go” ortalama bir pop parçası o kadar. The Empty Chair ise farklı bir konu… Belki en derin parça, Sting de çok iyi ama ödül için ideal parça mı, ondan emin değilim.
En İyi Ses Kurgusu
Bu ödülü en büyük adayları muhtemelen Deepwater Horizon ve Sully. İkisi de gerçek hikayelerden esinlenmiş aksiyon filmleri ve filmlerin en etkileyici tarafları aksiyon anındaki sesleri. İkisi arasında çok bir ayrım yapamıyorum açıkçası.
Arrival ve Hacksaw Ridge için ses kurgusunu en iyi “işlevsel” sıfatıyla tanımlarım, filmlerin amacına hizmet edilmiş, belki Hacksaw Ridge’de biraz daha vurgulanmış ama çok ideal adaylar değiller.
La La Land bu ödül için değişik bir konumda, müzik ve parça açısında mükemmel oldukları kesin, ses kurgusu başka bir alan. Kurgu, biraz yapanların da bileceği üzere, çok matematiksel bir mevzu. Sanki La La Land, kurgudan çok içeriğinin ön plana çıktığı bir ses sekansına sahip.
En İyi Ses Miksajı
Tüm ödüller içinde teknik olarak bilgimin olmadığı tek ödül kategorisi, dolayısıyla bu ödüle yazdıklarım fazla sezgisel olacak.
Bu kategoriyi iki farklı yönden görebilirim; iki tane çok iyi aksiyon filmi ve muhteşem ses miksajları, 13 Hours: Secret Soldiers of Benghazi ve Hacksaw Ridge; bir de çok iyi bir müzikal filmi La La Land.
13 Hours: Secret Soldiers of Benghazi en ciddi aksiyonun olduğu ve ses miksajının en çok emek gerektirdiği film, dolayısıyla benim en güçlü adayım. Hacksaw Ridge’in savaş sahnelerinin etkisi de keza çok güçlü. Burada Akademi’nin vereceği karar önemli, çok iyi caz müziklerini içeren ve miksajı da çok başarılı parçaları içeren La La Land’e mi gidecek ödül, yoksa mevcut sistemi en iyi uygulayan 13 Hours: Secret Soldiers of Benghazi’ye mi?
Rouge One ve Arrival da ana-akım filmlerin gerektirdiği tüm ses miksajı özelliklerin sahip, ama etkileyicilik seviyesi açısından diğer filmlerin gerisindeler.
En İyi Prodüksiyon Dizaynı
Buradaki bakış açım, yeni ve farklı bir şey yaratmak üzerine. Bunu yapabilen tek film de Arrival. Diğer tüm filmler Passengers, Hail, Ceasar!, La La Land ve Fantastic Beast and Where to Find Them; mevcut olan dizaynları alıp en iyi hale getirmeye çalıştılar. Dolayısıyla bu ödüle, kişisel bir bakışla yaklaşırsam, Arrival en uygun aday.
En İyi Sinematografi
Muhtemelen en değer verdiğim ikinci kategori olan ödülden bahsediyoruz ve bu ödülü 3 yıl sonra ilk kez Emmanuel Lubezki almayacak!
Teknik açıdan plan-sekans çekmenin çok zor olduğu biliyoruz, Lubezki zaten dünyadaki mevcut en iyi sinematograf olmayı da plan-sekans yeteneği ile başardı, gördüğümüz kadarıyla da Akademi bu yeteneği ödüllendirdi. Yani bu durumda yapabileceğimiz çıkarım, Linus Sandgren’in La La Land ile bu ödül için en önemli aday olduğu yönünde. Filmin açılış sekansı ve içindeki sekanslar gerçekten muhteşem, son yıllardaki en iyi örneklerden, dolayısıyla da hak edeceğine eminim.
James Paxton liderliğindeki Moonlight’ın da güçlü bir sinematografisi var ama La La Land’in bir kademe altında kalıyor. Lion da keza yine Greig Fraser ile yine iyi bir örnek ama yeterli değil.
Bradford Young ile Arrival’ın, Roger Prieto ile Silence’ın ise neden aday olduğunu anlayamadığımı itiraf edeyim. Çok güçlü sinematografileri yok.
En İyi Makyaj ve Saç
Burada da prodüksiyon dizaynındaki gibi mevcut sistemin en iyisine değil, farklı ve yeni bir şey yaratabilme kriteri arıyorum, dolayısıyla Suicide Squad burada çok güçlü bir aday. A Man Called Ove ve Star Trek Beyond’un yarattığı yeni bir şey yok, mevcutları geliştirmişler. Dolayısıyla, bence kazanamayacaklar.
En İyi Kostüm Dizaynı
Yine yukarıdaki bakış açısına sahip olduğum bir ödül. Dolayısıyla ödül için adayım La La Land. Alışık olduğumuz kostümleri farklı bir algıyla görebildiğimiz sahneleri izledik, altındaki emek sadece Mary Zophers’le de ilgili değildi belli ki, Chazelle’in de vizyon katkısı yaptığı anlaşılıyor.
Allied, Fantastic Beast and Where to Find Them, Florence Foster Jenkins ve Jackie mevcut sistemi iyileştirmeye çalışanlardan, dolayısıyla yine benim adayım değiller.
En İyi Kurgu
Burada ödülün Moonlight veya Hell or High Water’a gitmesi taraftarıyım, çünkü iyi bir kurgunun filmin anlatısına katkısı çoktur ve bu iki filmin kurgusu çok ciddi bir dil yaratıyor ve anlatıya katkı sağlıyor.
La La Land, kurgudan çok başka özelliklerle dikkat çekiyor, o yüzden kurgu filmin en önemli unsuru değil gözümde, belki sondaki rüya sekansı hariç. Arrival ve Hacksaw Ridge içinse özel bir kurgu ödülü gerektiğini düşünmüyorum.
En İyi Görsel Efektler
Bu kategori de tek geçtiklerimden, daha vizyonda izlerken şu cümleyi kurdum; “En İyi Görsel Efekti Doctor Strange’e verin ve bu konu kapansın” gerçekten de öyle. Tamamen yeni bir dünya yaratmayı başarmış Doctor Strange, dolayısıyla başka bir adayın ciddi bir şansı olduğunu düşünmüyorum.
Kubo and the Two Strings, çok yeni bir şeyi üretse de sanki etkisi Doctor Strange’in altında. The Jungle Book ise benim ciddi antipatimi kazanan bir film. Tamamı yeşil perde önünde çekilen ve karakterlerin CGI ile oluşturulduğu filmleri sevemiyorum. Deepwater Horizon mevcut sistemin iyilerinden ama yeni bir üretim yok. Rouge One ise belki kanıksadığımızdan olsa gerek, mevcut Star Wars klasmanında ama artık o dünyada daha farklı bir şey yaratmalarını beklerdik.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.