Cannes’da bu yıl türk filmi olmadığı gibi yazarlarımızdan hiçbiri de Cannes’da filmleri yerinde takip etme şansına erişemedi. Ödül törenine çok az bir süre kala Cannes’ı uzaktan da olsa niye bu kadar sevdiğimizi paylaşmak istedik.
1.Cannes’ı niye seviyoruz ve takip ediyoruz?
Edip Can Rende: Sadece Cannes’ı değil, Berlin’i, Venedik’i de seviyorum. Zira bu festivaller sayesinde normalde gözümüze çarpmayacak veya keşfedemeyeceğimiz filmlerden haberdar olup bu filmleri keşfedebiliyoruz. Öte yandan kışın veya bir sonraki sene izleyebileceğimiz filmlerle ilgili ilk eleştirileri, bu filmlerin nasıl olduğunu, sorunlarının ne olduğunu veya çok iyi olmalarının nedenlerini bu festivallerden öğrenebiliyoruz. Merak ettiğimiz filmlerle ilgili ilk eleştirileri 7-8 ay öncesinden öğrenmek de güzel bir şey bence. En azından beklentileri düşürüp düşürmeyeceğimizi öğreniyoruz festivaller sayesinde.
Cem Çelik: Cannes olsun, Venedik olsun, Berlin olsun daha doğrusu avrupa bazlı film festivallerini her zaman sevmiş ve takip etmişimdir. Bunun nedeni ise oynayacak filmlerin hiçbir yerde kopyası çıkmamış olması (bir kaç film fire veriyor tabi) ve yönetmenleri ile merak uyandıran filmlerin fazla olması.Kaldı ki Edip’in de dediği gibi bu filmleri uzun bir süre sonra izleyecek olmamız ve festivallerde filmleri izleyen eleştirmenler
tarafından yapılan yorumların film hakkında beklentilerimizi yüksek tutmak ya da düşürmek adına referans olması.
Gültekin Turgut: Cannes denince aklıma açıkcası 80’lerin gazeteciliğinin etkisiyle plajda poz veren yarı çıplak kız fotoları geliyor… Film festivali olduğunu belirtiyorlardı ama kızlar hep yönetmenlerini bekler gibiydi o yüzden bugün NTV’de de yayınlasa Cannes benim aklımda hep Tan ve bulvar gazetesinin sıkı biçimde takipçisi olduğu festivali bir nevi arka sayfa güzeli festivali olarak duruyor. Sonrasında ise niyeyse Belmondo imgesi var bir de… Seviyor muydum sorusuna ilgiye değer bulduğumu belirterek cevap vermek istiyorum.
2.Cannes 2013’te orada olsaydım da izleseydim dediğiniz filmler?
Edip Can Rende: Cannes’da gösterimi girecek ve Altın Palmiye için yarışacak çoğu filmi merak ediyorum aslında. Orada olsaydım bu filmlerin çoğunu izlerdim herhalde. Onca film arasından en çok “Bir Ayrılık”ta döktüren Asghar Farhadi’nin “Le Passe”sini merak ediyorum. Hollanda yapımı “Borgman”ı, hikayesi ve büyük ihtimalle olay örgüsü klişe olsa da Marion Cotillard’lı “The Immigrant”ı, gene Cotillard’lı “Blood Ties”ı, Coen’lerin filmini, “In the House”ını çok sevdiğim François Ozon’un “Jeune et Jolie”sini, “Only God Forgives”ı da epey merak ediyorum. Sanırım merak etmediğim sadece bir iki film var. 300 dakikalık “La vie D’Adale”i dahi merak ediyorum.
Cem Çelik: Uzun zamandır sürekli fotoğrafları,gelişmeleri,yapım notlarını takip ettiğim Coen kardeşlerin filmi olan Inside Llewyn Davis’i izlemek çok isterdim. Bunun haricinde Refn’in son filmi Only God Forgives tabii ki.Takashi Miike’ın da son filmini merak etmiyor değilim.
Gültekin Turgut: Orada olmayı bir film stüdyosu havası kazanan sokaklarında gezmek sinemayla nefes alıp vermek için isterdim. (Plajlara uzanmak gibi bir niyetim yok kesinlikle) Filmlere ulaşmak artık imkansız değil son dönemlerde oraya ışınlanmayı gerektirecek kalitede bir film yapıldığını da düşünmüyorum.
3.Türk sineması bu yıl Cannes’da niye yok? Özellikle Nuri Bilge Ceylan’la birlikte yaşadığımız durum bir dönem miymiş?
Edip Can Rende: Nuri Bilge Ceylan bu yıl film çekseydi kesin orada olurdu. Ödül alır mıydı, ya da bu sene kotardığı Haluk Bilginer ve Demet Akbağ’lı filmiyle gelecek sene ödül alacak mı, bilemem, ama Ceylan’a Cannes kapılarının her zaman açık olduğu kesin. Bunu NBC’nin “Bir Zamanlar Anadolu’da” filminin kurgu sürecini anlatan kitaptan da anlamak mümkün. Kitapta Cannes’ı düzenleyenlerin kendisini sürekli arayıp filmi yetiştirmelerini istediğinden bahseder. Ama asıl soru “bizi Cannes’da hep Nuri Bilge Ceylan mı temsil edecek?”. Bu da bizi sinemamızın bulunduğu vasatlığa getiriyor. Şüphesiz kaliteli yönetmenler var ama öyle Cannes’a katılacak kadar kaliteli işler ortaya koyan yok.
Gültekin Turgut: Türk sinemasının iyi iş üretme periyodu arada sırada diye tanımlanabilir rahatlıkla… O yüzden arada sırada Cannes’da olmamız da doğal bir periyodun sonucu şaşırmamak gerekir.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.