Bakınız Kulis: Love (Gaspar Noe)


Turgay Kaplan, Gültekin Turgut ve Edip Can Rende, Gaspar Noe’nin Love’ını konuştu… Ortaya aşk, seks ve pornografi konularını da kapsayan bir sohbet çıktı.

Turgay Kaplan: Gaspar Noe, duyguları kabartmayı çok seviyor. Çıkışını yakaladığı, benim de ilk izlediğim filmi olan Dönüş Yok’ta öfke ve intikam duygusuna öylesine abanmıştı ki bunu ne kadar görselleştirebilirse o derece anlatabileceğini sanmıştı. Tecavüze uğrayan kadının yaşadığı travmayı anlatabilmek için olay anını bütün çıplaklığıyla, vahşetiyle göstermesi; hakeza, intikam almak isteyen adamın kendisini kaybederek intikamını alışını da aynı şekilde göstermesi, ne kadar taşkın olursa o kadar etkili olabileceği yanılsamasından kaynaklanıyordu. Hadi diyelim bu tarzı seven hiç de azımsanmayacak kendisi gibi bir kitle var. İzliyorlar, seviyorlar, o kadar. Fakat o kadarla kalmıyor işte. Zirvelere çıkan duygular biliyoruz ki muhakkak inişe geçecektir. Gaspar Noe ise kahramanlarını zorlayarak da olsa o zirve duygular da tutmaya çalışıyor. Böyle yaptıkça da inandırıcılığını yitiriyor. Misal, mevzubahsimiz Love’da Murphy’i finalde bitmiş bir ruh halinde gösterip sonra da hemen kıvırıyor ve Murphy ve Electra’yı hayali de olsa kucaklaşmış bir vaziyette göstererek her ikisi üzerinden aşkı kutsuyor. Kısacası duyguları kabartmış bir vaziyette bırakmayı tercih ediyor. Film boyunca aşk ile ilgili çeşitli spekülasyonlar oluşturup da sonra aşkı kutsamak neyin nesi oluyor? Kadın-erkek ilişkilerini bütün çıplaklığıyla aktarma gayretinde olup da kahramanını tutunamayacağı bir hayalle bırakmayı tercih ediyor üstelik de tutunabilirmiş gibi… Şimdi sorarlar adama: Böyle kişisel bir film yapıyorsunuz iyi, güzel… Fakat siz kahramanınız Murphy’nin yerinde olmak ister miydiniz?
love_4
Ayrıca Murphy’nin eylemlerinin-sözlerinin altında yatanlara bazen psikaanalitik göndermeler yapılıyor bazen de sosyolojik… (Murphy’nin Amerikalılarla Fransızlar’ı kıyaslaması…) Sonra da bu kulvarlara hiç uğranılmamış gibi bütün yollar saf aşka çıkartılıyor. Başta söylediğim görselliğe abanmasına hiç değinmiyorum bile. Yani seksi ne kadar çok gösterirse tutkuyu da o kadar gösterebilirmiş gibi safdilliğine… Kendisiyle özdeşleştirdiği Murhy’nin hayali olan romantizm ve seks dolu bir film yapma imkanını bulan Gaspar Noe nedense kahramanının arzusunu eksik bırakıyor ve seks sahnelerine daha ağırlık veriyor. Ya filmde de tanık olduğumuz gibi romantizmle ilgili net bir tavır alamamasından ya da seksin her zaman sattığını bilmesinden kaynaklanıyor tercihi. Oysa ki yıllar yıllar öncesinden Eric Rohmer, Claire’in Dizi adlı filminde kahramanının Claire’in dizine olan tutkusu (saplantısı da diyebiliriz) üzerinden kadın erkek ilişkilerini nokta atışlarıyla anlatabilmişti. Görebildiğimiz sadece dizdi.

Gültekin Turgut: Trier’in Nymphomaniac’ı da, Noe’nin Love’ı da görsel anlamda pornografik bir dil kullansa da (ikisi çok benziyor) pornografik görüntüyü izleyiciyi cinsellikten uzaklaştırmak için kullanıyor… İzleyiciyi aslında her türlü cinsel gerilimden arındırıyor bunu yaparak… Merak edecek bir alan bırakmıyorlar… Cinsellik her ne kadar tersi düşünülse de beyinsel bir faaliyettir… Porno izleyenler o yüzden giderek edilginleşirler… Pornografi, cinselliğin temelindeki aşkı, fanteziyi, oyunu, yaratıcılığı, hayal gücünün özgürleşmesini, dokunmayı ve bütün bunlara bağlı olan iktidarları mahveder. Cinselliği, pornografi izleyicisini ezen bir seyre, bir gösteriye dönüştürür. Noe, Love’da tam da bunu anlatıyor aşkın iktidarını kaybetmesini, seksin içinde yitişini… Arzunun aşkı öldürüşünü… Sürekli bize seksi göstererek gizemi, tutkuyu değerli hale getiriyor aslında… Trier ve Noe’de pornoya varan görüntüler sunuyor evet ama sizi şehvete sürüklemek için değil tam aksine şehvetten koparmak için… Yabancılık, tanıdıklık vs. teknolojiyle birlikte anlamını yitiriyor hızla… Daha eski bir sorun bu, yasak elmaya cenneten kovuluşa uzanan hazzın bedeli gibi… Noe biraz sarkastik ve alaycı bir dile sahip genel olarak her şeyi Turgay’ın söylediği gibi en çarpıcı biçimiyle verme tutkusu var. Ama bu film bence olmuş, onca cinsel organ görüntüsüne rağmen ki belki de onların sayesinde… Aşkın aşkınlığını yansıtmayı başarmış… Bir vajina ve penis (18’den küçükler ve hanımlardan özür dilerim) ile açılan film iki insanın sarılmasıyla bitiyorsa bu bir iyi filmin açılış ve kapanış sekansı olarak kalacak bende… Başyapıt vs. değil ama iyi film olmuş Love…
gaspar-noe
Turgay Kaplan: Gültekin, ben filmdeki pornografik görüntülerden rahatsız olmuş değilim. Hatta senin dediğinin aksine bazı sahneleri gayet de tahrik edici buldum. Özellikle de üçlü sevişme sahnesini. Dolayısıyla da izleyciyi cinsel gerilimden arındırma gibi bir okumaya da giremedim. Sadece Trier’in Nemfomanyak’ı için söylesen katılırım sana. Şimdi de yanlış anlaşılmasın, tahrik edici olmasını da bir kusur olarak görmüyorum. Senin söylediğin gibi film “aşkın seksin içinde yitirilişini” anlatıyorsa araya neden bir dünya sos serpiştirerek bulamaç yapıyor. Sözgelimi, Murphy’nin kişiliği üzerinde Electra’dan çok daha fazla fokuslama yapılmış. Mesela Electra “Korkularınla yaşıyorsun” diyor ona… Bunun gibi bir sürü detay var Murphy ile ilgili. Sonucunda da ben bir izleyici olarak ister istemez Murphy’nin o kişilikle değil aşkı önüne ne çıksa onu devireceğini bilirim. O yüzden bana Gaspar Noe ne aşkın ne seksin ne de kadın-erkek ilişkilerinin doğasını gösterebiliyormuş gibi gelmiyor. İşine geldiği yerde psikanalizi kullanıp karakterleri ifşa etmesini biliyor ancak belki de üç beş terapiyle karakterinin açmazları halledilebilecekken o sulara hiç girmiyor. Maksat aşk olsun.

Gültekin Turgut: Sevgili Turgay; “Psikanaliz çıktığından beri hemen herkes az çok hastadır.” demiş Ahmet Hamdi Tanpınar Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde… Noe’ye bir auteur gibi baktığım intibası uyandırmak istemem yazdıklarımdan… Bir şeyi zihninden atmak istiyorsan onu yazarsın veya gösterirsin… Noe’nin yaptığı bu, ama Trier gibi çok ustaca yaptığını iddia etmiyorum elbette. Zaten anlatmak istediği şeylerin çokluğu filmin her yanına sinmiş durumda ama senin de söylediğin gibi konumuz Murphy, kadın karakterler değil. Noe çok şey söylemek isteyen biri, en azından aşk üstüne söyledikleriyle bence başarılı… Sevmek ayrı bir şey ama Love’ın derdini anladığımı ve olmuş dediğimi söyleyebilirim. Bir de aşk netameli konu şöyle bir küçük hikaye ile konuya katkıda bulunayım… “Seni gördüğümde çocukluğumda dinlediğim bir masalı hatırladım. Bir İran masalında, sevdiği kadını yüzyıllarca aynı ruhla başka bedenlerde arayan bir adam anlatılır. Adam sonunda yüzyıllardır aradığı kadını uzak ülkelerin birinde bulur. Ona , güneşli bir gökyüzü altında birlikte toprak işlemek istediğini anlatır. Kadın sadece gülümser ve uzak ülkesinde yaşamaya devam eder. Seni ilk gördüğümde sıcak bir ülkede benimle birlikte toprak işlemeyeceğini, kendi dünyanı bana taşımayacağını biliyordum. Yine bana gülümsediğinde biliyordum ki ben yüzyıllardır yeryüzünde seni aramışım…” (Öykümü Kim Anlatacak? Şebnem İşigüzel – can. Yay. Syf 7) Bu arayışa bir cevap mıdır Love? Asıl soru budur bence…
lovetrailer
Turgay Kaplan: Gültekin, insanı hasta eden şeylere bakarsak taaaa tarıma dayalı hayata geçişten başlamak gerekir. Psikanaliz günah keçisi olmuş bütün bir medeniyetin. Halbuki psikanalizin yaptığı, kişinin belirsizlikten rahatsız olduğu durumlarda durumunun adını koymaktır. Bir nevi şeytanı ismiyle çağırmaktır. Aynı şeyleri söylemek istemiyorum ancak Gaspar Noe’nun yaptığının aksine kahramanının kişiliğini gözümüze sokmayıp gerçekten de onun saf duygularıyla, dürtüleriyle ilgilenen yönetmenler de var. Öyle anlı şanlı isimlerde değil üstelik. Aklıma ilk gelen isimlerden Vicente Aranda ve Arturo Ripstein’ı örnek verebilirim. Filmle ilgili son olarak da şunu söyleyeyim: Film resmen bir duygu avcılığı yapıyor. İki sevgilinin ayrılıklarının nedenlerine dair ele avuca gelir bir şey söylemekten kaçınıyor. Murphy’nin istemeyerek de olsa diğer kızla beraber olmasının ondan çocuğu olması mı gerçekten? Neden hikayenin bu yanı geçiştiriliyor? Nedenini söyleyeyim: Cezbedici değil. Cezbedici olan ise izleyicisinin duygularını avlayıp onlara kendi duygularını ambalajlı bir şekilde geri sunmaktır Love’a göre. Bir nevi, ”ikilimiz fırsatı kaçırmış olabilir ama siz kaçırmayabilirisiniz” diyerek aşkı da seksi de pazarlıyor Love.

Edip Can Rende: Az film çekmiş, kalitesini genelde korumuş olan Gaspar Noe her daim “şok” kelimesiyle birlikte anılan bir yönetmen. Tıpkı Lars von Trier gibi. Kariyerinin başından beri izleyiciyi şaşırtmayı, şoke etmeyi tercih etmiş yönetmenlerden. Irrevirseble’da Bellucci’nin karakterinin tecavüze uğrayıp üstüne şiddet gördüğü sekansı izleyiciyi şoke etmek, onu sarsmak ve tecavüzün ne denli iğrenç bir eylem olduğunu hatırlatmak maksadıyla hiç kesmiyordu. Filmin şoke eden tek sahnesi bu değildi. Gay club sahnesindeki cinselliği gösteriş şekli de benzer bir amaç taşıyordu. Velhasıl Noe öyle bir yönetmen. Şaşırtır, sarsar, sıklıkla “oha!” dedirtir. Duygular uçtadır. “Love” da açıklandığında, afişi ve fragmanı yayınlandığında “şaşırtma”, “şoke etme” eylemlerini terk etmediğini görünce pek şaşırmadık. Fakat filmi izlerken hiçbir şeye şaşırmadığımı ve şoke olmadığımı söyleyemeliyim. Pornolarda sıkça gördüğümüz sahneleri (üçlü seks, seks partisi vs) bir de Noe’nin filminde görüyoruz. Porno izlenmesine rağmen bu sahnelere şaşıranlara şaşırırım. Noe bu kez hiç şaşırtmıyor, şoke etmiyor. Bunun bir nedeni Trier’in “Nymphomaniac”ı. Trier 2014 boyunca bu filmiyle yeteri kadar şoke etmişti bizi. Noe’nin bu filmden kısa bir süre sonra gene pornografik sahnelerle dikkat çekmeye çalışan “Love”ıyla karşımıza çıkması Noe’ye yaramıyor. Şaşırtma açısından yaramıyor. Çünkü biz bu pornografik sahneleri “Nymphomaniac”ta görmüştük. Öte yandan “Love”ın Noe’nin en mülayim filmi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Noe yaşlanıyor galiba.
love-large
Şaşırma, şoke olmayı bir kenara bırakırsak… Noe bu filminde Trier’in çarpıcılığına ve derinliğine ulaşamıyor. Trier filminde pornografik sahnelere sıkça yer verse de işleyen ve ikiye böldüğü filminin bilhassa ilk bölümünde etkileyen bir öykü kaleme alabilmişti. Noe ise bunu yapamamış. Karakterlerini doğru dürüst derinleştiremediği gibi yüzeysel, her şeye değinmeye çabalayan öyküsünü de seks sahneleriyle boğuvermiş. Noe o denli çok seks sahnesi çekmiş ki bunları ayıklayıp ana öyküye, filmin seks dışında anlatmak istediği şeylere ulaşabilmek benim için zor oldu. Neredeyse on dakikada bir seks sahnesi başlıyor ve böylelikle öykü bu sahnelerde yitip gidiyor. Tıpkı dakikalarca aksiyon-dövüş içeren filmlerde öykünün yitip gitmesi gibi. Aşk duygusuna da iyi değinebildiğini söyleyemem. Tabii Bakınız olarak filmi seven, filmdeki aşkla duygulanıp hislenen yazarlarımız da var; ben değilim. Ne yazık ki o aşkın iyi yansıtılabildiğini, bunda inandırıcı olabildiğini düşünmüyorum. Karakterler ve öykü kadar aşk da havada kalmış. Öte yandan Noe’nin kendisini tekrarladığını söyleyebilir miyiz? Herkesin herkesle seviştiği o sahnenin daha etkilisi ve çarpıcısını “Irrevirseble”da izlemiştik. Bunun gibi bazı sahneleri burada tekrarlamış ama o çarpıcılığa erişememiş. Oyunculuklarsa tek kelimeyle berbattı. Filmin belki de çarpıcı olan tek tarafı görüntü yönetmenliği. Benoit Debie’nin kırmızı (cehennemi simgeliyor galiba) ve yeşil (bu da cennet olsa gerek) tonlardaki görüntüleri, kırmızı-yeşil ağırlıklı setleri etkileyiciydi. Soundtrack de iyiydi. Bu arada Noe’nin iki saatlik filminde karartma tekniğini kullanıp durmasını ise rahatsız edici buldum. Bugüne bugün artık öğrenciler bile bu tekniği bu kadar kullanmıyorlar. Özetle, benim için senenin kötülerinden bir tanesi. Umarım 2016’da porno sahneleriyle dikkat çekmeye çalışan filmler karşımıza çıkmaz. Çıkacaksa da umarım senaryoları, kurguları ve oyunculukları “Love”daki gibi berbat olmaz.

Gültekin Turgut: Ben oyunculuk konusunda Can ‘a katılmıyorum.. Özellikle Murphy karakteri tam olması gibi yaşadıklarının ayırdında çok olmayan sürüklenen bir tip ve çok da güzel yansıtıyor bunu.


Leave a Reply