Netflix filmi I Care A Lot, 5-6 bölümlük bir mini-dizi olması gerekirken film olarak ekranlara gelmiş gibi duruyor.
Artıları
– I Care A Lot’un verdiği mesaj kuvvetli. Vahşi kapitalizmin, yaşlıların bakımı gibi sosyal bir konuda bile para kazanmak için nasıl insan hayatını hiçe saydığını gösteren bir ders sayılabilir. Denetimsizlik, yargının genelde insanları değil kurumları dikkate alması gibi konuları etraflıca ele almış. Hırslı ve düzenbaz bir insanın bütün sistemi nasıl parmağında oynatabileceğini güzel anlatmış.
– Filmin New Yorker muhabirlerinin 2017’de ortaya çıkardıkları gerçek olayları ve düzenbazlıkları temel alması da izledikçe insanın moralini bozuyor. Düzenbazlıkların biraz fazla estetize edilmesi zaman zaman rahatsız edici olmuş.
– Filmin diğer bir artısı herkesin üzerinde uzlaştığı gibi Rosamund Pike… Hollywood’da kötü ve düzenbaz karakterleri iyi oynayıp, övgü almayı ancak çok iyi oyuncular başarabilir. Kötüyü oynamak, iyiyi canlandırmaya göre çok daha zordur. Pike, görev aldığı her filmde kötü niyetli, soğuk ve itici karakterleri başarıyla canlandırıyor. Oyuncu performanslarından Peter Dinklage’in de iyi performans sergilediğini ancak senaryonun kurbanı olduğunu söyleyebiliriz.
Eksileri
– Filmin en önemli sorunu, senaryo ilerledikçe inandırıcılığını kaybetmesi… Sosyal medya çağında, Marla Grayson’ınki gibi bir düzen kurmak zor. Küçük ölçekte tutulsaydı ve gizli bir yapılanma gibi ele alınsaydı olabilirdi ama bir imparatorluğa çevirdiklerinde ağzımızdan “yuh” kelimesi çıktı.
– Yine herkesin korktuğu güçlü bir rus mafya babasının yanındakilerinin bu kadar beceriksiz olması, annesini kurtarmakta bu kadar zayıf davranması da senaryonun eksileri. Bir avukatlar ordusuyla hareket edebilecekken, tek, beceriksiz ve vesayet belgelerinin sorulacağını tahmin edemeyen bir avukat karakteri pek inandırıcı değil. Bir mafya babasının annesinin, kendisine sahte bir geçmiş yaratacak kadar güçlüyken hiçbir hukuki temsilcisi olmaması da garip.
– Bu aralar özellikle Netflix’te “Mini Dizi” olması gerekirken filme kısaltılan senaryoları çok görüyoruz. Dianne Wiest’in oynadığı Jennifer Peterson, Eiza Gonzalez’in oynadığı Fran filmde neredeyse figüran karakterler olarak kalmışlar. Yönetmen J Blakeson, kısa sürede ne karakter yaratabilmiş, ne de o karakterlere derinlik katabilmiş. Elinde Peter Dinklage gibi bir oyuncu varken Roman Lunyov karakterine yeterli zamanı ayıramamış. Yönetmen, kısıtlı sürede aynı anda birçok düğmeye basmaya çalışmış ve filmin ikinci yarısında filme mavi ekran verdirmiş görünüyor.