Bakınız 2012’ye Bakıyor: En İyi Kamera Arkası Performansları?

Sinema tabi ki sadece yönetmen ve oyuncularla gerçekleştirilebilen bir sanat değil. Kamera arkasında farklı donanımlara sahip bir çok sanatçı en iyi görselliği ve gramer bütünlüğünü yakalayabilmek için çaba gösteriyorlar. Oscar’lar dışındaki uluslararası ödül organizasyonlarında ve ülkemizdeki festivallerin neredeyse tümünde bu önemli görevlerin yeterince öne çıkarılmadığını, ödüllendirilmediğini düşünüyoruz. Biz de bu hataya düşmeyelim istedik ve yılın önemli kamera arkası performanslarını bir araya getirdik.

Ebru Çavdarlı: Henüz Life of Pi ve Hobbit’i izlemediğimden görsel efekt dalında oyumu Prometheus’tan yana kullanıyorum. Filmin atmosferi ve görselliği gerçekten çok başarılıydı. Özel ödülümü jeneriği ve açılış şarkısı ile “The Girl with the Dragon Tattoo” filminden Trent Reznor, Tim Miller ve Onur Şentürk’e veriyorum.

Edip Can Rende: Kamera arkası deyince yönetmenden sonra görüntü yönetmenlerine dikkat ediyorum. Bu alanda çok sağlam performanslara imza atıldı bu sene. Wes Anderson’ın filmini söyleyeceğim. “Moonrise Kingdom”ın görüntüleri muhteşemin ötesindeydi. “Rust & Bone”, “Take This Waltz”, “Lawless” ve bilhassa “Anna Karenina” ve “The Impossible” da bu açılardan çok iyiler. Müziklerde “Moonrise Kingdom” ve “Zero Dark Thirty”de döktüren Alexandre Desplat öne çıktı benim açımdan. Efektlerde ise tabi ki önce “The Hobbit”, ardından “Prometheus”. Senaryoya gelirsem… “Moonrise Kingdom” (evet, bu filmi çok sevdim), “Araf”, “Amour” ve “The Master”ı bu açılardan da başarılı buldum. “Holy Motors”un Carax’a ait senaryosu yılın en iyilerindendi.

Gültekin Turgut: Hobbit varken kostüm, özel efekt vs. için konuşmaya gerek yok bence… Senaryoda Looper ve Rian Johnson, Slyvester Stallone ve The Expendables 2, Haneke ve Amour önemli işler…

Ebru Çavdarlı: Haneke’nin Amour’u unutulmaz bir iş ama ben senaryo olarak Kim Ki-Duk’un Pieta’sını es geçemeyeceğim. Haneke, yönetmenlikte açık ara bu seneyi önde kapatıyor evet ama Pieta’nın da senaryosunun oldukça başarılı olduğunu düşünüyorum.
Bilimkurgu filmleri arasında umduğumu bu sene süpriz bir şekilde Looper’da buldum. Hiçbir beklentim olmadan izlemiştim ama senenin iyi bilim-kurgulardandı kendisi.

Ümit Açık: Yazılanlar içinde tuhaf kaçabilir ama Chronicle filminin bir kovalamaca sahnesini epey başarılı bulmuştum. Film, artık klasikleşen “gerçek kamerayla çekildi bunlar” esprisi üzerinden yürüyorken, bu espriyi koruyarak, kah güvenlik kamerasına, kah başka bir amatör kameraya atlayıp kotarılan aksiyon kısmını kurgusal açıdan epey takdirle karşıladım. Kurgucuyu takdir edelim buradan.

Sinan Doğrul: Flight, vasat bir film olabilir ama kaza sahnesine iyi çalışılmış.

Cem Çelik: Görüntü yönetmenliğinde kesinlikle Moonrise Kingdom diyorum. Ayrıca “This Must Be the Place” filmindeki slow-motion çekimler ve müzikler beni çok etkilemişti. Görsel efekt olarak Prometheus ve tabii ki Looper diyorum ben.
Ayrıca Ümit’e katılıyorum ki Chronicle efektleri ve kamera çekimleri konusunda bence çok çok başarılıydı.

Yıldıray Kibar: Senaryo; Looper, Görsel İşler; Hobbit, Sinematografi; the master… Kostüm vs; Cloud Atlas

Ozancan Demirışık: Anna Karenina’nın sanat yönetimi, Argo’nun kurgusu, Life of Pi’nin görsel efektleri, Moonrise Kingdom ve Skyfall’un görüntü yönetimleri, The Angel’s Share ve Ruby Sparks’ın senaryoları, Moonrise Kingdom’ın ve The Hobbit’in müzikleri.

Yıldıray Kibar: Evet senaryo dalında ruby sparks’ı kesinlikle unutmamak lazım.

Haktan Kaan İçel: Cloud Atlas’ın kurgusu bence bu senenin iyi işlerindendi. Skyfall’un jenerik şarkısı, Holy Motors’un görüntü yönetimi, müzik olarak Shame, Divide, Cloud Atlas, Tinker Tailer Soldier Spy önemli işlerdi….

Suat Demirel: En iyi özgün senaryo tartışmasız Looper. Alışmışım bu türden filmlerin hep uyarlama olmasına, özgün senaryo olması beni çok etkiledi. Ruby Sparks’ı sevdim ama çok yaratıcı gelmedi.
Uyarlama senaryo olarak çok net konuşamıyorum. Beasts of the Southern Wild ve Silver Linings Playbook iyiydi. Gerçi bu konuda atıp tutabilmek için önce kitabını/gösterisini/orijinalini izlemek gerek ama yine de ekranda gördüğümden çıkardığım bu ikisinin olabilecek en iyi şekilde aktarıldığı.

Ben de görsel efekt alanında en iyi sonucu Life Of Pi’de gördüm. 3D filmlerden, çoğu gözlük kullanan insan gibi, ben de pek hoşlanmıyorum. Lakin Life of Pi’nin 3D olması isabet olmuş, üstüne ona büyük katkı sağlamış. Kuşlar, böcekler ve balina sahnelerindeki çalışmalara bayıldım. Görüntü yönetmenliği alanında da Life of Pi gönlümü fethetti. Ardından Moonrise Kingdom geliyor. Onun ardından da Chronicle. Ümit’in bahsettiği o kovalamaca sahnesi gerçekten güzeldi. Genel olarak uçma ve dövüş sahneleri de güzeldi. En azından orijinaldi.
Martha Marcy May Marlene ve Jagten’in yarattığı ambiansı ben başka filmlerde bulamadım. Bunu yönetmene mal edemiyorum sadece. Genel olarak çok iyi bir sanat yönetimi sergilenmiş.
De rouille et d’os (Rust and Bone) görsel efektleriyle o türden hiç beklenmeyecek ölçüde iyiydi. Filmi genel olarak pek tutmasam da bu kısmına şapka çıkardım.

Skyfall’un tema müziği on numara… Adele sevmeyenler harici herkesin sevdiğine eminim. Film müzikleri alanında Ill Manors’u çok sevmiştim. Yanında az evvel izlediğim Cosmopolis’i koyabilirim. Çok az müzik vardı ama olanlar çok iyiydi. Cloud Atlas yine iyi iş çıkarılmış filmlerden birisiydi.
Bazıları çok beğenmiş ama benim kafamda canlandırdığım müziklerle en alakasız olan iş The Hunger Games’ti. Tema müziği eksik notaymış gibi geliyor. Argo’yu izlemedim ama fragmandan olsun başka yerlerden olsun tema müziğini çok beğendim. Kafamda canlandırdığım ortama, casusluk olaylarına müthiş uygun.

Haktan Kaan İçel: Raid’in unutulmaz Mad Dog’lı dövüş sahnesi…


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Yorumlar

Bir cevap yazın