Uzun bir yola çıkma isteği uyandırmıştı film bende henüz yeni uyanmışken ruhum hayata. Yağmurlu bir akşamın sabahında içimden akıp giden bir serinlik duygusuyla kalktım yataktan filmi izlediğim günün sabahında. Temel bir cümleydi filmin ismi benim için” Sonsuzluk ve Bir Gün”.
Sonsuz olma duygusu derinde bir yerde saklıydı Alexander, Selanik’te başladı yolculuğuna ben burada kırsalın tam ortasında. Hangi koşulda ve nasıl olursa olsun yolculuk, seni saklı olduğun yerden çıkarır ya filmdeki hikâye de beni oradan çıkardı. Kırık dökük bir mola yerinde boğazından inen sıcak çay, ellerini aniden tutan bir aşkın şefkatine benzer ve şefkat her şeyi itiraf ettirir insana. Belki de o sakin yolculukta ararsın geçmişte tebessüm ederken çekilmiş bir fotoğrafın sırrını. Nasıl sonsuzlaşır evren? İnsan nasıl kurtulur devasa yalnızlığından? Bir zamanlar izlediğin filmlerdeki bütün o zarif ve uslu kahramanlar bir daha ne zaman çıkar karşına? Bir aşk nasıl temize çeker kendini? Alexander tüm bunları yazarken elindeki kâğıda, kalbine ve bir filmin ılık hikâyesine ben annemin koynundan çıkıp bir trene binip gittim kendimden ve o filmden. Sonsuz olmaya çalışmadım, o bir günü aramadım sadece kendime bir sonsuz yaratmak istedim ve onun bir gün olacağına inandım. Gittim bir kente meydanında durdum, dinledim ayak seslerinden gelen şarkıları, bir kafede çay içtim, bir şarkı dinledim, bir şiir yazdım. Ben o filmi dinledim “git” dedi bana; ben gittim.
Döndüğümde artık hayat daha sarıydı, dedem kapının önünde güneşlenirken ben onu yanağında öpüyordum, ninemin elinden alıp süpürgeyi damı süpürüp öğlen çayını temizlediğimiz damda ağır ağır içerek, kabak çekirdeği çitleyip onun eksik dişli dudaklarındaki gülüşüne bakarak mutlu olabiliyordum. Çocukların bağırışlarına kızmıyordum artık heyecanla dinliyorum onların seslerini. Yeniden âşık olabileceğime, yeniden arayışların yollarına düşebileceğime, yeniden inanabileceğime her şeye yeniden başlayabileceğime inandım.
Sarsmadı beni o film, bana ısrar etti. Bana cümleler söyledi, varoluş sancılarının tam dikine duygusunda kalmış genç bir kız için çok ikna ediciydi. Evet, bir yerde bir hayat vardı, bakarken ağlıyor ve ardından güneşe dönüyordu yüzünü. Düşündüm. Hangi film bana bu kadar çok cümle söyledi, hangi filmin müziğini dinlerken bu kadar çok ağladım, hangi film kollarını açtı bana bu kadar. O filmin sabahında yeniden açtım kapılarımı caddelere. Sakinleştim ve kapı komşuma selam verdim. Bir yolculuk filminden bana kalan kocaman bir hayat oldu. Gitti şimdi o, sonsuzlaştı. Bana bir hayat armağan etti. Sevdim ben onu… çok sevdim.
Saygıyla büyük yönetmenim Theo Angelopoulus…
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.