İlk önce bakiniz.com adına şu basit gerçeğin bilinmesini istiyoruz. Bu önerilerimizin hiçbiri sinema eleştirmenliği adına yapılmıyor. Farklı mesleklerden sinemayla yakından ilgilenen bir grup insanın önerileri sadece…
Bu önerileri rahatça yapabiliyoruz çünkü bizlerin sizin yaptığınız işle hiçbir profesyonel ilişkimiz yok… Hepimiz işi gücü olan, o işinde gücünde sizlerin yaşadığın sınavları hergün yaşayan, sadece sinemayı sevdiğimiz için bir araya gelen insanlarız…
Farklı mesleklerimiz bizlere, farklı özellikler ve hassasiyetlerle hareket etme şansı veriyor. Bazı sinemacılardan aldığımız “Sen Kimsin Lan” çemkirmelerini bu yüzden pek anlayamıyoruz. Mimarız sizlerin hata yapma şansı var ama bir mimarın yok, dolayısıyla sizlerden daha yüksek baskı altında çalışıyoruz. Müzisyeniz, izleyicinin tepkisini sitelerden gazetelerden okumuyoruz, yüz yüze yaşıyoruz. Reklamcıyız, bir kampanyada sizlerin yönettiği bütçelerin daha büyüklerini yönetiyoruz, sizlerin aldığı tepkilerin 5-10 katını alıyoruz. Sosyal medyacıyız, insanlarla hergün konuşuyouz, iletişim kuruyoruz. Öğretmeniz, her söylediğimiz lafın gençlerin, insanların geleceklerini nasıl etkilediğini hergün yaşıyoruz. İşletmeciyiz, olayların ekonomik boyutlarını görüyor, sinemadan ekmek yiyen insanların aç kalmasını hazmedemiyoruz. Televizyoncuyuz, kitlelere hitap etmeyi hergün yeniden öğreniyoruz. Art direktörüz, fotoğrafçıyız, sinemada her kötü çerçeve, her özenilmemiş görüntü bize acı veriyor. En önemlisi öğrenciyiz, önümüzde uzun bir gelecek var, hayata taze, kirlenmemiş gözlerle bakabiliyoruz.
Baktığımız bu farklı pencerelerden sizlere öneriler hazırladık. Aklınızın bir kenarında bulunmasında hiçbir sakınca yok diye düşünüyoruz.
– Sinema, kalite farkının çok kolay anlaşılabildiği bir sanat dalıdır. Örneğin 3-4 tane Ken Loach filmi seyretmiş ortalama bir sinema izleyicisi, bu yapımların Türkiye’de son dönemde politik sinema adına yapılan filmlerle arasındaki kalite farkını çok rahat bir şekilde anlayabilir. Ya da Hollywood aksiyonlarında asıl amaçlanan algıların ne olduğu rahatlıkla anlaşılabilir. Sinemada karşınızdaki insanları kandırmak zordur. Hitap ettiğiniz geniş kitle içinde sizden daha zeki, olayları sizden daha iyi kavrayan, kaliteli bir filmi sizden daha iyi değerlendirebilecek kitle hadi en kötü ihtimalle yüzde bir olsa bile bu binlerce kişiye tekabül eder. Bu kişiler “Kral Çıplak” dediğinde “Benim filmim iyi, sen ne anlarsın” deyip karşı saldırıya geçerseniz kitleleri kendinizden uzaklaştırırsınız.
– Sinema insanlara 1,5 saat boyunca kendinizi açmaktır. Yeteneklerinizi gözler önüne serer ve karşılığında takdir beklersiniz. Ancak dünyada her meslek “risk” taşır. Eğer takdir bekliyorsanız, eleştirileri de kaldırabilecek ruh haline sahip olmanız gerekir. Zaten eleştiriyi kaldıramayacak bir ruh haline sahipseniz, övgüler de ters etki yapar ve ortaya bir sanatçının en büyük düşmanı olan kibir çıkar.
– Filminizi eleştirenleri, eleştirmek kolaydır. Onlara sallamak da kolaydır. Zor olan dönüp kendi filmine bakabilmek, kendi filmini en acımasız şekilde eleştirebilmektir. Büyük yönetmenlerin, oyuncuların saygı görmesini sağlayan sır budur. Kimse sizlerden daha ilk filminizde 400 Darbe, Citizen Kane beklemiyor. Öyle filmler 20 yılda bir gelir. Ama Truffaut’nun da Welles’in de en çok bu filmleriyle ilgili olumsuz konuştuklarını unutmayın. Siz de filmlerinize sahip çıkarken, zayıflıklarınızı iyi tespit edin, filminizdeki hataları olgunlukla kabul edin.
– “Filme böyle emek verdik, şöyle emek verdik” diye savunma olmaz. Herkes yaptığı iş için emek veriyor. Emek kutsaldır ama senin emeğin sadece sinema yapıyorsun diye başkalarının emeğinden kutsal değildir. Emeğe saygı göstermek istiyorsanız, ilk yapmanız gereken, filminiz yüzünden boş kalan sinema salonlarında çalışanların emeğine saygı göstermek olmalı.
– En antipatik hareket ise “Bu filme bu kadar para harcandı” diye ortalıkta dolaşmaktır. Yaşadığımız memlekette kötü filmlere harcanacak paraların değerlendirilmesi gereken çok yer var.
– Gişe tabi ki bir filmin kalitesini belirlemek için yeterli bir veri değil. Ancak “Gişe umrumda değil” diyen bir sinemacı çok farklı şeyleri başarmış olmalı. Sinemaya bir yenilik-farklılık getirmek amacıyla yola çıkmalı. Ve asla bu yeniliğe ismini kendiniz koymayın. Şunu sakın unutmayın sinema tarihinde çığır açan elbette yönetmenlerdir. Ama onların yarattıkları yeni akıma isim koyup, farklılıklarını fark edip, değer katıp, ekol haline gelmelerini sağlayan da hep eleştirmenlerdir. (Fırat Türkoğlu)
– Seviyeli olun. karşınızda sizin filminizi izleyip, eleştirmek için zaman ayıran, böylece emek harcayan insanlara saygısızlık etmeyin. Şu kadar bütçeyle çektik ömrü hayatları boyunca bu parayı toparlayamayacak insanlar oturmuş bik bik konuşuyorlar laflarına bir son verin. (Ebru Çavdarlı)
-Filminizin beğenilmemesinden korkmayın. Bu, sandığınız kadar kötü bir şey değil. Filminizin beğenilmesi, bir önceki filminizi daha iyi yapmaz, ancak beğenilmemesi, bir sonrakinin daha iyi olmasını sağlayabilir. (Ümit Açık)
Bir de sinema ve eleştiri üzerine küçük bir sahneyi hatırlatalım dedik… Gerçekten keşke hayatta herşey bu kadar kolay olsa…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.