Bakınız Kulis: Ne Olacak Bu Tim Burton’ın Hali?

Tim Burton, son 30 yılın en ilginç yönetmenlerinden… Bu konuda herhalde kimsenin söyleyebileceği aksi bir şey yok. Özellikle ilk dönem filmlerini hemen her sinemaseverin ilgiyle izlediği ve sevdiği bir gerçek. Ancak bu ilk filmleri sevenlerin büyük bir bölümü Burton’ın hal ve gidişatından memnun değil. Bakınız.com yazarları olarak oturup konuştuğumuzda bu kaygıları hepimizin paylaştığını gördük:

Yıldıray Kibar: Beetlejuice, Ed wood, Edward Scissorhands ve biraz da Big Fish (hala Barbarların İstilası’nı önde tutarım) ile beraber sevdiğim, daha sonra endüstriyel patlaması ve balon popülerliği ile ilgimi kaybettiğim bir adam. Hayal dünyası, grotesk üslubu ve b-side filmlere olan ilgisini yansıtan stili, sinema dünyası için önemli adımlardı. Anti-kahraman ve öteki imgesini filmlerinin içerisinde öyle eritti ki herkes o dışlananlar ile empati kurdu. Yine ilk dönemindeki Johnny Deep performansları aktörü sevmemde büyük etkendi. Şimdi ise farklı olan sıradanlaştığı için ikisine de oldukça mesafeliyim.

Onur Ertuğrul: Düzeyli bir ilişkimiz var bizim. O bana film yapmıyor, ben de onun yaptıklarını seyretmiyorum. Tabi ki Yıldıray’ın belirttiği filmleri seyrettik ve beğendik.
Fakat şunun cevabını kesinkes veremiyorum: Ben mi yaşlandığım için gıcık oluyor ve hiç sevmiyorum, yoksa gerçekten Tim Burton narsist bir hayal aleminde, oradan gelen her şeyi yaratıcı olarak dikte mi ediyor? Gerçekten feci sıkılıyorum Tim Burton’dan.

Yıldıray Kibar: Onur’a şöyle katılıyorum; son dönemde çektiği herhangi bir film, ilk filmi olsa hayalgücüne hayran kalırım. Ama bu yaratıcılık kısır döngüsünden çok sıkıldım. Öyle ki Sweeney Todd’u Tsai Ming-Liang filmlerini bile yarım bırakmayan bünyem kabul etmedi ve izlerken kapatmıştım.

Fırat Türkoğlu: Olaya biraz tersten bakarsak ve Tim Burton’ın filmlerini çekildiği dönemlere göre konumlarsak aslında aynı çizgiyi tutturduğunu az çok söylemek mümkün… Sorun sinemanın ve biraz da bizim değişmemiz gibi geliyor bana… En iyi filmin Rain Man olduğu bir yılda Beetle Juice’ı çeken adamla, Transformers’ın durmadan 500 milyon dolar hasılat yaptığı bir ortamda Alice in Wonderland’i çeken adam arasında kendini konumlandırması açısından bir fark yok gibi.
Tim Burton’ı antipatik yapan etkenlerden en önde geleni ise hedef kitleyi onlu yaşlardaki gençlerle sınırlı tutması galiba… bu yüzden durmadan “genç kızların sevgilisi” Johnny Depp’le çalışıyor gibi. Üstelik Depp, aslında çok daha üst kalibre filmlerde iyi oynayabilmesine rağmen, Burton’ın filmlerinde daha küçük yaşlara yönelik oynuyor.

Onur Ertuğrul: Ben de şiddetle katılıyorum. Mesele hedef kitle meselesi… Bizler de hedef kitlenin dışında kalmış yaşlı sinefiller olarak bunu kabullenmekte sıkıntı yaşıyoruz.
Adam bize film yapmıyor!

Ebru Çavdarlı: Bence olayın yaşlı sinefillerle alakası yok. Henüz yaşlı olmayan bir sinemasever olarak Tim Burton’dan ve Johnny Depp’ten fazlasıyla sıkılmış bir insanım ben. Buna bir de Helena Bonham Carter’ı eklemek istiyorum. Tim Burton’dan sıkılmış olmam zamanında “Hayal dünyası geniş, masal gibi adamım” imajına saplanıp kalması. Bıraksaydı bunu biz söyleseydik ama bu imajdan sıyrılamıyor. “Sinemanın kafası çok çalışan adamıyım, beynim hepinizden değişik çalışıyor” gibi bir şişme durumu seziyorum bu adamda. son zamanlarda yaptığı hiçbir film bir Beetlejuice, Edward Scissorhands olmayacak. Big Fish filminin de yeri ben de ayrıdır. Belirtmek istedim.

Yıldıray Kibar: Ben dönemsel olarak en iyi filmin Rain Man kabul edildiği ortamı dünya sineması izleyen bir sinemasever olarak kabul edemiyorum. Aynı dönemde Sex, Lies, and Videotape, Dom Sa Vesanje, Mystery Train, Landscape in the Mist vs bir sürü güzel film daha ödül aldılar. Dönemi güzelleştirdiler. Yani çok farklı janrlara ait iyi örnekler vardı. Bununla beraber Fırat’ın “Tim Burton hedef kitle saptamasına” da aynı şiddette katılıyorum. Kendsine “her zaman satar” diye bellediği bir kitle yarattı ve hep o kitleye seslenir gibi bir hali var.
Ayrıca biz mi büyüdük acaba sorusuna da kendi açımdan şöyle bir önermem var. Sizi bilmiyorum ama birbirine benzer türde filmler yapmaya devam eden Miyazaki’nin her yeni filmini hala ilgiyle izliyorum. Ebru, Helena Bonham Carter dışında her şeye katılıyorum ama sanırım Helena’ya Fight Club’tan, Marla Singer’dan kalan bir yanıklığım var.

Fırat Türkoğlu: Dönemsel sinema ve Rain Man’i tabi ki “amerikan gişe sineması” bağlamında söyledim… Tim Burton’ın kendisini diğer sinemalardan ve amerikan bağımsız sinemasından saymadığı belli olduğu için çıta olarak kendine Rain Man’i belirleyecek ve ona göre konumlandıracaktır. Belki de gerilemesinin de en büyük nedeni bu! Aşması gereken çıtayı hep amerikan gişe sineması olarak gördü ve biraz da bu yüzden yerinde saydı.

Ümit Açık: Bana göre içinde Tim Burton geçen filmlerle, sinefillerin arasını bozmaya başlayan en büyük unsur, Tim Burton’a ait vizyona girecek bütün filmlerin bir “ön kabul” yaratması. Bu ön kabulleri ters köşeye yatıramayan Burton sineması, daha ismi ve oyuncuları anons edildiği anda beğeni sınıflarını da ayırıyor. Tıpkı kadrolar açıklandığınında maçın skorunu tahmin edip izlemeyi bırakmak gibi. Etiketini yırtan bir Tim Burton filmi gelmedikçe de bu değişmeyecektir. Aynı yolda ilerlemesinden korktuğum bir diğer usta için: bkz. Wes Anderson

Yıldıray Kibar: Ümit, ağzından yel alsın! (bkz: Wes Anderson)

Ümit Açık: Bu iş biraz müzik gibi. İlk albümüyle son albümü aynı olan 20 yıllık bir grup, gerçek müzik sevdalılarıyla arasını bozma işinde mazharlaşıyor. Beatles’ı Beatles yapan, Meet The Beatles ile White Albüm arasında okyanuslar kadar fark olması. Daha modern örnek verecek olursak, Coldplay’i deli gibi yeni prodüktör aramaya iten, Oasis’i müzik sahnesinden silen detay ne ise, sinemada kimlik oluşturan yönetmenlerin, bir süre sonra “Tim’cim yine mi ya” dedirtmesini de sağlıyor bence. Ve canımız, kanımız Wes Anderson için 10 yıl sonra aynı övgüleri söyleyebileceğime dair hiçbir garanti veremiyorum maalesef.

Ebru Çavdarlı: Tim Burton’dan çok sapmak istemiyorum ama… Johnny Depp farklı yönetmenlerle çalıştığı bir çok filmde bence Burton’ın son filmlerinde gösterdiği performanstan daha başarılı. Kendini sürekli yenileyebiliyor. Aynısı Helena Bonham Carter için de geçerli. Tim Burton nasıl bir kısır döngüye girdiyse sinemasında, haliyle bu oyuncularını da etkiliyor. Tim Burton’dan son dönemdeki tek umudumun Frankenweenie olduğunu da söylemek isterim.

Turgay Kaplan: Sinemasına özel bir ilgim olmasa da eskiden hoş ve farklıydı; şimdi ise katlanılmaz derecede benim için. Son filmlerinin bazılarını kendime eziyet ederek izledim, bazılarını da daha başında terkettim. Adam artık yüksek teknolojinin önemli katkılarıyla çerçevenin içini fazlasıyla dolduruyor.Hayal gücünden hareket ettiğini iddia edip izleyicinin hayalgücüne hiç yer bırakmıyor bu fazlasıyla dolu sinema anlayışıyla. İmajların fazla olması kavramsal olarak da şişkinliğe neden oluyor. Eskiden seyirciye oyuncağını yapmasının yollarını gösterirken şimdi ise fabrikasyon oyuncak sunuyor. Benim gibi oyuncak yapmanın daha keyifli olduğunu öğrenmiş izleyici doğal olarak artık Tim Burton oyuncakçısına katlanamıyor.

Sinan Doğrul: Bir de eğer seyirci de benim gibi, Burton’un kulvarını en az onun kadar hatta ondan daha iyi ve farklı kullanmayı başarmış Guilermo Del Toro diye bir adam keşfetmişse ama buna karşılık Burton aynı hikayenin farklı versiyonlarını anlatmaya devam ediyorsa elbette Burton gözden ve çaptan düşer.

Edip Can Rende: Burton’ın son dönem filmlerini ben de sevemedim gitti. Fırat ve Yıldıray’ın belirttiği gibi hem “daha fazla” gişeye yönelik filmler oluyorlar, hem de onlu yaşlara hitap eden işler. Gişeye yönelik yapılan işlerden bazıları çok sağlam olabiliyor ama kendisinin (denildiği gibi) onlu yaşları hedef kitle olarak belirlemesi ve en önemlisi artık cesur davranıp farklı şeyler yapmaması gibi nedenlerden ötürü filmleri vasat sınırında takılı kalıyorlar ve yetişkinlere pek zevk vermiyorlar.
Sinemasında pek bir değişiklik olduğunu sanmıyorum. Hala mazlumları ana karakter olarak belirliyor, hala groteksiliğe, mekan tasarımına, çılgın karakterlere, Danny Elfman’a önem veriyor. Sorun şu ki 90’larda klişeleşmemiş tarzı/sineması şu an klişeleşmiş durumda (hep aynı filmleri çekmesinden ötürü suç biraz da kendisinde). Artık sadece kendisi yok alanında. Terry Gilliam, Jean-Pierre Jeunet, Guillermo Del Toro ve Wes Anderson’ın sinemalarını Burton’ın sinemasına benzetiyorum. Arada farklar var tabi ki. Şahsen bu yönetmenlerin işleri Burton’ın işlerinden daha fazla heyecanlandırıyorlar. Burton hala Johnny Depp ve eşi Helena Bonham’la çalışmaya, Depp’e ve eşine eksantrik rolleri oynatmaya, bu tarzını değiştirmemeye devam ederse bundan sonra kaliteli filmlere imza atması zor görünüyor.

Disney’e geçiş yaptığından beri Charlie’nin Çikolata Fabrikası, Corpse Bride ve Alice gibi çocuklara yönelik filmler yapmaya başladı. Halbuki masallarla ördüğü ilk dönem filmleri hem çocukları, hem de yetişkinleri heyecanlandırabiliyordu (şahsen Beetle Juice olsun, Ed Wood olsun, Edward Scissorhands olsun hala zevkle izlerim). Şüphesiz bunu artık başaramıyor. Yetişkinleri değil de denildiği gibi genç kızları önemsiyor. Son çektiği Dark Shadows’tan da bahsetmek gerek. Henüz filmi izlemedim ama filmin fragmanlarını ve karakterlerin özelliklerini okuduğumda karşımda beliren manzara Beetle Juice’du. Örneğin Chloe Moretz’in canlandırdığı karakter akla hemen Winona Ryder’ı getiriyor. Bu kızın ailesi de aynı şekilde Beetle Juice’u aklıma getirdi. Tabi filmdeki Beetle Juice vampir olmuş ve gene Depp’e paslanmış. Ayrıca Sweeny Todd da akla geliyor film izlenmeden. Sweeny ile Barnabas arasında fark olacak mı, merak ediyorum? Kısacası kendisini tekrar ediyor Burton. Ve cesur davranmadığı, bir revizyona gitmediği sürece de kaliteli film çekmesi zor.

Bu milenyumdaki tek başarılı işi Big Fish idi. O filmin gişede iki seksen yatması sanıyorum “Bir daha böyle filmler çekmem. Artık modaya uyacağım, gişesi garanti projeleri hayata geçireceğim” diye düşündürttü Burton’a… Çünkü bu filmden önce Planet of the Apes’in gişesi çok iyiydi (100 milyona karşılık toplam 362 milyon) ama eleştiriler hep olumsuzdu. Bu iki filmin başarısızlığı yönetmenin Disney’e geçmesinde ve tarzını değiştirmemesinde etken olmuş olabilir.

Özetle eski filmlerini çok severim. Yeni filmleri hep birbirlerinin aynısı oldukları için bir o kadar sevmem. Johnny Depp’e de değinilmiş, ben de değinmek isterim. Şahsen artık Burton’la işbirliğinden, hep çılgın(ımsı) karakterleri kotarmasından, çok yetenekli olmasına rağmen kendisini sınırlandırmasından sıkıldım. Ebru da demiş, aynen katılıyorum kendisine. Tıpkı Burton gibi Burton’ın pasladığı karakterlerde hep aynı performansı sergiliyor. Çılgın Şapkacı ile Jack Sparrow arasında fark görmedim ben. Ama diğer yönetmenlerle çalıştığında oldukça iyi bir performans ortaya koymayı başarıyor. Demem o ki Depp’in bir an önce Burton’dan kurtulması gerek. Russell Crowe ile Ridley Scott ortaklıkları sıradanlaşmaya başladığında, yani Robin Hood’la yollarını ayırmışlardı örneğin.

Hep son olarak diyorum ama bu kez gerçekten “son olarak” yeni projesine değineyim. Dark Shadows heyecanlandırmamıştı. Burton şimdi de Pinokyo’yu çekecekmiş. Başrol için Robert “Johnny Depp” Downey, Jr ile anlaşmış. Depp’le ortaklığı üç dört seneliğine sona eriyor. Ama Depp yerine Depp’in performanslarına benzer performanslar sergileyen Robert’la anlaşması ve Pinokyo’yu anlatacak olması sinemasında bir değişiklik olmayacağının göstergesi.

Cem Çelik: Bende herkes gibi düşünüyorum açıkçası… Big Fish’ten sonraki filmlerinde – Corpse Bride hariç (müzikleri efsanedir benim için çünkü Danny Elfman var işin içinde) – hiç tatmin etmedi. Bir de seneler geçmesine rağmen, türünden bir türlü sıyrılamadı. Neden bir dram, neden bir suç filmi çekmez ki bu adam ? Sürekli kendini tekrarlar gibi bir durum söz konusu. Filmin tarzı, renkler, oyuncular dahil sadece konuların değiştiği filmleri oluyor son dönemde. Mesela David Cronenberg. Yakın dönem filmlerinden bahsediyorum, eXistenZ gibi akıl karıştırıcı ve sağlam bir bilimkurgu filminden sonra Spider gibi psikolojik film çekebiliyor. A History of Violence ile şiddet sinemasına girdikten sonra, Eastern Promises gibi mükemmel bir suç filmine de el atabiliyor. Bilmiyorum ben müzikte olduğu gibi, yönetmenlerin de farklı işler, farklı tarz filmler denemesi taraftarıyım. Yoksa sürekli kendini tekrarladıkları izlenimine kapılıyorum.

Ebru Çavdarlı: Kendini tekrarlaması olayına katılıyorum ama illa farklı tarz filmlerle başarılacak birşey olarak da görmüyorum. Aynı tarzda da kendi sınırları dışına çıkabilir bence. Tim burton yaptığı animasyonlarda da yapımcısı olduğu filmlerde de kendi filmlerinde de hep aynı işi yapıyormuş gibi gözüküyor. Artık Burton’ın yapımcısı olduğu filmlere dahi çekinerek bakıyorum. Adam üstümde böyle bir etki oluşturdu.

Ali Güler: Benim yaşımda Tim Burton seven çok az insan kaldı sanırım ama ben hala seviyorum ve bu filmini de merakla bekliyorum. Hala en sevdiğim Batman filmi Kim Basingerlı, Jack Nickholsonlı olanı, en iyi film listemde Big Fish’in yeri ayrı, Ed Wood, Beetlejuice, scissorhands harika filmler. 54 yaşında bir adam için yeterince iyi bir gidişatı var. Tabi ki beklenenin altında kalmış bir takım filmleri olabilir ama ben bunları da eleştiremiyorum. Zira aslına bakılırsa Tim Burton kendi dünyasından pek çıkmak istemeyen bir yönetmen gibi geliyor bana. Ve ben o dünyayı seviyorum yahu. Çikolatalar falan kötü değil be.

Suat Demirel: Tim Burton ile ilgili söylenebilecek her şeyi söylemişsiniz. Burton’in 13-19 yaş arası kitlesine oynadığını, hala o yaş grubunda çok popüler olduğunu her filminde o kitleye daha fazla oynamasından da anlayabiliyoruz. Bence hayatının hatası Disney’e geçmekti. Yakında Hannah Montana’nın yildizi Miley Cyrus ve kankası Justin Bieber’ı da içeren bir iş çıkartmasından korkuyorum. Aman Allah’im ergen koktu ortalik!

Yorum Gönderin