Behzat Ç.’nin sinema filminin yapılacağı haberi tüm Behzat Ç. hayranları gibi beni de heyecanlandırmıştı. Türk dizi tarihinin en aykırı polisi, türk sinema tarihinin en aykırı polis karakteri olmaya da adaydı. Nitekim fazla beklememize de gerek kalmadan film geçen hafta gösterime girdi. Ama bir hayal kırıklığıyla… Durum en azından benim için böyleydi. Çünkü mevzubahis film bir sinema filmi olmaktan çok, sinema salonlarında gösterilen Behzat Ç. dizisinin herhangi bir bölümü olmaktan öteye geçemiyordu.
Dizinin beyazperde uyarlaması sanki arkasından atlı kovalıyormuş gibi çekilmişti, aceleciydi, hikâyesini kotaramamıştı ve hikâyesinde, ona katacağı yenilikler, buluşlar, zekâ pırıltılarından yoksundu. Film, bunun yerine Behzat Ç.’nin televizyondan anımsadığımız anormalliklerine yaslanan, önceden edinilmiş hazır bir izleyici kitlesinin sadakatine güvenen ve hızını buradan almaya çalışan bir yapım olmuş izlenimi veriyordu. Hatta biraz daha öteye gidip televizyon dizisi olan Behzat Ç.’nin bazı bölümlerindeki hikâyelerin sinema uyarlamasında anlatılan hikâyesinden daha parlak olduğu bile söylenebilirdi.
Sinema filminin böylesi bir izlenim oluşturmasının en önemli nedeni daha en başta nadide bir karakter olan Behzat Ç. ve arkadaşlarına daha geniş, bilinenden farklı bir bakış oluşturulamaması. Bu seçim, zaten elde Behzat Ç. gibi hazır bir karakter varken fazla risk almamak ve seyirciyi kaybetmemek adına yapılmış olabilir. Hatta bunu bir yere kadar anlayışla da karşılayabiliriz. Fakat gelin görün ki Behzat Ç.’nin bu defa çözmek durumunda olduğu polisiye vaka, bu film dışında başka herhangi bir polisiye filmde de karşılaşabileceğimiz herhangi bir hikâyeden çok da farklı değil.
Filmde Behzat Ç. kamera önünde o kadar geniş bir yer kaplıyor ki daha filmin ilk sekansında görünen, seyirciden gizlemeden anlatılmasına karar verilmiş olan katil, filmin ilerleyen bölümlerinde giderek arka plana düşüyor, vurgusunu yitiriyor. Bu yüzden hikâye içindeki yeri giderek zayıflıyor. Bir bakıma polisiye filmlerin en önemli öğesi olan katil, film içinde kendine düşen işlevi tam olarak göremiyor. Başka bir deyişle seyirci bu polisiye filmi, filmdeki katilin bağlamından çok filmin “huzursuz” polisi bağlamında seyretmek zorunda kalıyor ki bu da -filmin başkarakterinin daha önceden izleyici tarafından çok iyi tanındığı düşünülürse- hikâyenin kendini tekrar etmesinden başka bir anlama gelmiyor.
“Behzat Ç.: Seni Kalbime Gömdüm” hikâyesinin ne derece etkili, özgün olduğunun sağlaması şu şekilde de yapılabilir: Filmde Behzat Ç. ve arkadaşları gibi aykırı kahramanlar yerine bildiğimiz alelade polis karakterler olsaydı seyircinin aklında filme dair ne kalırdı? Kendi adıma benim zihnimde pek bir şey kalmadığını söylemeliyim.
Sonuç olarak bu film, onu bir dizi filminin devam bölümlerinden biri olarak seyreden televizyon izleyicisini memnun etmiş olabilir ama sinema salonuna bir sinema filmi seyretmek için girenlerin beklentilerini tam olarak karşılayamıyor.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.