Paris, Texas Wim Wenders’ın en özel filmi desem diğer filmlerine çok da ayıp etmiş sayılmam herhalde. Seyreden herkeste özel bir klasörde yer alır Paris, Texas.
Kişisel bir hesaplaşmanın muhasebesini veremediği için dört sene önce kendini çöllere veren Travis’in, belki kasten belki de tesadüfen ortaya çıkmasıyla başlıyor film. Biz baş karakterin çocuksu ve yabancı saflığını tartarken hikayenin eksik parçaları ağır ağır yerlerine oturuyor. Yalın ve kusursuz bir kurguyla Travis’in içinden çıkılmaz hesaplaşmasının göbeğinde buluveriyoruz biz de kendimizi. Başta gerçek dünyadan kopmuş gibi görünen Travis’in bize en gerçekçi aşk hikayelerinden birini anlattığını sonlara doğru ancak kavrıyoruz.
Tekrar tekrar seyrettiren, müzikleriyle insanı sarhoş eden, seyrettikten sonra tatlı bir huzursuzluk bırakan Paris, Texas’ı özellikle sonundaki kült telefon sahnesi için seyretmelisiniz. Daha önce seyrettiyseniz bu vesileyle bir kez daha seyredip hatırlamalısınız.
Yöneten: Wim Wenders
Oynayanlar: Harry Dean Stanton, Nastassja Kinski, Dean Stockwell…