Bu akşamki ödül töreniyle bir festivalin daha sonuna geldik. Son günlüğümüzle karşınızdayız.
Gelincik: Gerilimi üst perdeden veren yapboz kurgu stili ve karakterlerin paranoyasını izleyiciye seyirciye geçiren atmosferiyle bu yılın iyi yerli filmlerinden biri olarak anabiliriz. Bilhassa senaryonun kafada oturmasından sonra kendinizi politik bir çıkmazın içinde bulmanız filmi değerli kılıyor. Filmin zamansal geçişlerinin karakter personası ve sanrılarıyla gerçekleşmesi filmin içinde bütünlüğün oluşmasına neden oluyor. Yönetmen Orçun Benli önceki filmlerine nazaran seyircinin biraz düşünmesini istemiş. Kolayca karşısına sunmamış. Filmin sırrını son ana kadar saklarken, gizem öğelerini doğru yerlere serpmiş. Psikolojik gerilimlerin ülkemizde az olduğunu düşünürsek umarız bu film daha fazlalarına vesile olur.
Flaşbellek: Derviş Zaim’in Suriye iç savaşında geçen filminin ilk yarısı insanlık suçlarını gözler önüne seren ve ilgi çekici bir mücadele filmi karşımıza çıkacak havası verirken; film bir anda 3. sınıf Hollywood propaganda aksiyon filmlerine evriliyor. Olaylar inandırıcılığını yitiriyor. Filmin son yarım saatinde ise inandırıcılığın zerresini bulamadığımız bir noktada İnfilak ediyor. Suriye’deki taraflara karşı bariz taraflı bakışı ve olayları objektif görememesi, bunun yanı sıra İşid’i bile makul adam gibi göstermesi filmi çekilmez kılıyor. Senaryonun sürekli kendini yiyip bitirerek geldiği konum içler açısı diyebiliriz. Filmin bariz bir şekilde Türkiye’deki mülteci kamplarını öne çıkartan bir iş olması, belli ki devlet tarafından sipariş bir işe dönüştüğünü gösteriyor. Ali Suliman karizmasıyla bir yere kadar filmi sürüklese de, bir yerden sonra mantıklı hamleler bekliyorsunuz.
Bandar Band: Hiç bitmeyen bir otobüs yolculuğunu hatırlatan Bandar Band, bir müzik grubunun hayallerine hiç ulaşamadığı bir yol filmi diye özetleyebiliriz. İran’ın umutlu gençlerinin yolculuğu umutsuzluğun içinde kaybolma sürecine dönüşüyor. Teknik yetersizlikler ve anlatı sanatı adına tatmin etmiyor. Zaten filmin tamamını düşünürsek otobüs yolculuğu dışında, İran gençlerinin şarkılarını dinliyoruz genelde. Filmin tamamı böyle seyrediyor.
Gölgeler İçinde: Ülkemizde pek örneğini görmediğimiz steampunk türünde olan Gölgeler İçinde, bize bilindik bir Big Brother hikayesi anlatıyor. Sanat yönetimi ve atmosferiyle sistem karşısında ezilen insanları iyi tasvir ediyor. Metaforik imgelerle anlatısını destekleyerek zenginleştiriyor. Numan Acar ve yan karakterler filmin yapısına uyum sağlıyorlar. Ancak filmin yan karakterlerinin biraz fazla robotik performansları, filmin yapısına uysa da, kendi gerçekliğinde inandırıcı durmuyor. Bilhassa filmin ilk sahnesinin yönetmenlik anlamında takdiri hak ettiğini düşünüyorum. Etkileyici bir açılışla filmin izlenmesine olanak sağlamışlar. Ancak yeni bir şey anlatıyor mu derseniz anlatmıyor. Bilindik hadiselerin farklı formda sunulduğu bir distopya güzellemesi karşımıza sunuluyor. Ses bandı epey sorunlu bir kopyayla izledik ki yönetmen de bunun farkında olduğu için gösterim sonundaki söyleşiye ses problemiyle başladı. Ülkemizde sinema adına bol emek harcanan işleri pek görmediğimizden, açıkçası değerini de bilmemiz gerekiyor. Geriye şu soruyu sormak kalıyor: “Gölgeler İçinde” içeriğinde görsel ve işitsel olarak bu kadar iyi işler barındırırken, biraz daha yaratıcı olamaz mıydı?
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.