Yeni köşemiz Bakınız Fuaye’de filmleri teker teker değerlendirmekten çok yarattığı etkileri, sinemayı ilgilendiren farklı konuları değerlendireceğiz. İlk konumuz Parasite ve sinema dünyasında yarattığı veya yaratabileceği etkiler. 4 soru üzerinden değerlendirdik.
1.Parasite neden sevildi?
2.Film, amerikan veya dünya sinemasında bir değişim yaratır mı?
3.Bu başarıları Parasite’ten çok daha önce hak eden ve hakkı yenen filmler var mı?
4.Yazarlarımızın kendilerinin soracakları bir soruyu yanıtlamalarını istedik.
Haktan Kaan İçel:
1. Parasite için aslında dünya genelinde çok iyi PR yaptılar. Oldboy’dan bu yana bu kadar adını duyuran bir G.Kore filmi olmamıştı. Zaten pek yaygın gösterim olmadığından insanlar günümüzde hala Kore sinemasına yabancılar. Altın Palmiye sayesinde insanlar şans vermek istediler. Bu yüzden de filmin izlenip beğenildiğini düşünüyorum. Daha önce insanlar Kore filmlerine özel ilgi duymuyorlarsa izleme gereği duymuyorlardı.
2. Zannetmiyorum. Bu durum dönemlik etki sağlıyor. Yani gelecek sene eski tipte filmlerine geri dönebilirler. Çoğu ABD’li hâlâ altyazılı film izlemeye tahammül edemiyor. Sinemayı değiştirmez. Sadece Bong’a bakış farklılaşır. Ang Lee tarzı bir ilgi bekliyorum.
3. Geçen sene Roma pekâlâ daha fazlasını hak ediyordu. Bu sene bana göre Beanpole ilgi görebilirdi. Genel hatlarıyla yıl bazında değerlendirirsek Parasite iyi seçimdi.
4. Ödüller ilgiyi mi belirliyor?
Buna cevabım evet. Genelde insanlar ilk olarak oyunculara, sonrasında ödüllere bakıyorlar. Filmi beğenirlerse de yönetmenlere dikkat ediyorlar. Bu yüzden de ülke sinemalarının daha çok kişiye ulaşması için ödüllere ihtiyacı var.
Naci Köse:
1.Son yıllarda Güney Kore, özellikle müzik ve dizilerde inanılmaz etkili hale geldi. Diziler farklı dillere uyarlanırken, KPOP kendi başına bir tür oldu. Elbette bu atılımları sinemada da görmemiz kaçınılmazdı. Parasite’ın arkasında Kore kültürünün popülerleşmesi var ancak tek sebebi bu değil. Öncelikle film, oldukça kolay izlenebilir durumda. En fikirsiz izleyici bile kendisini tempoya kaptırıyor ve filmin verdiği mesajı çok rahatlıkla yakalıyor. Böylece hem arthouse filmlere gelen klişeleşmiş şikayetler geride kalıyor hem de izleyici iyi bir film izlemiş oluyor. Film, aynı zamanda her zaman ilgi çeken “Zenginlere Ölüm” temasının da yardımını alıyor ve Hollywood’a yakın diliyle de bu kadar sevilmesi kaçınılmaz oluyor. Karşımızda “metafor yapacağım” diye açılan ve sonunda “nasıl yaptım ama?” diyen bir film bu. Parasite hem eleştirmenlerin hem de izleyicinin ortak paydada bu kadar net buluştuğu çok çok az filmlerden biri. Altın Palmiye de kazanan böyle bir filmi muazzam bir lobi ve pr çalışması ile birleştirirseniz karşınıza çıkan sonuç bu oluyor haliyle.
2.Parasite Kore sinemasında bir değişiklik yapabilir. Bir Kore filmi olsa da önceki maddede belirttiğim gibi aslında Hollywoodvari bir dile sahip. Dünyaya açılma konusunda son yıllarda büyük aşama kaydeden Kore, sinemasını da Parasite’a benzetebilir ve bir nebze özgünlüğünü kaybedebilir. Parasite kötü bir film değil ancak ona öykünen Kore sineması bizlere güzel bir alternatif olmak yerine farklı dilde Hollywood olursa işimiz var. Bong Jong Ho ise Snowpiercer ve Okja gibi, sinemasının alt sıralarına yazabileceğimiz filmlerle karşımıza daha çok çıkabilir. Ang Lee güzel(!) bir örnek bu konuda. En son Will Smith’in kendi gençliği ile dövüştüğü yerden yere vurulan Gemini Man ile karşımıza çıkmıştı 2000 yılında aday olan Crouching Tiger, Hidden Dragon’ın yönetmeni.
3.Eski adaylara baktığımda ilk olarak aklıma Roma geliyor doğal olarak. Her açıdan Parasite’tan daha iyi bir film olduğunu düşünüyorum ve tabi ki ödülü kaybettiği The Green Book’tan iyiydi Cuaron’un şaheseri. Onun dışında Oscarların gözdesi olan Inarritu’nun, Babel’i rakip olduğu filmlerle karşılaştırdığımızda kesinlikle Parasite’tan daha çok hak eden bir diğer en iyi film adayıydı.
4. Türkiye’de Parasite ne yaptı ve ödüllerin ülkemizde karşılığı var mı?
İyi veya kötü, bir şekilde aylardır vizyonda kalmayı başaran Parasite, Oscar sonrası Cinemaximum’larda 12TL bilet fiyatıylar salon sayısını arttırdı. Böylece geçtiğimiz hafta sonunu 62 bin izleyici ile kapatarak toplamda yaklaşık 226 bin seyirciye ulaştı. Ödüllerin etkisini gösterme açısından Parasite’ın ilk hafta gişesi 13 bin 500’dü. Buradan ödüllerin izleyicide karşılık bulduğunu söylemek son 5 yılın en iyi film kazananlarında da gördüğümüz üzere mümkün. Öyle ya da böyle ödül açıklanınca izleyici merakına yenilip sinemaya geliyor. Ancak Pinema’nın 1917’de yapmaya çalıştığı ve beceremediği gibi bir uyanıklığa gerek yok. Parasite, Kasım’dan beri vizyonda ve en yüksek izlenmesine bu hafta ulaştı.
Parasite’ın izlenme sayısı eğer az geldiyse şöyle bir anekdot vereyim; Parasite’tan önce ödülü kazanan son 4 film (Green Book, Moonlight, Shape of Water ve Spotlight) toplamda yaklaşık olarak 274 bin izlendi ülkemizde. Bu durumda fısıltı gazetesinin ve ülkemizdeki en büyük sinema tekelinin sahibi CGV’nin etkisi elbette yadsınamaz. 12TL kampanyasındaki filmleri incelerseniz demek istediğimi anlarsınız.
Ümit Açık:
1.Güzel film olduğu için sevildi tabii ki… Ama diğer güzel filmlerden farkı neydi diye soruyu kendimce eğecek olursam, bence filmlerde görmeye alışık olduğumuzun çok dışındaki karakterlerle fark yarattı. Daha önce çok fazla fırsatçı aile ve yırtma hedefindeki çokça fakir karakter gördük ama hiçbiri bu filmdeki kadar günceli ve değişen insan tipini yansıtmıyordu. Filmde yaşanan olayların; eve giren wi-fi’ı neredeyse boğazına giren aş kadar önemseyen yeni nesil bir fakir aile tarafından gerçekleştirilmesi taze bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu gösterdi.
2.Sinemayı yenilden şekillendireceğini söyleyemeyiz ama kendisi gibi filmlerin çekilmesine cesaret verecektir. Daha fazla günümüz insanı içerikli film görürsek, Marvelize edilmiş günümüz popüler sineması içinde ilaç gibi gelir açıkçası.
3.Shape of Water’ın ödül aldığı bir ortamda diğer tüm filmlerin hakkı yenmiştir diye düşünüyorum ama en basitinden geçen sene Roma ödül alan filmden çok daha iyiydi.
4.Bu ödül sonrası bir Türk filmini de benzer durumda görmemizin önü açılır mı?
Artık sinemada da, televizyonda da “timeline’ların gücü” yadsınamaz düzeyde kararlara etki ediyor. Ben bir gün bir Türk filminin de doğru timeline’lara düşerek çığ gibi büyüyebileceğini ve kalitesiyle dünya seviyesinde ilgi görebileceğini düşünüyorum. Ama bunun için ülkemizdeki çok keskin gişe filmi/festival filmi ayrımını bir nebze eritecek yapıtlar gerekiyor.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.