28. Adana Altın Koza Film Festivali Günlükleri – 1

Türkiye’nin en köklü film festivallerinden biri olan Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali bu yıl da gerek ulusal yarışma filmleri, gerekse dünya sineması kuşağından filmleriyle pandemi ortamında seyirciyle buluşmaya devam edecek. Bu günlüklerde Haktan Kaan İçel’in filmlere dair görüşlerini kısa kısa bulabilirsiniz.

Bir Nefes Daha: Yerli sinemanın çok şeyler beklediği Nisan Dağ yeni filminde müzik tutkusu üzerinden hayatları kayıp giden gençlerin profilini çıkarıyor. Kaybedenler kulübü diye de kabaca yorumlayabileceğimiz umutsuzluğun içinde yaşamaya çalışan insanların hikayesini, üç farklı noktaya konumlandırmış. İlk ana hikayemiz olan müziğin her türlü koşulda insanı iyileştirip iyileştiremeyeceği mevzusu denilebilir. İkinci çatışma ise hikayenin içindeki zengin kız – fakir oğlan ikilemi olurken; en son tahlilde bir mahallenin içinde uyuşturucu ve önyargılara karşı hayatta kalmaya çalışan insanların günlük yaşantılarından kesitler izliyoruz. Her anında yok olmaya müsait bu kitle için, dışarıdan dahil olan Hayal Köseoğlu’nun karakteri büyük önem taşıyor. O zenginliğin içinde bir travmanın pençesindeyken, aynı travmanın fakirler tarafında da olduğunu keşfedip yaşama dair umudu tazeleniyor. Bu durum da filmin gelgitli yapısını tamamlayan unsur oluyor. Hayal Köseoğlu belki gerçek hayattaki kişiliğine ters orantılı bir karakteri canlandırırken aurasıyla filme avrupai bir hava katmış.  Öte yandan Nisan Dağ’ın hikayesine hakimiyeti takdiri hak ediyor. Karakterinin uyuşturucunun etkisindeyken psikolojik durumunu yansıtması için animasyon kullanımı iyi seçim olmuş. Sanırım festivalin en iyi birkaç filminden biri diyebiliriz.

Memory Box: Memory Box çok kişisel bir hikayenin peşinden gidiyor. Annesini hiç tanıyamayan bir gençliğin fotoğraflardan, günlüklerden profilini çıkartıyor. Dönemin müzikleri ve gençliğin coşkusunu sonuna kadar içinize işleyerek hayat enerjinizi tazeleyen bir film ortaya koymuş. Yakalanan kimi sahnelerdeki başarılı teknik yetkinlikler yönetmenleri takdir etmemizi sağlıyor. Ne var ki film yeni bir şey anlatmıyor. Savaşın acımasız yüzüyle tanışıncaya kadar kirlenmeyen karakterlerin güncesi tutulmuş. Eldeki arşiv malzemesiyle eldekilerin en iyisi kotarılmaya çalışılmış. Ama ne yaparlarsa yapsınlar sınırlı kalan projelerini üst seviyeye geçirememişler. Filmin finalindeki yıllar sonraki buluşma sahnesinin verdiği güzel his için izlenir.

Zin ve Ali’nin Hikayesi: İnsanların rutin hayatlarındaki kendilerine biçtikleri rolde geleneksel ritüellere bağlılıklarını ve kendi doğrularının peşinden gitmek istemeleri inancını temeline alan yapım, bu durumun coğrafi nedenlerle toplumsal baskıya dönüşme sürecini başarıyla anlatıyor. Tahammülsüzlüğün ve acının getirdiği insani varoluşçu boşluğu film, çaresizlikle birleştirerek seyirciye sunuyor. Sonuç olarak yönetmen çok kişisel bir hikayeyi sinemada anlatarak iyi bir hikaye anlatıcısı olduğunu gösteriyor. Temiz görüntüleri ve düzeyli müzik kullanımıyla karşımıza eli yüzü düzgün bir film çıkıyor. Buraya kadar her şey yolundaymış gibi görünse de hikayenin kimi yerlerde tekrara düştüğünü söyleyebiliriz. Filmin hikayesinin bir yere kadar seyircinin ilgisini çekeceğini düşünüyorum. Çok yenilikçi bir konuya değinilmediğinden dolayı da unutulup gidecek gelip geçici bir hikaye olarak aklımızda kalacaktır. Acılar fazlalaştıkça rutinin parçasına dönüşür derler. Filmin merkezindeki hikaye de bu bağlamda filmin yolunu tasvir etmiş.

Everything Went Fine: Ozon’un zaman zaman değindiği aile dramlarına bu sefer daha toksik eksenli bir bakış açısıyla kapı aralanmış. Baba ile kızının arasındaki çok değinilmeyen bağı, günümüzde ilerleyen tabloda kopuk ve pek işlemeyen detaylara dönüşmüşler. Film ağır bir konu olan ötenazi konusuna odaklanırken, kendince sorumluluk alıyor. Bu durumun bürokratik karmaşasını seyirciye geçirmeye çalışıyor. Ancak olayları dramatize etmek yerine olması gereken bir durummuş gibi yansıtarak seyirciyi rahat koltuklarında güvenli sularda kalmasına neden oluyor. Filmdeki pek çok detay filmin ilk bölümünde gözümüze sokulurcasına gösterilmesine rağmen, ikinci bölümde unutulan objelere dönüştürülmesi bana göre filmin en büyük defolarından biri akılda kalıyor. İyi oyuncuların, iyi performanslarına tav olunması dışında Ozon karşımıza biraz izle unut filmiyle çıkmış.


Yayımlandı

kategorisi

,

yazarı:

Yorumlar

Bir cevap yazın