Batı insanı 11 Eylül’le birlikte “güvenliğinden şüphe duymaya”, terör, savaş, bombalama gibi kelimelere dağarcığında daha fazla yer vermeye başladığında, seçimlerini “întikam, savaş, tedbir” gibi kelimeleri daha çok kullanan isimler arasından yaptı. ABD’de Bush, İtalya’da Berlusconi, Almanya’da Merkel, Fransa’da Sarkozy, keskin zekalarıyla değil, insanlar üzerinde güvenlik paranoyası yaratmaktaki ustalıklarıyla öne çıktılar. Batıda yaşanan aptallar çağının sanatı, kültürü ve dolayısıyla sinemayı etkilememesi zaten mümkün değildi.
“Kemer sıkma dönemindeyiz, insanlar kültürle beslenmez”. Bu laflar herhangi bir üçüncü dünya ülkesinin diktatörünün ağzından dökülen sözler değil. Son yaşanan ekonomik krizlerle belki pizzalarından bir iki dilim eksilen, zordaki hali bile dünyanın refah seviyesi en yüksek ülkelerden biri olan İtalya’nın Başbakanı Silvio Berlusconi’nin sözleri…Fellini’nin, Visconti’nin, Rosselini’nin torunları artık “Sinema ne kadar gerekli” diye tartışmaya başladı. Sadece devlet tarafından ödenen teşviklerin kısılması sorun değil… (2005’te yarı yarıya indirilen teşvikler yeni bir yasayla yok edilmek üzere) Sorun Berlusconi’nin italyan sinemasına düşmanca davranması ve birçok konuda yaptığı gibi kendi kafasına göre hareket etmesi… Seyrettiği iki sanat filmini anlamayıp, ileri geri bilmeden konuşan aptallar gibi davranması…
Aptallar çağında sinemaya karşı tutunulan bu hasmane tutum İngiltere’de (UK Film Council’in etkisiz hale getirilmesi üzerine) çok büyük bir muhalefetle karşılaşmamıştı. Bunu İngiltere’de özel sektörün ve büyük stüdyolarının zaten çok etkin olmasına ve devletin parasına çok ihtiyaç duymamalarına bağlayabiliriz. Ancak italyan sinemacılar pek rahat duracak gibi durmuyorlar. Büyük sinema birlikleri ve sendikaları eylem kararı aldılar. İtalya ile ilgili en ilginç durum ise sinema endüstrisinin devlet tarafından kendilerine verilen 80 milyon euro karşılığında İtalya’ya 400 milyon euro kazandırmaları, 150 bin kişiye ekmek sağlamaları… İtalyan sinemacıların bu konudaki tezleri çok net: Cahil Berlusconi sinemadan anlamıyor…
Sinemayla uğraşan bir diğer cahil ise Sarkozy… Onun neyse ki sinemaya karşı bir tavrı yok… Devletten yıllık 1 milyar dolar teşvik alan fransız sinemacılar sadece ödedikleri vergilerle bile bu parayı devlete geri kazandırabiliyorlar. Herşey bir yana Fransa’ya kazandırdıkları imaj parayla geri ödenemeyecek bir değer…
Sarkozy’nin sorunu kendisini sanatçı olarak göstermeye çalışırken yaptığı gaflar… Yaptığı konuşmalarda “İtalyan sinemasına hayranım” dedikten sonra italyan yönetmenlerin değil de konusu İtalya’da geçen yabancı yönetmenlerin filmlerini de sayması, “Yeni Dalga”dan bahsederken 40 yıllık bir yelpazede hoşuna giden her filmi yeni dalgaya katması şimdilik hoş görülebilecek aptallıklar…
Peki ama, aptallar çağının sinemaya hiç mi katkısı olmadı? Bir çok eleştirmen amerikan bağımsız sinemasındaki son yıllardaki gelişmeyi Bush’un baskısının ters tepmesine bağlıyor. Almanya’da göçmenlere karşı takınılan tutumlar Fatih Akın gibi yönetmenlerin mükemmel işleriyle tokat yiyor. İnsanlar ortadoğulu sinemacıların paylaştığı acıları artık daha iyi anlıyor. Ve herkes şunu hatırlatıyor: Sinemanın altın çağları genelde baskı dönemleri ve bu baskı dönemlerinin hemen sonrasında yaşanır.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.