Korkunun kalbine inebilmiş onlarca hikayesine rağmen H.P. Lovecraft, bir diğer Amerikalı korku yazarı Edgar Allan Poe kadar sinemadan rağbet görememiştir. Poe’nun hikayeleri, Roger Corman, Dario Argento, George Romero gibi önemli yönetmenlerin ellerinde tekrar canlanırken, Lovecraft o denli şanslı olamamıştır. Buradan Poe’yu sevmediğim sonucu çıkmasın; Poe’yu severim ama Lovecraft’ı bir başka severim. Sanki Poe, gezegenimiz sınırları içindeki öteye gidebilirken, Lovecraft, onun da ötesine gidebilmiştir.
Lovecraft’ın iki kısa hikayesinden (Dagon, The Shadow Over Innsmouth) uyarlanan Dagon’un, en sevdiğim Lovecraft uyarlaması olduğunu öncelikle belirteyim. Senaryoda yönetmen Stuart Gordon’ın ve From Beyond ve Re-animator filmlerinde de imzası bulunan Denis Paoli var. Yapımcı ise kendisi de kült korku filmleri (The Dentist’i favorimdir) çekmeyi başarmış Brian Yuzna. Yuzna aynı zamanda From Beyond ve Re-animator’un da yapımcılığını üstlenmiş. Anlaşılan o ki bu üçlü kayda değer Lovecraft uyarlamaları çıkarmayı bilmiş.
Voliyi vurup bir anda zengin olan Paul, taze zenginliğinin sefasını sürmek için sevgilisi ve arkadaşlarıyla beraber İspanya kıyılarında tekne turuna çıkmıştır. İşkolik Paul’un tatilde bile laptopuyla sürekli hisselerini kontrol etmesine sinirlenen sevgilisi, laptopu tuttuğu gibi denize fırlatır. Hemen ardından kıyıdaki kasabanın üzerinden koyu bir bulut kümesi hızlıca teknenin üzerine gelir. Fırtına yüzünden teknenin kayaya çarpmasıyla Paul’un arkadaşının karısı yaralanır. Yardım getirmek için Paul ve sevgilisi kasabaya geçerler. Ve artık bambaşka bir dünyadadırlar- Lovecraft’ın dünyasında.
The Call of Cthulhu’yu bir yana ayırıp diğer Lovecraft hikayelerinden uyarlanan filmlerle kıyasladığımda Dagon, Lovecraft’a yaraşır çok özel bir yerde duruyor. Stuart Gordon’un bahsi geçen diğer iki uyarlamasından farklı olarak Dagon’da mizahın dozunu kaçırmayarak daha kıvamında bir uyarlamaya imza atması ve neticede Lovecraft dünyasının ciddiyetine çok daha yaklaşabilen bir iş ortaya çıkarmış olması, bir başka Lovecraft uyarlaması olan Colour from the Dark’ın aksine Dagon’da olaylara din eksenli bakılmaması, karanlığın kaynağının Hırıstiyanlık öğretisindeki şeytana bağlanmaması, ve belki de en iyisi, kötülüğü, karanlığı, bilinmeyeni… dönemi vurgulumak için(yine Colour from the Dark’da 2.dünya savaşı) metafor olarak kullanmak yerine bunların kendinden menkul olduğunun altını çizerek korkuyu güdükleştirmemesi, gereksiz katarsisden kaçınması ve son olarak da atmosfer yaratmada gerekli hassasiyetin gösterilmesi Dagon’u bence diğerlerinden ayıran en önemli özellikler olarak sıralanıyor.
“Karanlığın derinliklerine dalmalıyız ve derinliklerdeki mağaralarda,hayranlık ve ihtişam içinde sonsuza dek yaşamalıyız.” H. P. Lovecraft
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.