5. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali Notları

Bu yıl önemli konukları İstanbul’a getiren Boğaziçi Film Festivali, çeşitli etkinlikler ve masterclass’larla sinemaseverleri doyurmayı başardı.

Bobby Roth ile Amerikan dizi sektörü ve sinemayı karşılaştıran videolarla etkileşim sağlanılan bir çalışma yapıldı. Genelde soru cevap şeklinde ilerleyen masterclass, sektör adına katılımcıların bilgilenmesini sağladı.

Bela Tarr ise Roth’un aksine tüm gerçekliğiyle herkesin karşısına çıktı. Genel geçer doğrular yerine kendi doğruları doğrultusunda soruları yanıtladı. Bir yandan da öğretmen edasıyla katılımcılara sinemacılık dersi verdi. Sinemanın yapı taşlarını belirli bölümlere bölerek kendi kariyerinden örnekler vererek subjektif gerçekliğini yansıtmaya çalıştı.

Herkesin kendi doğrusu olabileceğini söylerken gerçek sinemanın peşinden giden önemli bir yönetmen ile çok özel anlar yaşandı. Bela Tarr orijinal kişiliğiyle dikkat çekerken, mütevazi hareketleri ve dobra cevaplarıyla gönüllerde taht kurdu.

Festivalde izlediğim filmler hakkında düşüncelerim ise şöyle özetlenebilir.

KHIBULA
Devrik bir başkanın politik çıkmazların içinde sürgün hikayesine odaklanan yapım, sovyet dönemineki Gürcistan hakkında bilgi sahip olmak için önemli bir film olmasına rağmen kendi içinde tempo sorunları çeken bir film diyebiliriz. Bazı anlarından Ömer Kavur’un Akrebin Yolculuğu’nu hatırlatan yapım, başkanına bağlı bir halk ile devrim yansılısı kitle arasındaki ayrımları gösterirken sınırlı sinemasını vasatlıktan öteye götüremiyor.

HOLY BIKER
Brezilya’dan anaakım bir aksiyon filmi olarak yorumlayabileceğimiz Efsaneye Dua Et, bir anlamda Hızlı ve Öfkeli filmlerinin motorsiklet verisyonu olarak adlandırılabilir. Yer yer post-apokaliptik öğeler taşıyan yapım, birbirinden tuhaf karakterleriyle inandırıcılıktan uzak senaryosunda mantık hataları havada uçuşuyor. Ancak yine de genel seyirciye hitap etmesinden dolayı sıkıcı olmayan bir işti. Güzel kadınlar, sürat tutkunları ve motorsikletler… Enerjik ama içi boş bir film denilebilir.

KHRAMS
Rus sinemasından bu örnek, bir nevi Rus bir şairin beynine doğru deneysel bir yolculuk gibi diyebiliriz. Hikaye kurgusu o kadar savruk ve kontrolsüz ki, bir yerden sonra seyir zevki olumsuz anlamda etkileniyor. Farklı olmak adına klasik anlatıyı elinin tersiyle iten bu yapım, farklı ama başarısız bir deneme olarak yorumlanabilir. Günlük yaşamın sıkıcılığı, serbest bir platformada sergilenirken ne yazık ki izleyiciyi boğucu bir deneyime dönüşüyor.

WONDER WHEEL
Woody Allen’in son filmi yine yıldızlarla dolu kadrosuyla göz kamaştırsa da hikaye anlamında pek de bilmediğimiz bir şey anlatmıyor. Yine ihtirasları olan, kendilerine has karakterleriyle ayrıksı olmayı beceren tuhaf karakterler cirit atıyor. Kurulan çatışma filmin son anına kadar ilerlese de, bir yerden sonra dengesini kaybediyor. Allen görüntü yönetimi ve sanat tasarımı olarak özenli bir işçilik çıkarırken, senaryonun ortalama oluşu ortalama bir seviyede kalmasına neden oluyor. Filmin yıldızı olarak lanse edilen Kate Winslet beklentilerin üzerine çıkmazken, filmin yıldızı açık ara Jim Belushi denilebilir.

SUBURBİCON
Coen’ler dahil uzun zamandır bu kadar Coenvari bir film izlememiştim. Birbirinden salak karakterler, sinsi bir senaryo ve yüzünüzdeki tebessümü film boyunca yüzünüze çakılı hissettiren bir film karşımıza çıkıyor. Tüm oyuncular bir asker gibi görevlerini sonuna kadar başarılı bir şekilde yerine getiriyorlar. Clooney yönetmen koltuğunda pek sırıtmıyor. Ancak filmin ortasındaki tempo düşüklüğü filmin en büyük handikabı olarak dikkat çekiyor. Genel hatlarıyla yurt dışında bepenilmese de kara mizah severleri tatmin edecek bir iş kotarıldığı gerçeğini kabul etmek lazım.

BEYOND THE CLOUDS
Majid Majidi İran sınırlarının dışına çıkıyor ve bizleri Hindistan’ın varoşlarında bir varolma mücadelesinin içinde bırakıyor. Yine kendi sinemasından ödün vermeden muhteşem görsellikteki tasarlanan sahnelerinden ödün vermeden anlatmak istediği hikayeyi başarılı bir şekilde izleyiciye sunuyor. Film yaratıcı görsellerini, genç oyuncuların iyi oyunculuklarıyla süsleyerek keyifli bir seyir vaat ediyor. Majidi farklı bir ülkeden bakarak yine insani bir hikayeyi seyircilerinin ruhlarına dokunarak beyazperdeye yansıtmayı başarıyor.

Yorum Gönderin