28. İstanbul Film Festivali’ne Doğru


28istanbulfilmfestivali_afis.JPG

Her yıl İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı(İKSV)’nın katkılarıyla hazırlanan, 28. İstanbul Uluslarası Film Festivali 4 nisanda başlıyor. Nisan ayını bir tür realist sıkıntılardan kaçış noktası, rüya görme kiosku ya da klasik tabirle görsel şölene çeviren cânım festival, gece gündüz hayal görmek isteyenlere kapılarını açıyor. İstanbul’un yedi farklı sinemasında gösterilecek olan filmleri izleyen sinema fanatiklerinin, her seans sonrasında uyurgezer zombiler olarak salonlardan taşıp, şehri istila etmelerinden korkuluyor.

Yine (!f, Filmekimi gibi) her festivalde olduğu üzere, farklı türlerdeki birçok yapıt çeşitli gruplarda sınıflandırılarak sunulmuş. İstanbul Uluslararası Film Festivali’nin yine hoş bir güzelliği olarak yeni yapımların yanında, klasik olmuş az bulunan eserlere de yer verilmekte. Böylelikle, bir filmin çok methini duyup bir türlü göremeyen meraklılar için mükemmel bir fırsat doğuyor. Hem de sinema salonu atmosferinde.

Eski yapımlar festival programı içerisinde farklı kategorilerde kendilerine yer bulmuş. Elia Kazan’ın Kayseri’de doğumunun 100. yılı sebebiyle “Anılarına” bölümü içerisinde 1952 tarihli Viva Zapata gösterilecek. Yine aynı bölüm içerisinde kendisine yer bulan diğer eserler arasında geçtiğimiz aylarda hayatlarını kaybeden Paul Newman anısına Damdaki Kedi (1958), Sydney Pollack anısına Atları da Vururlar (1969), mısırlı sinemacı Yusuf Şahin anısına ise Sessizlik Lütfen…Çekim Var (2001) bulunuyor.

andrey-rublev.jpg

Şahsi olarak merakla beklediğim bir film olan Andrey Rublev (1966), büyük rus yönetmen Andrey Tarkovski’nin ikinci filmi. Tarkovski’nin Ivan’ın Çocukluğu (1962), Solaris (1972) ve Stalker (1979) filmlerini dvd olarak piyasada bulmak mümkünken; Ayna (1975), Nostalgia (1983) ve Kurban (1986) filmlerini bulabilmek hiç kolay değil. İşte, Andrey Rublev de yönetmenin her yerde karşımızda çıkmayacak filmlerinden birisi. Rus ikonograf ressamı Andrey Rublev’in yaşamına sırtını dayayan film, Tarkovski’nin hayatını adadığı inanç ve sanat kavramlarını Orta Çağ mizanseninde birleştiriyor. Andrey Rublev karakterini, Tarkovski’nin en çok sevdiği oyuncu olan ve zamansız ölümünden ötürü sonraki filmlerinde oynatamadığı için hayıflandığı Anatoli Solonitsin canlandırıyor.

Almanya’nın gelmiş geçmiş en pahalı filmi olan Der Baader Meinhof Komplex, Almanya ve dünya terör tarihine kanla damga vuran Kızıl Ordu Fraksiyonu(RAF)’nun hikayesini anlatıyor. Film, sol bir öğrenci grubu olarak başlayıp gerçekleştirdiği eylemlerle şehir gerillalarına dönüşen örgütün, 1967deki kuruluşundan 1977de liderlerinin hapiste ölümüyle son bulan sürecini izleyicilerle paylaşıyor. Almanya’nın bu yılki Oscar adayı olan ve Stefan Aust’un çok satan kitabından uyarlanan Der Baader Meinhof Komplex, eleştirmenlerin beğenisini toplamayı başardı. Başrolde 2000li yıllarda (muhtemelen) her alman filminde oynayan Moritz Bleibtrue var.

Birçok sinemasever tarafından merakla beklenen ve programa alınmasına rağmen İKSV’den yapılan açıklamaya göre kopyada çıkan sorunlardan ötürü festivalden çıkarılan Zamanın Tozu, yunan şair ve yönetmen Theo Angelopoulos’un Ağlayan Çayır (2004) ile başlayan 20. yüzyıl üçlemesinin geciken ikinci filmi. Filmlerinin her karesini (abartısız her kare) titiz bir fotoğraf sanatçısı ya da bir ressammışçasına işleyen Angelopoulos’tan, dokunaklı Ağlayan Çayır’dan sonra beklentiler çok yüksek. Angelopoulos, hareket eden şiirsel bir kamera açısının özgün estetiğinin yanısıra tanıdık insanlardan bahsediyor. Yunanistan’ın ve yunanlıların, siyasiler ve askerler tarafından şişirildiğinin aksine öcü olmadıklarını anlamaya başlamak için güzel bir fırsat. Güçlü bir sineması olan komşumuzun insanları adeta aynamız gibi. Zamanın Tozu, bu beklentileri karşılayabilecek mi? Bunu öğrenmek için şimdilik, çıkan aksaklıkların düzeltilmesini ve Zamanın Tozu’nun tekrar gösterime sokulmasını ummaktan başka çaremiz yok.

Festival’in bir diğer güzelliği, son yıllarda çok beğenilen yerli yapımların sadece 3,5 liraya (dikkat: Bu fiyat aslen 4.75 liraya çıkıyor) gösterimleri. Bu filmler arasında, Yeşim Ustaoğlu’nun övgü ve ödül toplayan Pandora’nın Kutusu, Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi Üç Maymun, Özcan Alper’in ses getiren Sonbahar, Yusuf üçlemesinin ikincisi Süt, Çağan Irmak’ın bir furya halini alan Issız Adam filmleri öne çıkanlardan bazıları. Türk filmlerinin bu kadarla sınırlı kaldığı sanılmasın. “Ulusal Yarışma” içerisinde değerlendirilen Hayat Var (Reha Erdem), Gölgesizler (Ümit Ünal), Ali’nin Sekiz Günü (Cemal Şan) gibi daha birçok eser var. Ayıklamak size kalmış.

Festivalin kapanışını Japonya adına süpriz bir şekilde Oscar’ı kucaklayan Gidişler filmi yapacak. 4-19 Nisan arasında dolu dolu bir program sunacak olan 28. İstanbul Uluslarası Film Festivali’nde herkesin meşrebine göre bir film bulması mümkün. Bunun için İKSV’nin resmi sitesinde saatler harcamak gerekebilir. Zira seçmek hiç de kolay değil. İyi seyirler…


4 responses to “28. İstanbul Film Festivali’ne Doğru”

  1. Yine güzel filmler barındıran bir seçki. Yerli filmlerin daha ucuz olması ise gerçekten harika bir gelişme. Festivallerde Türk sineması için yapılan böylesi pozitif ayrımcılığa hiçbir şekilde itirazım yok, tüm bu festivaller bizim sinemamızın, bizim sinemacımızın/sinemaseverimizin gelişmesi için değil mi bir bakıma.

    Ayrıca yine de geçen yıllara nazaran ince bir düşüş sezdim festival programında, bunu da yönetmenlere özel seçkilerin olmamasına bağlıyorum, bağladım.

  2. Yine güzel filmler barındıran bir seçki. Yerli filmlerin daha ucuz olması ise gerçekten harika bir gelişme. Festivallerde Türk sineması için yapılan böylesi pozitif ayrımcılığa hiçbir şekilde itirazım yok, tüm bu festivaller bizim sinemamızın, bizim sinemacımızın/sinemaseverimizin gelişmesi için değil mi bir bakıma.

    Ayrıca yine de geçen yıllara nazaran ince bir düşüş sezdim festival programında, bunu da yönetmenlere özel seçkilerin olmamasına bağlıyorum, bağladım.

  3. İzlenmesi gereken bir film de “Başka semtin çocukları” olmalıdır. Aydın Bulut’un Altın Portakal’da kazandığı genç yetenek ödülünden çok daha fazlasını hakeden bir film.

    Nacizhane tavsiyemdir..

  4. İzlenmesi gereken bir film de “Başka semtin çocukları” olmalıdır. Aydın Bulut’un Altın Portakal’da kazandığı genç yetenek ödülünden çok daha fazlasını hakeden bir film.

    Nacizhane tavsiyemdir..

Leave a Reply