1980’lerin başında Şah Rıza Pehlevi‘ye karşı İran’da başlayan isyan bir anda sürgünden dönen Ayetullah Humeyni etkisiyle siyasal islami bir nitelik kazanır. Yurtdışına kaçan şahın kellesini isteyen İran halkı bu nedenle amerikan büyükelçiliğinin kapısına dayanır ve Amerika büyükelçiliğini işgal eder. İşgal edilen amerikan büyükelçiliğindeki görevliler rehin alınır. Fakat elçilikteki altı görevli büyükelçiliğin işgalinden hemen önce binayı terk etmiş ve Kanada büyükelçiliğine sığınmışladır. İşte Argo bu altı elçilik görevlisinin İran’dan kaçırılma hikayesini anlatır.
Ülkede fellik fellik amerikalı arayan devrim muhafızları yüzünden şimdilik güvende gibi görünen elçilik görevlilerinin aslında saklanmak adına çok da fazla zamanları yoktur. Amerika’da ise CIA bu kaçak amerikalıları nasıl kurtarılabileceği ile ilgili planlar yapmaya çalışsa da ellerinde güvenilir bir çıkar yol bulunmamaktadır. Ancak bir CIA ajanı olan Tony Mendez’in kulağa oldukça saçma gelebilecek bir kurtarma planı vardır ve bu planın işleyebileceğine olan inancı tamdır.
Her ne kadar ilk başta kahraman(!) bir CIA ajanının can siperâne çabalarıyla her daim mağdur ve masum Amerika vatandaşlarının düşman(!) bir ülkeden kurtarma hikayesi gibi görünse de, Argo aslında öteden beri Amerika’nın uluslararası ilişkilerde içine düştüğü zor durumlardan bir tanesini daha bu defa Hollywood’u da filmin kurgusal gerçekliklerinden biri olarak kullanarak anlatıyor. Başka bir deyişle filmin oyuncu kadrosunda bizzat Hollywood’un kendisi var.
Argo gerçekten yaşanmış ve gerçekleştiği 1997 yılında CIA tarafından da kabul edilmiş bir kurtarma operasyonu. Tony Mendez’in planına göre İran’a “Argo” adında bir film yapılacağı yalanıyla girilecek, filmle ilgili her türlü hazırlık film gerçekten çekilecekmiş gibi yapılacak, senaryo bulunacak, senaryoyu çekmek üzere bir yapım şirketi kurulacak, filmle ilgili basın tanıtımları yapılacak bu sayede bütün dünyanın böyle bir filmin çekileceğinden haberdar olması sağlanacak – ki bu da iranlı yetkililerin bu yalana kanması için yeterli sahiciliğin oluşturmuş olacak.
Hollywood’un Argo’daki gibi bir operasyonda yer alması bu anlamda bir ironi de sayılabilir. Çünkü her defasında sinemanın kurgusal alanında yarattığı gerçekliliği Hollywood bu defa gerçek hayatın içinde oluşturmaya çalışıyor ve ne gariptir bu yalanları yine dünyanın doğusuna denk düşen, deyim yerindeyse üçüncü dünya ülkelerinden birisinin insanlarına yutturmaya çabalıyor. Bu sayede de kendi tutsak insanlarını da kurtarmaya gayret ediyor.
Yönetmen Ben Affleck bu gerçek hikayeyi yeniden ama bu defa sinemanın kurgu gerçekliğiyle dünyadaki sinema seyircisine anlatarak kendi ülkesi sinemasının ne menem bir misyon belirlediğinin altını çizmek istemiş gibi. Bununla birlikte film bu konuda açık şekilde bir taraf tutmaktan da çekinmiş. Çünkü amerikalıların filmlerinde kendilerine yabancılaşabilmeleri Hollywood tarafından hâlâ becerilebilmiş bir şey değil.
Bugün bütün dünyaya hikâyeler anlatan ve bunu yaparken kendi kültürünü, dünya görüşünü, yaşam anlayışının da propagandasını yayan en büyük kuruluş Hollywood’dur. Her yıl yüz milyonlarca insan kendisine neredeyse hiçbir alternatif sinema endüstri olmayan Hollywood’un sinema filmlerinde anlattığı hikâyelerle oyalanıyor. Bu anlamda bir sinema yönetmeninin Hollywood’un da dâhil olduğu sistemin içindeyken o sistemi eleştirebilmesi, eleştiriyor görünse bile bu konudaki samimiyetini seyirciye inandırabilmesi ne kadar mümkün olabilir? İşte bu, Hollywood’un bağrından çıkan ve muhalif bir duruş sergiliyormuş gibi görünen her filmde aklımı kurcalayan bir sorudur.
Filmde bu yoruma ve tartışmaya açık politik eleştiri kadar güçlü ve hatta ondan daha kaydadeğer olan bir başka şey de seviyesi giderek artan ve ustalıkla işlenebilmiş olan gerilimi. Özellikle büyükelçilik çalışanlarının ülkeden kaçış anı yaklaştıkça iyice tırmanışa geçen ve havalimanında zirveye taşınan bu gerilim atmosferi son yılların en iyi tasarlanmış sahnelerinden biridir diyebilirim.
Sözün özü, hem “Hollywood nedir, ne işe yarar” başlıklı tartışmayı ortaya atıp bu konuda Hollywood’u sorgulamaya açması, hem de yarattığı temayı başarıyla besleyip ve tamamlayan usta işi gerilimle yönetmen Ben Affleck, ürettiği sinemanın dikkate değer olduğunu bir kez daha ispatlıyor.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.