Ciddi Bir Adam Veya Absürt Bir Film

serious-man.jpg

Yaşam önceden belirlenmiş kurallar, mantıklar ya da sistemlerle işlemez. Yaşadığımız hiçbir şeyin nedeni yoktur. Yaşadıklarımız sonucu ortaya çıkan durumlar da, biz onlara sonuç dediğimiz için sonuçtur. Hayat bir komplo teorisi değildir. Çünkü hayatın bir teorisi yoktur. İşte tüm bu saydıklarım yüzünden aslında hayat absürttür; bir gösteri değildir,  ya da bir tiyatro sahnesi… Hayat en çok yaşanılan bir şey değil midir ki neden onu yaşamak yerine konuşuruz? Neden ona bir değer biçer, onda anlamlar arar, ona küser, onunla barışırız? Karanlık kutudan içinde zehirli gaz bulunan şişeyi kırmadan çıkabilecek miyiz?* Bu, bilinebilecek mi? Ve daha da acıklısı, bunu kim umursayacak?

Durmadan sorular sorarken hiçbir sorusuna cevap aramayan bir sinemadır Coenlerin sineması. Onların filmlerinde anlatılan hikâyelerin, bize öğretilen mantığa uymayan bir yönü vardır. Çoğu zaman hikâyelerini bir sona bağlamazlar. Hikâyelerin ulaştıkları sonda herkes için ortak olarak tanımlanabileceği bir final yoktur. Bu, belki de hayatın da tıpkı çektikleri filmler gibi herkes için öngörülebilecek ortak bir sonu olmamasındandır. Onların filmlerinde her an her şey olabilir. Gariplikler birbirini takip ederken, her şey olabildiğince sıradan görünür. Kendini zeki sanan kahramanlar oldukça alık tiplerdir. Bunun nedeni onların zekâlarında bir sorun olmasından değil, hayatı ve amaçlarını fazlasıyla ciddiye almalarındandır. Onların hikâyelerinde en acınılası insanlar en ciddi olanlardır. Yaptıkları her plan giderek karmaşıklaşır ve en sonunda bir hiçliğe ulaşır. Hayat planlanabilir bir şey değildir.

Coenlerin sineması için tanımlanabilecek en genelgeçer kavram trajikomik olabilir. Kahramanları genelde çok karmaşık ruh hallerine sahip kişiler değildir. Kahramanların, kardeşlerin filmlerinde karmaşık görünmelerinin sebebi ise son derece yalın tipler olmalarıdır. Çok temel duygularla hareket ederler ve çoğu çaresizdir. Sürekli bir kaygı haliyle yaşarlar ya da tam tersi son derece vurdumduymaz olurlar. Ama hepsi için geçerli olan şey kendilerini çok açmamaları, ele vermemeleridir. Hikâye onlar için bir açıklama yapmaz. Coenlerin filmlerinde kahramanlar bir kabın içinde sürekli devinen ama birbirine hiç karışmayan sıvılara benzerler. Aralarında benzer özellikler yoktur. Aynı hikâyede yaşayan kahramanlar olsalar da ayrı ya da daha doğrusu kendi dünyalarında yaşarlar. Amansız ve acımasızca yalnızdırlar aslında onlar. Daha en baştan karşılarındaki insanları anlamak yerine kendilerini anlatmaya çalışırlar. Ve bunu son derece kesin ve net bir dik başlılıkla yaparlar. Coenlerin filmlerinde her kahraman aslında sadece kendi kendiyle konuşur ve kardeşlerin filmlerinin temelindeki absürt durumların çıkış noktalarından biri de budur.

“A Serious Man”’in giriş sekansındaki kişiler ana hikâye ile hiçbir alakası yok gibi görünen kimselerdir. Bu sekans ana hikâyeden bağımsız başka küçük, kısa bir hikâye gibi durur. Daha en başından absürt bir hikayeyle giriş yapar film. Ve neredeyse ortada hiçbir neden yokken boş ve dik kafalı bir inanç yüzünden bir cinayetle biter. Ama kendisine saldırılan adamın ölüp ölmediği konusunda hiçbir ipucu yoktur.

“Ben ciddi bir adamım” A Serious Man filminin en çaresizce söylenen repliğidir. Filmde kahramanın bir matematik profesörü olması rastlantı değildir. Yaşadığı her olayı bir matematik problemiyle çözen, hayatındaki hiçbir şeyi rastlantıya bırakmayan kahramanımız filmin girişinde bir muayenehanede görünür. Doktor muayeneden sonra her şeyin yolunda olduğunu söyler. O an aslında bir sihirbazın gösterisine hazırlanan bir kurban gibidir ve en başta her şeyin yolunda gittiği sıradan ve bildik bir insan olarak gösterilir. Hikâyede basit, küçük ve beyaz bir mendildir profesör ve yaşam profesörü seyircinin gözleri önünde avucunun içine alır. Profesör hayatın avucundadır, avuç kapatılır ama bir daha hiç açılmaz. Seyirciyse hikayenin kahramanının hala o avucun içinde olup olmadığını hiçbir zaman bilemez.

coen-biraderler-ciddi-bir-adam.jpg

Filmin Olay Örgüsü:

Ardından hikâye başlar ve tüm terslikler arka arkaya gelir. Daha en başta Koreli bir öğrencisi (Koreli öğrencinin ingilizce aksanı ve grameri çok komiktir) profesörden düşük not aldığı matematik dersinin notunu yükseltmesini ister. Aksi takdirde bursunu kaybetme olasılığıyla karşı karşıyadır. Bunun için kahramanımıza rüşvet verir. Ama bu rüşveti öyle usturuplu bir şekilde iletir ki profesör durumu geç anlar. Öğrenci odasından çıktığında masasındaki zarfı fark eder, içindeki parayı görür ama öğrenciye zarfı geri veremez çünkü öğrenci çoktan gitmiştir. Bunun için çok endişelenmez ama nasıl olsa zarfı öğrenciye daha sonra da geri verebileceğini düşünür. Ama bu hiç gerçekleşmez. Çünkü öğrenci böyle bir zarfı kendisine vermediğini söyler. Filmin ilerleyen bölümlerinde öğrencinin babası kahramanımızı oğlundan rüşvet aldığı için kendisini mahkemeye vermekle tehdit eder.

Bu, filmin absürtlüklerinden ve profesörün başına gelen aksiliklerden sadece biridir. Ardından karısı ortada hiçbir neden yokken kendisinden ayrılmak istediğini söyler. Ve bununla da yetinmez, sevgilisini – bu adam aynı zamanda bir aile dostudur – kendisiyle görüştürüp konunun kendi aralarında tartışılmasını ister. Profesörün sevgilisi akıllara zarar cinsten bir sinir bozucudur. Profesöre sevgiyle sarılır, bunu birçok defa yapar ve kendisini anladığını söyler. Kahramanımıza yapılan, ciddi bir işkencedir. Devamında işler pek de yolunda gitmez. Profesörün komşusu profesörün bahçesini işgal etmektedir ve işgal ettiği bahçeye bir kayıkhane yapmak niyetindedir. Bu konuyu tartışmaya açma gereği bile duymaz. Bir de çalıştığı üniversitede beklediği terfiyi bir türlü alamaz. Çünkü birileri üniversite yönetimine profesörün öğrencilerinden rüşvet aldığını bildiren imzasız mektuplar yazmaktadır. Bunu öğrenen profesör mektuptaki dilbilgisi seviyesini sorar. Mektuptaki ingilizce son derece yetkindir.

Kahramanımızın kardeşi boynundaki iltihaplı kistin iltihabını elindeki tuhaf makineyle sürekli vakumlarken neredeyse tüm gün tuvaletten çıkmayan amatör bir matematikçidir. Elindeki deftere kendi geliştirdiği bir matematik teorisine dair formüller yazıp durur. Bu formülle tüm olasılık sorunlarını çözebilen yarım akıllı kardeş eyalette yasak olmasına rağmen kumar oynar. Bununla da yetinmez cinsel tacizle suçlanır. Profesörün kızı profesörden habersiz sürekli plak satın alır. Fatura yine profesöre kesilir. Daha sonra profesör için iyi sayılabilecek bir şey olur ve karısının aile dostu olan sevgilisi bir trafik kazasında ölür. Ama işin aslı öyle değildir. Zaten evi ipotekte olan ve bir yığın faturayla uğraşmak zorunda kalan profesör karısının sevgilisinin cenaze masraflarını da üstlenmek zorunda kalır. Bu terslikler listesi böylece uzayıp gider…

a-serious-man-film-coenler-michael-stuhlbarg.jpg

Coenler tüm bu tersliklerin hiçbirini karikatürize etmez. Onların amacı filmde bir komedi yaratmak değildir çünkü. Yaşananları hayatın içinde olduğu verirler. Her şey sıradan ve normaldir ama eninde sonunda yolunda gitmeyen bir şeyler vardır işte.

Artık kahramanımız aklının çözüm üretemeyeceği bir noktadayken din adamlarından yardım almaya karar verir. Onların kendisine bir çözüm yolu bulabileceğini ummaktadır. Ama asıl trajedi de buradadır. Çünkü gittiği iki haham da aslında kendisine hiçbir şey söylemez. Ya da söylerler de söyledikleri kahramanımızın mantığına uymaz. İlki park yerindeki araçların perspektifinden bahsederken yaşama olan bakış açısını değiştirmesini tavsiye eder. Bunu söylerken takındığı tavır profesörle dalga geçer gibidir. Aldığı cevap elbette tatmin edici değildir. Başka bir hahama gider. O da profesöre daha açık olmasına rağmen yine saçma sayılabilecek bir hikaye anlatır: Musevi bir dişçi musevi olmayan bir hastasına protez diş yapmaktadır. Hastasının dişlerinin kalıbını alır ve kalıp üzerinde çalışırken aldığı diş kalıbında her dişin arkasına denk gelecek şekilde ibranice harfler yazdığını görür. Dişlerde “yardım et ve kurtar” yazmaktadır. Dişçi bu duruma çok şaşırır ve ne yapacağını bilemez. Bunun üzerine diğer hastalarından aldığı diş kalıplarının arkalarına, hatta başka hastalarının dişlerine, kendi dişlerine, karısının dişlerine de bakar. Kimsesinin dişlerinde herhangi bir yazıya rastlamaz. İşin içinden çıkamaz ve hikâyeyi anlatan hahama gider, ona hikayesini anlatır. Hikayeyi dinleyen haham duruma hiç şaşırmaz ve eğer yazıda “yardım et ve kurtar” yazıyorsa öyle yapmasında bir sakınca olmadığını söyler. Dişçi de hahamın dediğini yapar. Bu tuhaf durumun bu basit açıklaması dişçiyi tatmin etmiştir. Şüphelerinden kurtulur ve normal hayatına geri döner.

Hayat, kendisiyle ilgili mucizevî açıklamaları olabilecek bir şey değildir. Hayatı tanımlayamazsınız ya da ona şaşıramazsınız. Hem bunu yapsanız bile değişen bir şey olmaz. O kendi sıradanlığında akıp gitmeye devam eder. Çünkü hayat içinde olağanüstü olayların ve durumların yaşandığı bir yer değildir. Size garip, tuhafmış gibi görünen olaylar yaşasanız bile… Eninde sonunda sıradan ve rutindir hayat.

Diğer birçok filmlerinde olduğu gibi “A Serious Man” de bir sonuca bağlanmaz ve Coenler gerek izleyicinin gerekse kahramanlarının aradığı bütün cevapları havada bırakan bir şekilde bitirirler filmlerini. Profesör filmin başında muayene olduğu doktordan kaygılı bir telefon alır. Doktor, mevzubahis muayenede çekilen röntgen filmleriyle ilgili profesörle acil olarak görüşmesi gerektiğini söylemektedir. Ama sorunun ne olduğuna dair hiçbir ipucu vermez. Mendil sihirbaz sandığımız yaşamın avucundadır ve avuç hala açılmamıştır.

Coenler için hayat bir nedenler ve sonuçlar silsilesi değildir. Hayatın bu türden bir ritmi ya da sistematiği yoktur. Bilinemez ve öngörülemez bir şeydir hayat. Onlar için hayat filmin bir bölümünde geçen, gösterilen bir hortum gibidir. Ortaya ne zaman çıkacağı, neleri yerle bir edeceği ve ne zaman kaybolacağını kestirmek imkânsızdır. Neredeyse nihilist bir algılayıştadır Ceonlerin sineması. Seyircide, onların filmlerini izlerken oluşan ağırlık duygusunun nedeni de bu olabilir.

—–

* Ayrıntılı bilgi için bkz: “Schrödinger’in Kedisi” deneyi

Yorum Gönderin